Her yıl biraraya gelmeyi gelenek haline getiren İstanbul Eczacılık Fakültesi 1967 mezunu meslektaşlarımızla iki hafta önce Adana’da toplandık. Bir günümüzü de Hatay ve çevresini gezmeye ayırmıştık.
Adana izlenimlerini geçen hafta bu köşe de sizlerle paylaşmıştım. Bugün de biraz Hatay’dan söz etmek istiyorum.
Bilindiği gibi Hatay bir çok dini inancı barındıran bir ilimiz. Dinler arası hoşgörü ve barışın doyasıya yaşandığı özel bir kentimiz.
Çok önceden planlanmış gezimizi gerçekleştirdiğimiz 19 Mayıs haftasından bir hafta önce bu kentimizin bir ilçesi olan Reyhanlı kana bulanmış ve 52 yurttaşımızı kaybetmiştik.
Bu üzücü olay ister istemez gezimizin bir parçası haline gelmiş ve dikkatlerimizi Hatay’a toplamıştı.
Hatay’ı gezerken Reyhanlı olayları ile dinlediklerimizi de yazımın sonunda sizlerle paylaşacağım.
Hatay Osmanlı döneminin izlerini taşıyan ve Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden önce ilhak edilmesi talimatını vediği bir ilimiz. Her tarafı Hititler başta olmak üzere çok sayıda eski medeniyetlerin izlerini taşıyor.
Özellikle de o dönemleri ve yaşananlarını anlatan mozayikler müzelerini süslüyor. Büyük bir alana kurulu Hatay Arkeoloji Müzesi’nin kapalı alanları bu mozayiklerin sunumuna yetmediği için müzenin bahçe ve avlularının duvarları dahi mazayik rölyeflerle bezenmiş.
Ama açıkça söylemek gerekirse, Hatay müzelerin de teşhir edilen takı türü eserler, Samsun Arkeoloji Müzesinde teşhir edilen ve “Amisos Hazinesi” olarak adlandırılan el işçiliği som altın takılarla mukayese dahi edilemez.
Tabii bu arada bu eserlerin tanıtımı noktasında da Samsunlular olarak ne kadar beceriksiz olduğumuzu bir kez daha üzülerek gördüm.
Bu buluşmamızı bir kültür gezisine çeviren rehberimiz Davut Oğuzcan’dı. Böylesine kültürel donanımlı ve anlatımı böylesine güzel bir rehber her zaman bulunamazdı.
Eşi Alman olan ve dört lisan bilen bir endüstri mühendisi olan rehberimiz, Türkiye’ye dönünce biraz da hobi olarak rehberlik yapmaya başlamış.
Antik kalıntılarla donanmış bölgeyi gezerken anlattığı mitolojik hikâyeler sayesinde, günlük yaşantımızda çok kullanılan bazı deyim ve simgelerin, o dönemlerden günümüze yansıyan öykülere dayandığını da öğrenmiş olduk.
Habib Neccar Camii çok etkileyiciydi. 1527 yılından çok daha öncelerde Memluklular Döneminde yapıldığı sanılmaktadır.
Güney Bölgemizde ki çok kentte bulunan ve çeşitli isimlerle adlandırılan kapalı çarşı türü çarşılardan birisi de “Uzun Çarşı” adıyla Hatay’da da bulunuyor. Tarihi bir çarşı olan “Uzun Çarşı” özellikle hanımların ilgisini çekiyor. Baharat ve acı biber türleri ile Hatay’a özgü ipek şal ve parça ipekler ziyaretçilerin en çok ilgisini çeken şeyler.
Tüm Güney Anadolu Bölgesin de olduğu gibi Hatay’da da yemek deyince acılı kebap, tatlı denince de “Künefe” geliyor.
Grup olarak Uzun Çarşı’ya girildiğinde hanımlar kendilerini acılı baharat ve ipeklere kaptırdı. Ayakta beklemekten yorulan erkeklerden oluşan bir grup olarak dinlenecek yer ararken, çarşının hemen yanında “Çınaraltı” olarak anılan bir yeri keşfettik..
Asırlık iki dev çınarın altında ki avlu cankurtaran gibiydi. Küçük meydanın etrafı çay ocakları ve künefeyi Mangalda pişirip altını kızartarak fark katan mangalcılardan oluşuyordu. Bir küçük cami de resmi tamamlıyordu.
Hatay’a giderken aklımda hep Reyhanlı olayları olduğu için Hatay’ın dinleri kucaklayan yapısı ile bu olaylara nasıl baktığı benim için önem kazanmıştı.
