Yüzyıllar boyu üç kıtaya hükmeden Osmanlı İmparatorluğu zaman zaman bazı padişahların değişim ve yenileşme çabalarına rağmen, dünyada ki değişimlere ayak uyduramamıştır.
Avrupa’da yenileşme hareketleri matbaanın bulunması ile hız kazanmış ve iletişimin artması ile de dünyaya yayılmaya başlamıştır.
Ne var ki, Osmanlı İmparatorluğu eğitimin ve yenileşmenin ilk adımı olan matbaayı dahi akıl almaz bir şekilde 200 yıl gecikmeli olarak halkına sunabilmiştir.
Başta Avrupa olmak üzere dünyada matbaa ile birlikte toplumların eğitim düzeyi yükselirken, iletişim olanaklarının artması ile de sanayi devrimi hızla gelişmeye ve yayılmaya başlamıştır.
Dünya da bu gelişmeler olurken Osmanlı İmparatorluğu eğitimsizliğin de etkisi ilesadece sanayi devrimini kaçırmakla kalmamış, tüm yenileşmelerin de uzağında kalmıştır. Zaten bu olumsuzluklarda, Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu hazırlamıştır.
1.Dünya Savaşı’na girerken Osmanlı’da okuryazar oranı yüzde 3-4’ ler seviyesinde olup, toplu iğne dahi yurt dışından sağlanmaktadır.
Böylesine olumsuzluklar içerisinde girdiği 1.Dünya Savaşında da kaybeden blokta yer aldığı için elinde ki son topraklarını da kaybeden Osmanlı İmparatorluğu, parçalanarak tarih sayfalarında ki yerini alıyordu.
Kaybedilen 1.Dünya Savaşı sonrası galip devletler tarafından dayatılan SEVR Antlaşması ile son vatan toprağı Anadolu’da işgal güçleri tarafından paylaşılmış ve Türkler Anadolu’nun kalan bölümünde esaret altında yaşamaya mahkûm edilmişti.
Osmanlı’nın son döneminde çok değişik cephelerde görev yapan ve tüm bu gelişmeleri yakından izleyerek çöküşün nedenlerini gören Mustafa Kemal, değişim ve yenileşme yanlısı genç bir Osmanlı subayıdır.
Birkaç yabancı lisan bilen, sürekli okuyarak kendisini de geliştiren Mustafa Kemal, Osmanlı’nın çöküşünde ki en önemli nedenlerin, eğitimsizlik ve dış dünyada ki yeniliklere kapalı olmasında görmüş her konuda yenileşme yanlısı bir subaydır.
Kısacası, devrimci kişiliğe sahip bir subaydır. Çanakkale Savaşı’nda ki başarısı da, O’nu Osmanlı’da önemli bir konuma taşımıştır.
Mustafa Kemal’in bu devrimci yapısı ile son vatan toprağı Anadolu’nun işgalini ve halkına dayatılan esareti kabul etmesi mümkün değildir. Nitekim 19 Mayıs 1919 sabahı yakın silah arkadaşları ile Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı ateşini yakmıştır.
Milli Mücadelenin zaferle sonuçlanması ile sıra yeni devletin kurulmasına gelmiştir. Sonunda tamamen yenileşme yanlısı Laik ve Çağdaş Hukuk Düzeninde ki yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti de kurulur.
İşte bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile sonuçlanan Milli Mücadele’nin ilk ateşinin yakıldığı 19 Mayıs 1919’un 101. Yıldönümüdür.
Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye Cumhuriyeti’n de hızla başta eğitim olmak üzere tarım, sanayi ve kültürel alanlarda önemli devrimlere imza atılır.
Kısa sürede okuryazar sayısı artırılırken, halkın temel gıda maddeleri (Un, şeker, giyim eşyaları, tarım ürünleri gibi) ile çok önemli sanayi ürünlerinin (Demir, çelik, kumaş gibi) üretildiği sanayi tesisleri kurulmaya başlar.
Kısa sürede yakalan bu başarının temelinde yatan en büyük neden, Mustafa Kemal Atatürk Döneminin yenileşme (Devrimci) ruhudur.
Devrimci kimdir ve Devrimcilik nedir? Sorularına açıklık getirmek gerekirse;
Devrimci; Kısa tanımla çağdaş yenilikler doğrultusunda toplumun çıkarları için “Kökten değişim yapmak isteyen”kişidir.
Yeniliklere açık bu hızlı ve kararlı değişimlerin gerçekleştirilmesi de, Devrimciliktir.
Daha açık bir şekilde belirtmek gerekirse Devrimci, ayrımcılığın ortadan kaldırıldığı, herkesten kendi yeteneğine göre katkı istenen, herkese ihtiyacı kadar olanak sunan bir dünya özlemiyle, bugününü yarınlar için feda etmekten çekinmeyen insandır diye açıklanabilir.
İnsanlığa hizmet eden gerçek devrimci, hayatı yaşanılır kılacak etnik sınıfların, cins ayırımın yapılmadığı, kimsenin ötekileştirilmediği, sömürünün olmadığı ''yaşanabilir'' bir dünya teklifinde bulunan her devrimci sömürüye, haksızlığa sonuna kadar karşıdır.
