Son yıllarda ülkemiz de değişik konularda yaşanan kavram karmaşaları içerisin de en önemlisi, Devlet- Hükümet kavramlarının birbirine karıştırılıyor olmasıdır.
Özellikle de, “Başkanlık“ Tartışmalarının gündeme taşınması sonrası Cumhurbaşkanlığı Makamı ile Hükümet arasında başlayan yetki karmaşasın da en büyük yarayı, “Devlet” Kavramı almaya başlamıştır.
Bu konuyu irdelemeden önce bu kelimelerin sözlük anlamlarına göz atmakta yarar var diye düşünüyorum. Ciddi sözlüklerde bu kelimelerin anlamları şu şekilde yer almaktadır;
Devlet;
Arapça kökenli bir kelime olup, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır
Hukukî açıdan devlet, genellikle yönetim organlarından hareketle tanımlanır. Buna göre Devlet; Adı konmuş ülke adı verilen belirli bir toprak üzerinde yaşayan insan topluluklarının bir egemenlik anlayışı ve hukuku içinde bir siyasi irade altında örgütlenmesidir. Kısacası, “Devlet; vatan denen bir toprak üzerinde yaşayan insanlar, yani halk ve onları konulmuş kurallarla yöneten bir yönetim biçiminden oluşur. Devlet bunların hepsinin üzerinde olan ve onları kapsayan bir kavramdır.
Hükümet;
Devletlerin yönetim organı olup, bakanlar kurulu ile bakanlıklara bağlı dairelerde çalışan ve görevliler silsilesine bağlı kimselerin bütününü ifade eder. Dar anlamda ise, hükümet sözü doğrudan doğruya kabineyi (bakanlar kurulu) anlatmak için kullanılır. Hükümet, geniş anlamda bir ülkenin siyasal yönetim biçimine ve organlarına verilen addır. Örneğin, "Meşruti hükümet", "Demokratik hükümet" Deyimleri siyasal yönetim biçimlerini anlatır. Siyasal karar organları da geniş anlamda hükümet kavramı içinde yer alır.
Hükümetler yönettikleri toplumun yaşam koşullarını daha iyiye götürmek ve onların huzur içerisinde yaşaması için yasalarla tanınmış görevleri yerine getirirler.
Bu görevi ise, “Yasama, Yürütme ve Yargı“ Kurumlarının çizdiği çerçeveye bağlı ve saygılı olarak yürütürler.
- Devlet, hükûmetten daha geniş bir kavramdır. Hükûmet ise devletin bir parçasıdır.
- Devlet, devamlı ve süreklidir. Hükûmet ise geçicidir, kısa ömürlüdür.
- Hükûmet, devlet otoritesinin işletilmesini sağlayan bir araçtır.
- Hükûmet sadece devletin beyni olma görevindedir.
- Devlet, kişisel olmayan bir otoritedir.
- Devlet, ortak iyiyi ve genel iradeyi temsil etmeye çalışır. Hükûmet ise, belli ideolojileri temsil eder.
Bu tanımlamalardan görüleceği gibi Devlet kavramı, bir ülkenin tüm insanlarının güvencesidir. Devlet, halkı arasında hiçbir ayırım yapmaksızın onları koruyan, onları sahiplenen bir güçtür.
Bizim insanımızın devletine bakışı bir baba kabullenmesidir. Ülkemiz de Devlet, vatandaşının deyimi ile onun “Devlet babasıdır.” O, herkesin sığınacağı son limandır. Ona toz kondurmaz.
Bu yazının başında söz ettiğim olumsuz gelişme, işte vatandaşımız tarafından baş tacı edilen bu “Devletin” yıpranmaya başlayan imajıdır.
Bu yıpranma öylesine önemli bir olaydır ki, asırlar boyu bu milleti bir arada tutan, en zor günlerinde ona sahip çıkan ve buna karşılık halkının en büyük saygı ve güven duyduğu kurum olan Devletinin, artık bir baba konumunu kaybetmeye başlamasıdır.
Bunun en büyük nedeni de, ülkemizde ki devlet biçiminin tepe noktasında bulunan ve siyasi iktidarların aldığı kararların onay ve denetim merkezi konumunda olan ve tam bir tarafsızlık içerisinde görev yapması gereken Cumhurbaşkanlığı Makamının da, siyasi taraf haline gelerek tarafsızlık ilkesinden uzaklaşmış olmasıdır.
