Belki farkındasınızdır, bir süredir yazılarımı aksatmaya başladım. Bunun nedenlerini kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu yıl meslekte 50. Yılımı doldurmuş bulunuyorum.
Eczacılık mesleğimi kendi eczanemde sürdürürken diğer yandan da Eczacılık mesleğinin sivil toplum kuruluşu olan Samsun Eczacı Odası Başkanlığı ile en üst mesleki kuruluşumuz olan Türk Eczacılar Birliği Merkez Heyeti’nde görev yaptım.
Bunun dışında eczacılık mesleği ile ilgili ticari işletmeler kuruluşuna ve eczacılara güvence olacak SAM-KOOP Ecza Kooperatifi’nin kuruluşuna öncülük edenlerden birisiydim.
50. yılımı tamamladığım meslek yaşamımda kazandığım bilgi ve deneyimlerimi genç meslektaşlarıma aktarmak üzere uzun bir süredirmesleki anılarımın yer alacağı bir kitabı tamamlamaya çalışıyordum.
İşte bu arada, o kitabı bitirip baskıya vermek istediğim için köşe yazılarımı biraz da zorunlu olarak aksatmak zorunda kaldım. Bunun için hoş görünüzü diliyorum.
Bu hafta sizlerle 2017 yılı başlarında yazdığım ve iki bölüm halinde yayınlanan köşe yazımı bu hafta yeniden sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu yazımın son bölümünde günümüz sürecinde yaşanacaklardan söz etmişim. Gözüken o ki, bugün yaşananların yıllar öncesinde ki yanlışlardan ve o tarihte henüz yapılmamış olan referandumun sonucuna bağlı olduğunu yazmışım.
Haydi, o yazımı bir kez daha bugünün şartlarında okuyalım.
1960-2015 ARASI GENEL SEÇİMLER VE
SAYIN DEVLET BAHÇELİ’NİN SİYASETTE Kİ ETKİSİ
1.BÖLÜM
1946 yılında çok partili demokrasiye geçilen Türkiye’de, o günden sonra çok partinin katıldığı 18 Genel Seçim yapılmıştır.
Bu seçimlerde kazanan parti iktidarları veya partilerin oluşturduğu koalisyon hükümetleri kurulmuş ve ülkemiz bugüne kadar da Yasama, Yürütme ve Yargının birbirinden bağımsız olarak yürüdüğü parlamenter sistemle yönetilmiştir.
1950 de tek başına iktidara gelen Demokrat Parti’nin 1960 askeri Darbesi ile devrilmesi sonrası yaşanan dramatik idamlar, demokrasi tarihimize izleri silinemeyecek kara bir leke olarak geçmiştir.
Ancak o darbe sonrası yapılan seçimler öncesi başlayan ve sonra ki yıllarda da yaşanan benzer gariplikler, hep kafam da bir soru işareti olarak kalmıştır.
Bugün yazımın ilk bölümünde sizlerle bunları paylaşmak istiyorum.
1960 askeri Darbesi sonrası 1961 de yapılan seçimler öncesinde, DP’ nin devamı olarak kurulan Adalet Parti’nin başına geçiş sürecini aşmak için bir emekli bir general olan Ragıp Gümüşpala getirilmiştir.
Ancak Ragıp Gümüşpala’nın 1964 yılında vefat etmesi ile Genel Başkanlığa vekaleten Sadettin Bilgiç getirilmiştir.
1965 yapılacak Genel Seçimler öncesin de AP’ de 1. Genel Kuruluna hazırlanmaktadır. Genel Başkanlığın en güçlü, hatta tek adayıparti içinde çok sevilen ve Koca Reisolarak anılanSADETTİN BİLGİÇTİR.
Ancak Genel Kurula yaklaşırken şaşırtıcı bir gelişme olur ve basın da bir an da bir başka isim öne çıkartılmaya başlar.
Bu isim,1950'de Elektrik İşleri Etüt İdaresinde çalışırken, sulama ve elektrik konularında araştırma yapmak için Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderilmiş ve dönüşünden kısa bir süre sonra DSİ Genel Müdürlüğü’ne getirilmiştir. Bu görevindeykenbu kez de, Eisenhower Vakfı‘nın onu bursiyer olarak seçmesiyle yeniden ABD'ye gitmiş, kısacası Amerika’ da iyi tanınan bir mühendis olanSüleyman Demirel’dir.
Bir anda esen bu rüzgâr, Süleyman Demirel’i önce Genel Başkanlığa, sonra da 1965 seçimlerini kazanan AP’nin Genel Başkanı olarak çok genç yaşta başbakanlığa taşır.
