Demokrasiye inanan hiç kimsenin darbelerin yanında veya arkasında olması düşünülemez. Tüm bunlara rağmen bu darbeleri en güzel yorumlayacak kişiler, o dönemin öncesini ve sonrasını yaşayanlardır.
Herşeyden önce söylemek gerekir ki, değil demokrasilerde, hiç bir rejimde iktidarın hangi gerekçe ile olursa olsun insanlara işkence yapması, yaptırması veya göz yummasının günümüzde yeri yoktur.
Bunu yapanlar en tepesinden en alt görevlisine kadar yargılanmalıdır. Çünkü işkence insan onurunu rencide eden, insanın ruhsal yapısında geri dönülemez ve onarılmaz yaralar açan, daha da açıkçası insanın yaşamını çalan bir eylemdir.
O nedenle de, hangi nedenle olursa olsun işkenceye uğrayanların en ön sırada müdahil olma ve sorgulama hakkı vardır.
****************************
Şimdi o dönemin öncesini, sonrasını yaşamış birisi olarak bir kaç konuya değinmek istiyorum.
Üzülerek söylemek gerekirse, o dönemi yaşayanların büyük bir çoğunluğu, yani bizim kuşak, ülkenin geleceğine ve ulusal çıkarlarımıza sahip çıkmak üzere o günün kuşağı yurtsever gençlerin başlattığı eylemleri doğru algılayamadı.
Geriye dönüp o günlere baktığımızda, yöntemleri yanlış dahi olsa, onların söylemlerinde çok da haksız olmadıklarını ve bu gençleri vuruşturanların kimler olduğunu çok daha iyi görüyoruz.
O günleri yaşayanların mazereti olabilir. Çünkü aileler çocuğunu okula, eşini işe gönderirken akşama sağ dönebileceğinin endişesini yaşıyor, hatta her sabah vedalaşıyorlardı.
O günleri yaşamayanların, bugün mangalda kül bırakmayacak kadar darbe karşıtı kesilmesi de yadırganmamalıdır.
Ancak asıl doğru algılayamayanlar, ülkeyi yönetmek üzere iktidarda olanlardı. Onlarda olayları çözemediler.
12 Eylül öncesi dönemlerde iktidar gücünü elinde bulunduranlarda, çok sayıda işkence olayını ve idamları ve yargısız infazı, daha da önemlisi darbe ortamını engeleyemenin sorumlusudurlar.
Hele hele, insanların sokaklarda birbirini öldürdüğü olayları önleme iradesini gösteremeyenlerin, darbe sonrasının siyasi mağdurlarını oynamaya kalkışması anlaşılır gibi değildir.
Askeri, 12 eylül öncesi görevini yapmamakla suçlamak o dönemin siyasetçilerini kurtarmaz. O zaman, adama “İktidar değilmiydin? Madem öyle, kendi hükümetinin görev verdiği komutanlara gereken yaptırımı neden uygulamadın? diye sorarlar.
12 Eylül öncesi, onlarca yurtsever gazeteci, bilim adamı, hukukçu ve sendikacının ölümlerini önleyemeyen, buna rağmen kendi aralarında kayıkçı kavgasını sürdürerek istifa edip erken seçime gitmeyi dahi düşünmeyen, siyasetçiler sorgulanmayacak mıdır?
Darbe sonrası darbeye alkış tutan anlı şanlı köşe yazarlarının yazılarını hatırlayıpta, onların bugünkü köşe yazılarını ve de TV kanallarındaki sözlerini duyunca onlar adına benim yüzüm kızarıyor.
İnsan da biraz utanma olur. Susmayı dahi beceremiyor ve 12 Eylül’ü yaşamayan genç kuşağın kafasını karıştırarak demokrasi havarisi kesiliyorlar.
Bu yalakalar sorgulanmayacak mı?
Yaşı doksanı geçmiş iki tepe komutanını sorgulayarak 12 Eylül sorgulanamaz.
12 Eylül’ü yargılamak iddiası ile hazırlanan Anayasa Değişikliğinin oylandığı Referandumunda “Evet..Ama yetmez” Diyerek destek verenlerin de, bugün gelinen noktada kendilerini sorgulamaları gerekmez mi?
**************************
Bu noktaların altını çizdikten sonra, başlıktaki “ASIL KİMLER SORGULAMALI?” Sorusuna cevap aramak istiyorum.
Bence 12 Eylül Dönemi en büyük darbeyi, ülkenin ülke gerçeklerine sahip çıkan gerçek aydınlarına vurdu. Bunların içinde o dönemin yetişkin tüm siyasetçileri, bilim adamları, gazeteciler, sendikacılar, üniversite öğretim üyeleri, sendikacılar ve eğitim gören öğrenciler vardı.
Ama bu darbenin asıl vurduğu kesim, 12 Eylül sonrasının kuşağıydı.
Çünkü darbe sonrası yapılan Anayasa ile üniversitelerin, memurların, üniversite öğrencilerinin, derneklerin siyasetle uğraşması yasaklanmıştı.
12 Eylül öncesi kanlı çatışmaların etkisi ile aileler çocuklarını siyasetin dışında tutmayı görev edindi.
Bu Anayasa’nın gölgesinde iktidara gelen Özal Hükümeti de toplumu ülke gerçeklerinden uzak, tek değeri maddiyat olan bir kuşağın yetişmesine zemin hazırladı.
Sonuçta, ülke gerçeklerinden uzak, “Köşeyi nasıl dönerim” diyen ülke gerçeklerinden uzak bir kuşak yetişti.
İşte o kuşak bugün ülkeyi yönetiyor.
O nedenle, 12 Eylül Darbesinden asıl hesap sorması gerekenler, bu kuşak olmalıdır.
Çünkü onların ülke sevgisi çalındı.
Çünkü onların siyasal ve kültürel bilinci çökertildi.
Çünkü onlar ülke gerçeklerinden uzaklaştırıldı.
***************************
12 Eylül darbesi öncesi ve sonrası yaşananlardan herkes kendi payına ders çıkartmalıdır. Çıkartmalıdır ki, aynı yanlışlar tekrar takrar yaşanmasın.
32 yıl sonra güç gösterisi yapmak iş değildir. Can tatlı. 13 Eylül sabahı, yapılan darbenin nelere mal olabileceğini hiç kimse düşünemedi. Sonuçları, o günleri yaşayanları çok da ilgilendirmiyordu. İlk günden sonuna kadar darbeye direnen tek siyasetçi ise, Rahmetli Bülent Ecevit’ti. Hepsi o kadar..
Bu ülkede 12 Eylül Darbesi’nin onayı anlamına gelen 1982 Darbe Anayasası oylandı. Bu toplumun % 92’si “Evet” dedi. Şimdi neredeyse herkes kalkmış kendini geri kalan
% 8’in içinde görüyor ve ahkam kesiyor.
Bu toplum 12 Haziran 2010 da da, 12 Eylül Darbesini yargılamak iddiası ile hazırlanan son Anayasa düzenlemesine de % 52 oranında “Evet” demedi mi? Korkarım, yakın bir gelecekte de bu Anayasa değişikliğine “Yetmez ama evet” diyenler geri kalan % 48 içindeydim diyecek..İbretlik olaylar yaşıyoruz...
***********************************
Görünen o ki, her zaman güçlüden yana olmayı sevenlerin dolduruşuna gelerek demokrasiyi, insan haklarını, siyasi gelecekleri amaçları uğruna paspas edenler yıllar sonra da olsa, birileri tarafından sorgulanıyor.. Siyaset yapanların bu gerçeği unutmaması gerekir...
İyi haftalar..