Üç ay kadar önce Ankara’da katıldığım Eczacı İşverenler Sendikası Genel Kuruluna katılan Hataylı meslektaşlarımız çok ilginç şeyler anlatmış ve yardım istemişlerdi.
Onların anlatımına göre Suriyeli mültecilerin gelmesiyle Hatay’da huzur kalmamıştı. Bellerinde silahlı militan görünümlü insanlar Hatay Sokaklarında olay çıkartıyordu.
Hatay’da dolaşırken gözüm bu manzaraları aradı. Anlatılan görüntüler yoktu. Çınaraltında çaylarımızı yudumlarken çevremizde ki Hataylılara bunu sordum.
Anlatılanlar enteresandı. Önceki dinlediklerimi doğruluyorlardı ama Reyhanlı olayı ile bu insanlar ortadan çekilmişlerdi. Söylenenlere göre bir kısmı evlerine kapanmış bir kısmı da Suriye’ye dönmüşlerdi.
Hepsi de ağız birliği etmişçesine Suriyeli mültecilerden şikâyetçiydiler. Onların dinsel ve kültürel barış içersinde süren yaşamlarını bozduğunu söylüyordu.
Bizim Hatay’da olduğumuz gün Reyhanlı’da olaylara tepki yürüyüş ve gösterisi vardı. Ertesi günde Hatay’da böyle bir tepki gösterisi için hazırlıklar yapılıyordu.
Ertesi gün Reyhanlı’da ki protesto gösterilerinin görüntü ve haberleri medyada yer aldı. Medyaya göre gösterilere 1500 kişi katılmış ve olaylar kınanırken hükümet de tepki görmüştü.
Sonra ki gün ise Hatay’da yapılan protesto yürüyüşüne 3000 kişinin katıldığı medyada yer almıştı. Bu ilimizde tedirginlik sürüyordu ve halk yeni olaylardan korkuyordu.
Ancak Reyhanlı ve Hatay’da ki gösterilerle ilgili çok daha detaylı bilgileri Samsun’a dönüş yolunda dinleme şansı buldum.
Adana dönüşü Ankara Esenboğa Havaalanında Samsun uçağını beklerken tanıştığım bir grup Reyhanlı’dan dinlediklerim, o bölgede ki gelişmeleri açıkça özetliyordu.
Onların anlattıkları, önceden dinlediklerimi doğrulamanın da ötesindeydi. O gün dinlediklerim çok daha kötü bir tabloyu anlatıyordu. Reyhanlı Halkı böyle bir olayın olacağı korkusunu aylardır yaşıyormuş.
Anlatılanlara göre, Reyhanlı’da ki olaylar medyaya yansıyanlardan çok daha vahimdi. Ölenlerin sayısı için ise, farklı şeyler anlatıyorlardı.
Reyhanlı ve Hatay’da ki protesto yürüyüşlerine katılanların sayısı da söylendiği gibi 1500 ve 3000’ in çok üzerindeymiş. Bu yürüyüşlerde hükümet çok ağır sözlerle protesto edilmiş.
Onları dinleyince, Sayın Başbakan’ın o bölgeye kolay kolay gitmeyeceğini düşünmüştüm. Ancak dinlediklerimden on gün sonra Sayın Başbakan’ın çok büyük koruma ordusu ile olsa da Reyhanlı’ya gitmesi ve kalabalık bir kitleye seslenmesi kafamı karıştırdı.
Görüştüğüm Reyhanlılı grup çok heyecanlıydı ve samimi görünüyordu. Ya onlar beni yanılttı, ya da Sayın Başbakan’ı izleyenlerin çoğu Reyhanlı’ya dışarıdan getirilmişti..
Uygulanan görüntü ve ses sansürünün de bazı şeylerin sağlıklı değerlendirilmesini engellediği anlaşılıyor.
Hepsi bir yana yöre halkının, “Biz burada yıllardır her inanıştan insanlarla son derece huzurlu ve mutlu bir şekilde birlikte yaşıyorduk. Suriye Halkı ile hiçbir sorunumuz yoktu. Oradan gelip giden akrabalarımız vardı. Ne oldu da düşman haline getirildik? “ sözleri çok şeyi anlatmaya yetiyordu.
Hatay ve yöre Halkı Suriye’nin iç sorunlarına neden karışıldığını anlayamadıklarını söyleyerek sürdürülen politikaya isyan ediyorlar.
Hataylılara hâkim olan korku ve endişeli bekleyişi görmek üzücü. Umarım olayın boyutlarını çok daha vahim hale getirecek gelişmeler yaşanmaz.
Ülkemizin son yıllarda yaşadığı gerginliğe son verecek akli- selim siyaset modelinin, ülkemizi yönetenlere hakim olması dileğiyle iyi haftalar..