KÖY ENSTİTÜLERİ NEDEN KAPATILDI?
Köy Enstitüleri yasasının kabulü sırasında, zaten bunun uzun ömürlü olmayacağı belli olmuştur. Çünkü yasanın oylanacağı gün, TBMM’nin 426 Milletvekilinden başta Celal Bayar, Adnan Menderes olmak üzere, sonradan Demokrat Parti’yi kurup katılacak olan 148 Milletvekili meclise gitmemiştir.
Yasa, meclis oturumuna katılan 278 milletvekilinin oybirliği ile kabul edildi. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ de, yasayı destekliyor ve "Kitap mermi gibidir" Veciz ifadesiyle taraf olduğunu belirtiyordu.
Bazı güçler, ağalık düzenini yıkacak bu yasanın çıkmasını istemiyordu. Çıktıktan sonra da aleyhine propaganda yapmaya devam ettiler. Daha çocuk yaştaki Köy Enstitüleri boy hedefi olmaya başlamıştı. Büyük toprak ağası Eskişehir Milletvekili Abidin Fotuoğlu bir konuşmasın da henüz mezun dahi vermeyen Köy Enstitüler için 1943 de, "Bunlar yetiştiklerinde bizim kafamızı keserler" sözlerini sarf ediyordu. Yetiştiler ve kafa da kesmediler ama sonuçta kazanan ağalık düzeni olmuştu.
CHP, "Çiftçiyi Topraklandırma" adlı yasa taslağını TBMM ne getirdiğinde, birçok Milletvekili CHP’ den istifa etti. Bunlar daha sonra Demokrat Partiyi kurdular.
Bilindiği gibi bunların çoğu köy ağaları, şeyhler, dedelerden oluşan söz sahibi güçlerdi. Doğal olarak da Köy Enstitüsüne karşı olacaklardı.
Yetişen gençler babalarına benzemiyor, ağalık ve aşiret düzenine karşı başkaldırıyorlardı. Şeyh ve şıhların eteklerini öpmüyorlar, ağaların önünde baş eğmiyorlardı. Bilime önem veriyorlar, ağalık sistemini ve köylünün fakirliğini sorguluyorlardı. Hak hukuk aramaya başlıyorlar, Atatürk İlke ve İnkılaplarını, düşüncelerini en üst seviyede tutmayı benimsiyorlardı.
Bu gençlerin çoğalması ile bu insanların çıkarlarına dokunulması kaçınılmazdı. Hatta CHP’ den ayrılmayan milletvekilleri içinde de Köy Enstitüsüne karşı homurdananlar gün geçtikçe artmaya başlamıştı. İstifaların durdurulması lazımdı.
Bir gün, Kepirtepe Köy Enstitüsüne ziyarete giden Cumhurbaşkanı İsmet İnönü bir kız öğrenciye, çantasında neler olduğunu sorar. Kız çantasını açar ve içindekileri gösterir. Çantadan "Bir parça ekmek, bir parça köfte ve birde Dünya Klasiklerinden bir kitap" Çıkar.
Çok mutlu olarak etrafındakilere, "Ne zaman Türkiye'de, erinden generaline, sade vatandaşından Cumhurbaşkanına kadar, herkes ekmekle kitabı bir araya getirebilirse, gerçek kalkınma başlamıştır demektir " Diyen İnönü, bir süre sonra baskılara dayanamayarak, Hasan Ali Yücel ve İsmail Tonguc'u görevden alarak, Millieğitim Bakanlığı’na Reşat Şemsettin Sirer'i getirir.
Sirer, 1947 de, "tüm Köy Enstitülerinin kuruluş özelliklerini ortadan kaldırarak, bu okulları sıradan bir köy okulu haline getirecek şekilde müfredat programını değiştirir.
Böylece, erimekten korkan İnönü'nün sırtından da yük kalkmış olur ama bugünkü sefil eğitim sisteminin de önünü açılır.
İşte bu dönem, CHP’ nin toparlanmanın yolunun “Sağcılara yaranmaktan geçtiği” Yanlış inancı ile İmam Hatip Okullarının önünün açması dönemidir.
Bu çabalar da işe yaramaz ve CHP seçimi kaybeder. 1950 seçimleri ile iktidara gelen Demokrat Parti, 27 Ocak 1954 de 6234 nolu yasa ile Köy Enstitüleri uygulamasına tamamen son verir.
