Okuyan, yazan, araştıran ve sorgulayan gerçek aydınların haber ve tartışma programlarını izlemek istemesinden doğal bir şey olamaz. Yazılı ve görsel basının en önemli görevi, topluma haberleri zamanında ve tarafsız bir şekilde sunup, değerlendirmesini okur ve izleyicisine bırakmaktır.
Ne var ki, yazılı ve görsel basının sermaye guruplarının eline geçmesi ile tarafsızlığını yitirmeye başlayan basın, son yirmi yılda toplumu aydınlatma görevini terk etmiş ve neredeyse tamamına yakını iktidarın sözcülüğüne, hatta tetikçiliğine soyunmuş bulunuyor.
Öylesine taraf haline gelmişler ki, yeri gelince akı kara diye sunarak toplumu yanıltmakla kalmıyor, farklı görüşe sahip insanları da birbirine düşman haline getiriyorlar.
İktidar bağımlısı olmayan sayıları bir elin parmak sayısını bulmayacak kadar az sayıda ki diğer basın organlarıda birazda bu kötü haberciliğin etkisi ilesalt iktidar karşıtı yayın yapıyorlar.
Her iki yayın şeklide tek yanlı olduğu için doğru haber almak ve tarafsız yorum izlemek isteyenler tarafından haber kaynağı olarak kabul edilmiyor.
Bu nedenle yanlı yayın yapan kanalları izlemek, sadece o görüşlerin katı taraftarlarına kalıyor. Bu da ister istemez çoğunluğu dizi, eğlence ve spor kanallarına yönlendiriyor.
Ne var ki, haber ve açık oturum türü yayın izlemek isteyenlere de iktidar yandaşlığını açıktan değil deörtülü bir şekilde yürüten izleme oranı yüksek bazı haber kanalları kalıyor.
Adı haber kanalı olan bu kanalların tartışma programları ise izlemek isteyenleri çileden çıkartacak kadar seviyesizleşti. Bu programların konuşmacıları yanında,yönetmenleri (Sunucuları) de bir başka felaket.
Seçilen konuşmacıların bazıları neredeyse bu tür kanalların değişmez isimleri olmuş. Bunların çoğunluğu oturumlara gazeteci, hukukçu ve akademisyen kimliği ile katılan konuşmacılardan oluşuyor. Bir de seçilmiş siyasetçiler var ki, onlarda ya geçmişte milletvekilliği yapmış siyaset bezirgânı haline gelmiş kişilerden oluşuyor.
Çağdaş demokrasilerde gazeteci, tarafsız haber yapan kişi olarak, siyasetçi ise temsil ettiği halk kesiminin haklarını ülke çıkarları doğrultusunda ve siyasi terbiye kuralları çerçevesinde savunan kişi olarak tanımlanır.
Oysa kendisini gazeteci olarak tanımlayıp iktidar ortağı partinin gözü kara savunuculuğu yapan ve kendisi gibi düşünmeyen konuşmacıları taciz edecek kadar cüretkâr konuşan, kavgayı üslup edinmiş birisi neredeyse her program da yer alıyor.
Bu programların değişmez bazı hukukçularının da bu toplumda nasıl hak hukuk savunduklarına şaşırıyorum. TV Programlarında öylesine yanlı konuşmalar yapıyorlar ki, bu tavırları ne hukukçu kimliklerine ne de başkanı oldukları belirtilen kuruluşlara yakışmamaktadır.
Bu programların bir de akademisyen ünvanlı konuşmacıları var ki, bunların yarın ülkemizi yönetecek gençlerimizi eğitiyor olmaları beni ürkütüyor. Bunların başında da bir özel üniversitenin rektörü olan bir akademisyen geliyor.
Bu programlara davet edilen siyasetçilere bakınca açıkça görülen şey, sinsi bir amacın güdülmekte oluşudur.
Davet edilen siyasetçilerden iktidar partisi yanlısı olanlar şu anda milletvekili olmasalar dahi, gerek AKP’ nin ve gerekse Cumhurbaşkanlığı iradesini ödün vermez şekilde savunmaktadırlar.
Muhalefet adına davet edilenler ise, geçmişte CHP milletvekilliği yapmış ama partisini yeterince savunabilecek iradeye sahip olmayanlar veya geçmişe dayalı hesabı olan, CHP ye vurmayı görev edinmiş müzminmuhaliflerden seçiliyor.
Bu tartışma programlarında ki konuşmacılar, konuyu evirip çevirip bir şekilde CHP’ ye getirerek CHP’yi ve Kılıçdaroğlu ’nu yıpratmayı görev edinmiş iktidar savunucusu eski milletvekilleri ve daha da öteye geçerek söylemek gerekirse, birer AKP militanı gibi davranan gazeteci, hukukçu ve akademisyen konuşmacılar karşısında eziliyorlar.
Bu programlarda ne AKP’ nin ne de Cumhurbaşkanlığı İradesinin en ufak eleştirisini görmek mümkün değil.
Sonuçta, bu programların adeta CHP düşmanlığını körüklemek için düzenlendiği kanısı güçlenmektedir.
Yıllarca Güneydoğuda ki vatandaşlarımızın oyları ile seçimlerin kazanıldığı bilinen ülkemizde, bugün o kesimin temsilcisi olan siyasi partiden seçim desteği aldığı için Cumhuriyetin kurucusu Ana Muhalefet Partisi adeta bir terör örgütü ile yakınlaşmış gibi gösterilerek çok ağır şekilde suçlanmaktadır.
Oysa siyasi partilerin çalışmaları yasalarla belirlenmiştir. Eğer HDP iddia edildiği gibi teröre bulaşmış ise, kapatılmaması da düşündürücüdür.
Bu iddialar sürdüğü ve bu parti kapatılmadığı sürece, asıl amacın bu partinin kapatılmayarak onun üzerinden Ana Muhalefet Partisinin yıpratılmasının amaçlandığı sonucu kabul görecektir.
Son değerlendirmeyi de bu tartışma programlarının yönetmenleri için yaparak yazımı noktalamak istiyorum.
Bu yönetmenler tartışmaların bir şekilde CHP’ ne getirilerek insafsızca eleştirilmesine göz yumarken, tartışma iktidar partisi veya Cumhurbaşkanlığı iradesine uzanınca ya reklam arası vererek veya tartışma konusunu değiştirerek paratoner görevi yapmaktadırlar.
Eğer bu tartışmalarda hiçbir şekilde iktidar partisi ve Cumhurbaşkanlığı eleştirilemiyorsa, söylenecek tek söz başta söylediğim gibi bu programların tek amacı, son derece sinsi bir şekilde iktidarı ayakta tutabilmek için rakibini yıpratmak ve alternatif olmaktan çıkartmaktır.
Sonuç;
Yaygın kanalların haber ve tartışma programları, bu ülkeyi seven ve ülkesinin kavgasız bir yaşamdan yana olanlar için izlenemez hale gelmiştir.
Çünkü çağdaş demokrasilerin, toplumu tarafsız bir şekilde bilgilendirmek gibi bir sorumluluk yükleyerek 4. Güç kabul ettiği basın, ülkemizin en güvenilmez kuruluşları sıralamasında diplere yuvarlanmıştır.
Üzülerek söylemek gerekirse, tarih kendisini bir siyasi iradenin emrine vermiş bu dönemin basın organlarını demokrasinin kara sayfası olarak yazacaktır.
Güzel ve sorunsuz bir hafta dileğiyle…