15 Temmuz akşamı sadece Türk Demokrasisi değil, ülkemizin varlığı ve devamlılığı da çok büyük tehlike atlattı.
Bu öyle büyük bir tehlikeydi ki, kalkışmayı yapanlar 40 yıl önceden başlayan kadrolaşma ile devletin bütün birimlerine yerleşmiş, açtıkları eğitim birimlerinde geleceğin kadrolarını yetiştirmenin hesabını yapabilecek kadar da planlı ve programlı bir yapılanmayla karşı karşıyaydık..
Arkalarında ki güç tam olarak bilinemese de, asıl amaçları Türkiye’yi şeriat düzeninde bir din devletine dönüştürmekti.
Biraz bu olayın dışına çıkarak bakarsak, Türkiye’de bir şeriat devleti kurma çalışmalarının çok değişik legal kuruluşların içerisinde kendisini saklayarak amacına ulaşmaya çalıştığı bilinmeyen bir şey değildi.
Ne var ki, bu biline biline bazı siyasi partiler dahi bu yapıyı kendi siyasi amaçları doğrultusunda kullanmadı mı? Solun en sevdiği liderlerden olan Rahmetli Ecevit dahi, bu yapıyla ilişkiye girmedi mi?
Bugünün iktidarı, düne kadar bu yapı ile kol kola değil miydi?
Günümüzün siyasi iradesi, gerçekleştirmek istediği rejim değişikliği için önünde ki en büyük engel olarak gördüğü ordumuzun üst düzey komutanlarına bu yapı tarafından kurulan kumpasa göz yummadı mı?
O kumpasla ordudan kopartılan Atatürk ilkelerine bağlı komutanların yerine getirilen Cemaate bağlı askerler değil mi, bu darbeye kalkışanlar?
Türk Demokrasi tarihi sadece bu darbeyi kara bir leke olarak kaydetmekle kalmayacak, bu darbeye zemin hazırlayanları da, onları yeşerterek onların desteği ile bu ülkenin savunma gücü olan ordusunu çökertenleri de yazacaktır.
Bununla da yetinmeyecek, bir ülkenin en önemli askeri sırlarının korunduğu kozmik odaya girilerek tüm gizli belgelerinin ortaya saçılmasını da, vatana ihanet olarak kaydedecektir.
***********************************
Darbe, Ülkemizin tüm kesimlerini birleştirdi. Ama…
Bu darbe hareketinin başlaması ile birlikte, tüm siyasi partiler ilk kez güzel bir dayanışma ile bu darbeye karşı çıkmıştır.
Bununla da yetinmeyerek, başta Ana Muhalefet Partisi CHP olmak üzere, tüm partiler milletvekillerini TBMM’ ne çağırmış ve Ankara’da olan milletvekilleri TBMM çatısı altında TBMM’nin bombalanması anında dahi TBMM’ ni terk etmeyerek, devletine ve halkın iradesine sahip çıkmışlardır.
Darbenin ilk şaşkınlığının geçtiği andan itibaren de, Sayın Cumhurbaşkanı’nın halkı direnmek üzere sokağa davet etmesi ile birlikte halk sokakları ve meydanları doldurarak darbenin etkisiz kılınmasında ortak hareket etmiştir.
O günden beri de halkın meydanları doldurarak darbecileri lanetlemesi sürüyor. Buraya kadar karşı çıkışların parti gözetmeksizin yapılmış olması, iktidar ile muhalefetin arasında ki zıtlaşmaların ortadan kalkacağı ve bundan böyle, iktidar ile muhalefetin bir uzlaşma zeminin de buluşarak ülkemizde süregelen gerginliğe son vereceği umutları artmıştı.
Ne var ki, siyasi iradenin her zaman olduğu gibi bu darbenin önlenmesini de hayallerinde ki “Başkanlık” Sistemi için bir fırsata çevirme çabası, korkarım oluşan bu güzel birlikteliği dağıtacaktır.
Nitekim halkın doldurduğu meydanlarda üzerleri AKP sloganları ile dolu seçim otobüslerinin yer alması, reklam panolarına asılan pankartlarda “Halkımız ülkesine ve HÜKÜMETİNE sahip çıktı” Cümlelerinin yer alması, Sayın Cumhurbaşkanı’nın meydanlara telefonla bağlanarak darbe öncesi projelerini meydanlara taşıması, oluşan bu birliktelik havasına uymamaktadır.
Tam tersine, bu darbe belası yeni bir fırsata dönüştürülmelidir. Darbenin toplumu birleştirdiği ortam, her alanda sürdürülmeli ve darbe öncesi toplumda tehlikeli boyuta ulaşan ayrışma ortamı yok edilmelidir.
Lütfen hepimizin özlemle beklediği huzur ortamını sağlamak için siyasi irade ve muhalefet el ele veriniz
Lütfen! Bugün TBMM de sağlanan birliktelik ortamını sürdürerek, sağlanacak uzlaşma ile yeni Anayasa’yı birlikte hazırlayınız ve ülkemiz de bozulan güven ve huzur ortamını yeniden sağlayınız.
İktidar ve muhalefeti ile bunları birlikte yaparsanız, bu darbe belası ülkemizin geleceği adına, umutların yeşermesini sağlayacaktır.
Bu toplumun, en azından bunun gerçekleştiğini görmek hakkıdır.
Geçen hafta ki yazımın son bölümünde yazdığım gibi bu ülke hepimizin. Gidecek başka bir ülkemiz yok. Hepimiz bu gemideyiz. Bu geminin batması biliniz ki, hepimizin sonu olacaktır.
Bu gemiyi güvenli denizlerde yüzdürmekte, bu ülke adına siyaset yapanların görevidir.
Güzel ve huzurlu dönemin başlatılacağı hafta dileğiyle..