Devrimci yukarda dile getirdiğimiz idealleri içselleştirmiş, yarını bugünden yaşamaya başlamış, özel mülkiyetçi sistemin etkilerinden kurtulmuş, yenileşmeyi önce kendi bireyinde gerçekleştirmiş kişidir.
İşte bu ruhla, Genç Türkiye Cumhuriyeti kısa sürede okuryazar sayısı yüzde 20’lere ulaşırken, modern tarım kuralları ile de kendine yeten bir ülke haline gelmiştir.
Çok genç yaşta aramızda ayrılan Mustafa Kemal Atatürk’ün Devlet Başkanlığı yapabildiği 15 yıla sığdırdığı hızlı kalkınma temposu, tüm dünya da şaşkınlık ve hayranlık uyandıracak seviyeyedir.
15 yıl gibi kısa sürede yaratılan bu hızlı kalkınmanın tek nedeni, Mustafa Kemal Atatürk’ün ve onunla birlikte hareket eden dava arkadaşlarınınbu devrimci kişiliğidir.
********************************
Bugün geldiğimiz noktaya baktığımda, içim burkularak bazı acı gerçeklerle karşılaşıyorum.
Üzülerek söylemek gerekirse, bu acı gerçeklerin başında Mustafa Kemal Atatürk tarafından başlatılan devrimlerin ölümünden sonra sürdürülememiş olması gelmektedir.
Daha da açık söylemek gerekirse, başta eğitimde ki önemli atılımların sağlandığı “Köy Enstitüleri” olmak üzereçok sayıda devrim yayarım bırakılmış, ya da sürdürülememiştir.
Atatürk’ten sonra Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü’nün, 2. Dünya Savaşına girme olasılığının yarattığı çekimserliğin de etkisi ile başlayantutucu tavrı ile sonra ki dönemlerde de alınan dış borçlar nedeniyle ekonomimiz dışa bağımlı hale gelmiştir.
Marshall Yardımı ile başlayan borçlanarak büyüme siyaseti de, sonunda Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda yatan devrimci ruhu tümüyle yok etmiştir.
Ne yazık ki, bugün gelinen noktada yürütülen siyaset ile Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN yarattığı yenileşme hareketleri, çağdaş dünyaya yöneliş ve Atatürk’ten bu yana işleyen,“Yurtta sulh, dünya da sulh” ilkesi terk edilmiştir.
Atatürk ile başlayan gerçek millileşmenin yerini, “Milli ve yerli” Olma sözlerinin havada uçuşmasına rağmen, kendi halkının yediği buğdayı ve kırmızı eti dahi yurt dışından getirmek zorunda kalan bir başka Türkiye ile karşı karşıya kalınmıştır.
Son yılarda bırakın yeni sanayi tesislerinin yapılmasını, Mustafa Kemal Atatürk döneminde halkın temel ihtiyaç maddelerini karşılamak üzere yapılmış olan şeker fabrikaları ile giyim eşyalarını üreten Sümerbank kumaş ve ayakkabı fabrikaları da özelleştirme adı altında kapatılmıştır.
Bugün üretmeden sürekli tüketen, ekonomisi ile dışa tam bağımlı, borca batmış bir Türkiye gerçeğini yaşıyoruz.
Çok daha acı olan da, giderek batı dünyasından uzaklaşırken tarihin hiçbir döneminde aydınlanmadan nasibini almamış, bağnaz anlayışın ve iç savaşların hüküm sürdüğü Ortadoğu’ya yanaşan ve onlara özenen bir ülke haline geliyor olmamızdır.
Bugün geldiğimiz nokta ve yaşanan olumsuzlukların asıl nedeni, ulus olarak görmezden gelmeye çalıştığımız Atatürk dönemi ile başlayan, DEVRİMCİ RUHUMUZUN bitirilmiş olmasıdır.
SONUÇ;
Amaç, ülke olarak devrimci bir ruhla hızla üreten, topraklarını işleyen, özüne dönmüş bir yeni bir Türkiye’nin yaratılması olmalıdır.
Gerekli tüm sıkı tasarruf önlemlerini alacak, savurganlık ve yolsuzluklara son verecek, son yıllarda tavan yapan toplumda ki bölünmüşlüğü ortadan kaldıracak bir siyasi anlayışla yeni bir sayfa açılması, zorunlu hale gelmiştir.
Toplumun çok büyük bir kesiminin bu düşünce de olduğuna eminim. Türk toplumunda bu anlayış ve kararlılık olduğuna da inanıyorum.
İşte bu nedenle, 19 Mayıs 1919’ da yaratılmış olan inancı ve kararlılığı 101. Yılında tüm gerçekleri ile hatırlamakta ve bir kez daha değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.
Ülke olarak sorunlarımızı çözdüğümüz günlere ulaşmamız dileğiyle, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramını kutluyorum. İyi haftalar.