Köy Enstitülerinde toplam olarak 17342 öğretmen yetişmiştir. Bunların 1398’i bayan, 15943 ü erkektir. Yine bu okullarda, 7300 sağlık memuru, 8756 eğitmen yetişmiştir.
Böylesine çağdaş eğitim modeli ile yetişecek sorgulayan, inceleyen çağdaş gençlerin sayısının artmasından tüm dönemlerde korkan siyasetçiler, onun yerine kurguladıkları dini uygulamaların öne çıkartıldığı çağdaşlıktan uzak, sorgulamayan, hak aramayı bilmeyen insan yetiştiren bugünün sistemi yerleştirmişlerdir.
O da yetmemiş ve eğitim sistemimiz son onbeş yıldır iyice yazboz tahtasına çevrilerek gençlerin kafası allak bullak edilmiştir.
EĞER KÖY ENSTİTÜLERİ KAPANMASAYDI NELER OLMAZDI?
- Köyden kente göçler olmazdı. Yoksulluk, hırsızlık, gasp bu derece artmazdı. Okumayan çocuk, çorak toprak kalmazdı.
- Boşa akan, kullanılmayan, değerlendirilmeyen su kalmazdı. Dışardan bu çapta tarım ve sanayi ürünleri almaya mahkûm olunmazdı.
- İhracatımız ithalatımızdan az olmazdı. Heykelleri yıkmaz, resimleri yırtmaz, opera, tiyatro ve baleyi kapatmaya kalkmazdık.
- Üretim yapmayan fabrikalar açılmaz, üretim yapan fabrikalar yıkılmazdı. Böylesine sınırsız özelleştirmelere kalkışılmazdı.
- Dershaneler ve paralı eğitim olmazdı. 81 ile öğretmensiz, araç gereçsiz üniversiteler açmazdık.
- Siyasi cinayetler olmazdı. Hapishanelerimiz dolup taşmazdı. Dolayısı ile terör ortamları oluşmaz, ihtilal dönemleri yaşanmazdı.
- AB ye yalvarmak zorunda kalarak küçük düşmezdik.
Sonuç olarak söylemek gerekirse, Avrupa ve Amerika’nın rol model olarak önerdikleri bu muhteşem eğitim projesi, çıkarlarını ülke çıkarlarının önünde tutan çapsız siyasetçilerin kurbanı olarak yok edilmiştir.
Günümüzde yaşanan ve akıl erdiremediğimiz olaylar da, işte bu kafaların ürünüdür.
Yaşamını sürdüren Köy Enstitüsü mezunu öğretmen sayısı çok azaldı. Eğer çevrenizde tanıdığınız bu öğretmenlerden kaldıysa ve eğer bugüne kadar onlardan birisi ile sohbet etmemişseniz, lütfen on dakikanızı onlara ayırarak onlarla konuşunuz.
Çevrenizde yok ise, Öğretmen Evi Lokalinde bu saygıdeğer öğretmenlerden birkaçını bulabilirsiniz. Konuştuğunuz da ne kadar donanımlı ve saygı duyulacak insanlar olduğunu sizde göreceksiniz.
Güzel ülkemizin, hak ettiği çağdaş eğitim ve yaşam biçimine inanan yöneticiler tarafından yönetildiği günleri görmek dileğiyle, iyi haftalar.
SAMSUNLULAR, LÜTFEN! UNUTMAYINIZ.
HAVA ALANIMIZ ÜÇ AYLIĞINA KAPATILACAK.
Denizleri aşan asma köprüler yapabilen, İstanbul Boğazının altından tüp yollar geçiren ve kilometrelerce otoyol yapabilen bir Hükümet döneminde, altı üstü 3,5 Km. uzunluğunda ki 2. Pistin maliyetinin gerekçe olarak gösterilerek yapılmaması ve alanın kapatılarak onarılacak olmasının şimdi de üç ay ertelenmiş olması düşündürücüdür.
Böylece acil bir neden olmadığının ortaya çıkması ile kapatmanın asıl nedenin, bunlar olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu, bir kez daha Samsun’a yapılan bir dayatmadır.
Soru şu; Neden bu dayatmaya sessiz kalınıyor?
NEDEN? NEDEN? NEDEN?