Aradan yıllar geçer ve o dönemlerin siyasete yön veren iki ismi Demirel ve Ecevit’in inatlaşmaya varan uzlaşmaz tavırları ve ülkede dış güçlerce tetiklenen sağ-sol çatışmalarında çok sayıda gencin ölmesi, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesini getirir.
Demokrasimiz bir kez daha yara almıştır. Darbe sonrası seçimler yapılacak ve demokratik yaşama yeniden dönülecektir.
1983 de yapılacak Genel Seçimler öncesi, darbe ile kapatılan partilerin yerine yeni partiler kurulmuştur. Bunlar, CHP’ nin devamı olarak Halkçı Parti kurulurken, sağda da AP’ nin oylarına talip olarak liberal eksenli ANAP, askerlerin desteklediği MDP ( Milliyetçi demokrasi Partisi) kurulmuştur.
Askerlerin desteklediği MDP’ nin başında emekli GeneralTurgut Sunalp vardır ve seçimi onun kazanacağına kesin gözle bakılmaktadır. Halkçı Parti’nin başında Necdet Calp,ANAP’IN başında ise, Demirel döneminin Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı olan Turgut Özal bulunmaktadır.
Seçimler yapılır ve beklenmedik şekilde, liberal ekonomiden yana ve Amerika’ya yakınlığı ile bilinen Turgut Özal’ın Partisi ANAP kazanır. Turgut Özal’da Demirel gibi Teknik Üniversite kökenli bir mühendis olup, O da Demirel gibi Elektrik İşleri Etüt İşleri İdaresinde çalışırken Amerika'da Teksas Teknoloji Üniversitesi'ne ihtisas yapmaya gitmiş ve orada ekonomi dalında eğitim almıştır. 1973 yılında bir kez daha Amerika’ya giden Özal,Dünya Bankası Bilim ve Sanayi Dairesinde danışman olarak çalışmıştır.
1987 Genel Seçimlerini de kazanan da,Turgut Özal’ın Başkanlığında ki ANAP’TIR. Ancak 1991 yılından sonra ki yıllarda koalisyonlar öne çıkar.
1999 Genel Seçimlerinden 1. Parti olarak çıkmasına rağmen tek başına hükümet kuramayan Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Bülent Ecevit Başkanlığında ki DSP- ANAP- MHP Koalisyonu kurulur.
Bülent Ecevit’in ilerleyen yaşı nedeniyle rahatsızlıklarının arttığı ve ekonomik sorunların yoğunlaştığı 2001 yılında,ekonomimizi düzenlemek üzere Amerika (İMF) tarafından önerildiği söylenen ve o güne kadar Türkiye’de adı duyulmamış Dünya Bankası’nda görevli bir Türk ekonomist olan Kemal Derviş, Türkiye’ye gelir. Ecevit Hükümetin de Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevini üstlenir.
Kısa süredealınan bazı katı kısıtlama kararlarının da desteği ile ekonomiyi disipline eder.
Ekonomi düzelme başlamıştır ama Kemal Derviş tarafından düzenlendiği söylenen bir girişimle, Ecevit’in en yakın arkadaşları başta İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan olmak üzere bazı Bakanları istifa etmiştir..
Kemal Derviş’in “Yeni bir parti kurun ben de katılacağım” sözü ile İsmail Cem’in Başkanlığında Yeni Türkiye Partisi (YTP) Kurulur. Ancak Kemal Derviş yeni partiye katılmaz ama bu ara da Ecevit’in Partisi DSP’ nin TBMM’ de ki sandalye sayısı da eksilmiştir.
Bu sıra da Kemal Derviş’ten yeni bir söylem gelir. Tam ekonomi rayına oturmuş ve koalisyon devam ederken, Kemal Derviş“Erken Seçimin gerekliliğinden” Söz eder.
Bu öneriye ilk olumlu cevap, Koalisyon ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’dengelir ve O’ da erken seçim çağrısı yapar.
İşte bu çağrıdan sonra Türkiye siyasetinde ki önemli değişimlerin ve kırılmaların odağında,artık MHP ve onunGenel Başkanı DEVLET BAHÇELİ olacaktır.
Yazımın yarın yayınlanacak 2. Bölümünde, Türk Siyasi yaşamın da son yıllarda meydana gelen değişim ve kırılmalarda DEVLET BAHÇELİ’ nin oynadığı rolü okuyabilirsiniz.
Güzel bir hafta başı dileğiyle...