BÖLÜM
İtiraf etmeliyim ki, 24 Haziran Seçimlerinin şokunu henüz üzerimden atamadım.
Yaşadığım şokun nedeni, tahmin ettiğiniz gibi Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın kazandığı seçim değil.
Sayın Erdoğan’ın 30 yıla yakın bir süredir her türlü alt yapısını yaptığı tek adam olma anlamında ki Başkanlık Sistemini gerçekleştirmiş olmasının yaratabileceği sorunların endişesini, ülkemizin diğer P’ si gibi bende yaşıyorum.
Bu doğru. Ama bugün bunlara değinmek istemiyorum. Benim için asıl şok, CHP’ nin bir kez daha uğradığı yenilgidir.
Bu nedenle, CHP konusuna çok farklı bir açıdan bakarak bazılarını kızdıracağını bilsem de gerilere giderek çok farklı açıdan bir CHP analizi yapmak istiyorum.
Kabul etmeliyiz ki, bu kez Sayın Kılıçdaroğlu ’nun seçim öncesi aldığı ve uygulamaya koyduğu cesur kararlar ve Sayın Muharrem İnce’ nin hiç ummadığım kadar başarılı geçen seçim süreci, çoğu insan gibi beni de umutlandırmıştı.
Tamam, 1950 sonrası hiçbir seçimde yaşanmayan seçim güvenliği ile ilgili bazı söylentiler ve seçimlerin dürüst yapıldığına yönelik kafalarda oluşan bazı soru işaretleri, alındığı söylenen önlemlere rağmen son dönemlerde yapılan tüm seçimlerde yaşandı.
Sonuçta tek yetkili kılınan Yüksek Seçim Kurulu sonuçları bu kez de onayladı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olduğu iddiasında ki bir parti, eğer oy verme ve sayım sürecini sağlıklı bir şekilde izleyemiyor ve sandık sonuçlarını anında Genel Merkez’e ulaştırarak açıklanan resmi seçim sonuçları ile olası bir tutarsızlığı saptayamıyor ve bu da parti içinde dahi tartışma konusu oluyorsa, söylenecek tek söz Genel Merkez’in başarısızlığının tescilidir.
Yapacağım analize, işgal altında ki son vatan toprağı Anadolu’yu işgalcilerden temizleyerek bizlere üzerinde özgürce yaşadığımız laik ve hukuk temelinde çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran, Mustafa Kemal Atatürk dönemi sonrası ile başlayacağım.
*******************************
İmparatorluk döneminde ki üç kıtaya yayılan topraklarını kötü yönetimler sonrası art arda kaybeden, son vatan toprağı Anadolu’nun da büyük bir kısmının 1. Dünya Savaşı’nı kazanan ülkeler tarafından işgal edilmesiyle dünyanın en büyük İmparatorluğu Osmanlı Devleti tarihe gömülmüştü.
İşte böylesine umutların tükendiği bir dönem de tüm yaşamını Osmanlı döneminin bir subayı olarak savaş alanlarında geçirmiş olan Mustafa Kemal, Osmanlı’nın küllerinden çağdaş ve modern bir ülke yaratmıştı.
Sadece ve sadece 15 yıl yapabildiği Devlet Başkanlığı sürecinde, Mustafa Kemal kurduğu ülkeyi çağdaş dünya düzeyine getirecek akıl almaz devrimleri gerçekleştirdi.
Ne yazık ki, Büyük Önder’in ömrü kurduğu yeni devlet ile ilgili devrimlerini tamamlamaya yetmedi.
O’ nu çok erken yaşta aramızdan ayıran kaderi, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin de en büyük şanssızlığı olmuştur.
İnanıyorum ki, eğer çok önem verdiği bir iki devrimi daha sonuçlandırabilseydi, ülkemiz bugün yaşadığı sorunları yaşamayacaktı.
Büyük Önder’in aramızdan ayrılması sonrası ülke yönetiminin başına geçenlerden, bu devrimleri tamamlaması bekleniyordu.
Ama olmadı. Ondan sonra gelenler bırakın O’nun yarım kalan devrimlerini tamamlamayı, O’nun yaptığı devrimleri dahi koruyamadılar.
Bu konuda ki en büyük sorumlulukta, tek parti olarak ülkeyi yöneten CHP’ ne düşüyordu.
Bu sorumluluğu yerine getiremeyen CHP, sonraki dönemlerde Atatürk ilke ve devrimlerinin bilinçli bir şekilde aşındırılmasını önlemekte de yetersiz kaldı.
Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ten bayrağı devralanlar, O’nun gösterdiği inancı, cesareti ve kararlılığı gösteremediler.
Sonun da benim gibi düşünenlere de ülkemizin giderek çağdaş dünyadan kopuşunu ve bir Ortadoğu Ülkesi haline dönüşmeye başlamasını içi yanarak izlemek kaldı.
Bu açıklamalardan sonra CHP’ ni ülkemizin en önemli partisi olmaktan, hatta giderek alternatif partisi olmaktan çıkartan sürecin analizine geçebilirim.
Bu analizimi de 2 bölümde irdelemek istiyorum. İlk bölümde 1950 yılına kadar olan ve Atatürk sonrası İsmet İnönü döneminde yaşanan olumsuzlukları, 2. Bölümde de 1950 sonrası dönemin CHP’ sinin yapamadıklarını ve yanlışlarını değerlendirmeye çalışacağım.
CHP’NİN BUGÜNKÜ DURUMA GELMESİNDE
İSMET İNÖNÜ DÖNEMİNİN SORUMLULUĞU
İnancım odur ki, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra Cumhurbaşkanı olan rahmetli İsmet İnönü’nün üstlendiği sorumluluk büyük bir anlam taşımaktadır.