Siyasi iktidarların seçimleri kazandıktan sonra tüm halkı kucaklamayan yönetim biçimleri yanında, denetim ve onay makamı olan Cumhurbaşkanlığı makamının da, TBMM’nin de üzerinde adeta, “Yasama, Yürütme ve Yargı” Organlarının görevlerini de üstlenmiş bir tavır sergilemesi, bu olumsuzluğun oluşmasına neden olmuştur.
Siyasi iktidarların uygulamalarından mutlu olmayan halk kesimi, güveneceği son limanı da kaybettiği duygusuna kapılarak, tepkisinin hedefine Devlet’i koymaya başlamıştır.
Bu olumsuzluk, asırlardır “Devlet Baba” Güvencesinin şemsiyesi altında birlikte yaşayan ve çeşitli etnik gruplardan oluşan milletimizi çok tehlikeli bir ayrışmanın eşiğine getirmiş bulunmaktadır.
Ülkemizin yönetimin de söz sahibi olan tüm kesimlerin, “Devlet” Kavramına eski güveni sağlayacak uygulamaları bir an önce başlatması, ülkemizin geleceği adına zorunlu hale gelmiştir.
********************************************
SADECE ADI VAR OLAN “İSTİKRAR”
Uludağ Sözlükte “İstikrar” Kelimesinin karşılığı olarak düzen, süreklilik ve güvenilirlik sözcükleri yer almaktadır.
Bu tanımlamalar ışığında, şimdi dönüp ülkemizde varlığından söz edilen ve son seçimlerde iktidarın devamı için siyasi malzeme yapılan istikrarın var olup olmadığını tartışalım.
Dil kaynakları istikrarın varlığı için güvenden söz ediyor. Oysa şu an da Türkiye’nin en önemli sorunu güven sorunu değil mi? Ülkenin bir yarısı diğer yarısı ile hiçbir konuda aynı şeyi düşünmüyorsa, ülkenin bir yarısı ülkeyi yöneten siyasi iradeye güvenmiyorsa, ülkemizin bir bölgesinde yaşayan insanlarımız çatışmalar nedeniyle evini ocağını terk edip kaçmak zorunda kalıyorsa, söyler misiniz? Bu ülke de istikrardan nasıl söz edilebilir?
Eğer istikrarın devamı isteminden kasıt ekonomik yapı ise, olmayan bir istikrardan nasıl söz edilebilir? Anlamak mümkün değil.
İstihdama yönelik hiçbir yatırım yapılamıyorsa, Dolar neredeyse iki katına çıkmışsa, ülkemizin dış borcu Cumhuriyet döneminin tüm borcunu ikiye katlamışsa, işsizlik tavan yapmışsa, hergün bir işyeri kapanıyor ve işsizler ordusuna yeni işsizler katılıyorsa, işverenler artırılacak olan asgari ücreti karşılayamayacağını yüksek sesle söylüyorsa, direnen işyerleri dahi işsizlikten ağlıyorsa, hangi ekonomik istikrardan söz edilebilir?
Kırkbeş yıldır iş dünyasının içerisin de olan birisi olarak bırakın bu dönemi, hiçbir dönemde söz edilen bir devamlılığı (İstikrar) yaşadığımı söyleyemem.
Ama sistemden nemalan işadamlarının, son iki seçim öncesinde savunduğu ve siyasi iktidarın devamı için destek verdikleri kavram, adı olan ama kendisi olmayan bu istikrardır.
Dolar üç bin sınırına dayanmış, işsizlik en üst düzeye çıkmış, hızla fakirleşen toplumun bir bölümünün yakacak ve gıda paketleri ile ayakta tutulabildiği, köylünün ekerek geçimini sağladığı ürünlerin ekiminin sınırlandırılması sonucu köylerini terk ettiği günümüzde, var olan bir istikrardan söz edilmesi büyük bir kandırmacadır. ,
Nitekim Uludağ Sözlük, bunun açıklamasını da şu şekilde yapmaktadır; “Ortadoğu siyasetinde istikrardan, bunun sağlanması bahanesiyle sürekli olarak halk adına daha da bozulan bir kavram” Olarak söz edilmektedir.
Üzülerek söylemek gerekirse, ülkemiz böylesine karmaşık ve bir çok bilinmeyenin gündem de olduğu bir dönemden geçmektedir.
Umarım, bu karmaşık dönemin sonunda ülkemiz aydınlığa çıkacaktır. Ben, Türk toplumunun er geç bu sorunu da çözeceğine olan inancımı koruyorum. Güzel bir hafta dileğiyle.