Çünkü Atatürk’ün vefat ettiği 1938 yılında Cumhurbaşkanlığı görevini devralan İsmet İnönü, bu görevini 1950 seçimlerine kadar sürdürmüştür.
İşte bu 12 yıllık süreç, Atatürk’ün yarım kalan devrimlerinin aynı heyecan ve kararlılıkla sürdürülmesi açısından çok önemliydi.
Özellikle de Atatürk’ün başlattığı ve çok önemsediği bu ülke insanlarının dinini kendi lisanından öğrenebilmesini amaçlayan reformunun tamamlanması, din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması olan laik düzenin yerleşmesi açısından da özel bir önem taşıyordu.
Nitekim Osmanlı İmparatorluğu’nda dinin tabu haline getirilmesi, yeniliğe açık olmayan bağnaz kesimin etkisini artırmış ve onların baskısı ile matbaa dahi Osmanlı’ya Avrupa’dan 200 yıl sonra getirilebilmiş, bu da Osmanlı Devleti’nin Avrupa’da ki çağdaşlaşma ve sanayileşme sürecinin uzağında kalmasına neden olmuştur.
Yine Atatürk, ülkemizde yaşanan büyük kalkışmaların ve toplumun yanlışa yönlendirilmesinde ki en büyük etkenin, halkının dinini kendi lisanından okuyarak öğrenememiş olmasından kaynaklandığını görmüştü.
İşte bu nedenle, Atatürk’ün talimatı ile ilk kez Kur’an 22 Ocak 1932 de, ezan da 30 Ocak 1932 de Ramazan ayı içerisinde camilerde Türkçe okunmaya başlamıştı.
Kur’an’ın ve ezanın Türkçe okunacağının duyurulduğu günlerde o camilerde cemaat rekorları kırılmış, halk kendi lisanından ilk kez Kur’an’ın neler anlattığını öğrenmenin, ezanın da insanları namaza davet ettiğini duymanın sevinci yaşamıştı.
Buna karşı, insanları artık yalan yanlış bilgilerle yönlendirmeyeceğini gören bir kesim de din elden gidiyor yaygarasını kopartıyordu.
*****************************
12 yıllık İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığında ki tek parti hükümet döneminde yaşanan ve bir bölümü yanlış olarak tanımlanabilecek üç olayı, günümüz CHP’ nin günümüzde yaşadığı açmazların en önemli nedenleri olarak görüyorum.
İsmet İNÖNÜ döneminin 1. olayı;
Atatürk sonrası 12 yıllık sürece hükmeden İsmet İnönü’nün, laik düzen olarak tanımlanan bu reformların henüz tamamlanmadığı bir ortamda yaptığı ciddi zamanlama yanlışı ile çok partili demokrasiyi uygulamaya sokması ile başlayan süreç, halkın dinini tam olarak öğrenmesine yönelik uygulamanın yarım kalmasına neden olmuştur Ne yazık ki bu gelişmelerin sonunda kazananlar, Türkçe din eğitimi karşıtları olmuştur.
Kur’an ile ezanın camilerde Türkçe okunması tam 18 yıl sonra 1950 yılında, “Türkçe ezanı kaldıracağım” seçim vaatleri ile iktidara gelen Menderes Hükümeti tarafından sonlandırılmıştır.
Bununla da kalınmamış, laik düzen karşıtları ve dinimizi siyasete alet ederek seçim kazanmayı alışkanlık haline getiren sağ partiler, dinimizi kendi lisanından öğrenmesi için çaba harcayan CHP’ ni din düşmanı, CHP’ lileri de dinsizler olarak suçlamayı sürdürmüştür.
İsmet İNÖNÜ Döneminin 2. Olayı;
CHP’ nin bugün yaşadığı ve çoğu aydın tarafından dahi halka inememekle suçlanmasına yol açan başarısızlıklarının temelin de yatan bir başka olay ise, İsmet İnönü’nün subay olarak 1. Dünya Savaşı’nı yaşamış olmasının da etkisi ile aşırı ihtiyatlı (Tedbirli) kişiliğinden kaynaklanmıştır.
Atatürk’ün ölümünden bir süre sonra 2. Dünya Savaşı patlamış ve Türkiye’nin de her an bu savaşa girme olasılığı gündeme gelmiştir.
1.Dünya Savaşı felaketini yaşamış ve sonrasında da Kurtuluş Savaşını cephede savaşarak geçirmiş bir asker olarak en büyük çabası, ülkesini bu savaşın dışında tutmak olmuştur.
Bunda da başarılı olarak Kurtuluş Savaşı’nın yaralarını yeni saran ve kalkınmaya çalışan ülkesini yeni bir felaketten korumuştur.
Ancak 1945 yılına kadar süren bu savaşa girebileceğimiz endişesi ile savaş sırasında halkına ve ordusuna gıda sıkıntısı yaşatmamak için başta buğday olmak üzere birçok gıda maddesini depolatmıştır.
O dönemi yaşayan babamdan da öğrendiğime göre, siloların yetersizliği nedeniyle bazı okul ve camiler gıda maddelerinin ve belki başka şeylerin de depolanması için kullanılmıştır.
Bu konuda, köylerde görevli jandarmaların yer yer işi abartarak köylünün kendi ihtiyacı için ayırdığı buğdayı dahi zorla elinden aldığı vakalar yaşanmış, bunun yarattığı etki de CHP ve İnönü’ye duyulan tepkiyi büyüterek günümüze de yansıtmıştır.
Her şeyin gönlünüzce olmasını dilerim.
NOT: Üç bölümden oluşan yazımın 2. Bölümünü yarın bu sütunlarda okuyabilirsiniz.