Meslek ahlakından ödün vermeden toplum sağlığına 49 yıl saygıyla hizmet ettikten sonra onuruyla eczacılık mesleğine altı ay önce nokta koymuş bir eczacıyım.
Bu süreçte, 6 yıl 6.bölge Samsun Eczacı Odası Başkanlığı, 2 yıl da mesleğimizin en üst kuruluşu olan Türk Eczacılar Birliği Yönetim Kurul üyeliği yaptım.
Kısacası, bu mesleğin hem mutfağında, hem de halka sunumunda görev yapmış bir eczacı olarak,son günlerin en önemli sorunlarından birisi haline gelen “İlaç bulamama krizini” Değişik yönleriyle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle belirtmek isterim ki, biz eczacılara eğitim aldığımız Eczacılık Fakültelerinde ilk öğretilen şey, “Bu mesleğin bir sağlık hizmeti olduğu ve ilacın da sıradan bir ticari bir mal olmayıp,her canlının en doğal hakkı olan sağlığının korunabilmesi için gerektiğinde kolayca ulaşılabileceği,olmazsa olmaz birmadde olduğu kuralıdır.”
İlaç konusunda son günlerde yaşananlar, biz eczacılar için hiç de yabancı ve şaşırtıcı değildir.
Bu sorunun temelinde yatan en büyük ilk neden, toplum sağlığı için böylesine önemli bir konuyu dahi yazboz tahtasına çeviren,dünden bugüne görev yapan Sağlık Bakanları ve de Sağlık Bakanlığı,
İkinci neden ise,uluslararası ilaç tekellerinin çok sıkı denetlenmesi gereken, dünyanın en acımasız sanayi kuruluşlarından birisi olmasıdır.
İlaçkonusu, Türkiye’de dünden bugüne sadece iktidar değişikliklerinde değil, aynı iktidarların değişen sağlık bakanları ile dahi değişikliğe uğrayacak kadar, siyasi çıkar aracı haline getirilmiştir.
Hemen her dönem de siyasi iktidarların halka şirin görünmek adınayaptıkları ilk iş,“ilaç fiyatlarını düşüreceğiz” İddiaları ile yaptıkları hesapsız, kitapsız dayatmacı uygulamalar olmuştur.
Geçmişte, iş zaman zaman öylesine çığırından çıkmıştır ki,Türkiye’nin en büyük ilaç sanayi kuruluşlarının başında gelen Eczacıbaşı’nın sahibi Sayın Şakir Eczacıbaşı’na,”Bu ülkenin ilaç sorunu yoktur, sağlık bakanları sorunu vardır” Sözlerini söyletmiştir.
Bu konuda ki en tutarlı politikalar ise, ilaç fiyatlarının artmasıyla karlılığı artacak olmasına rağmen, “Bu ülkede ilaç fiyatları yüksektir ve mutlaka düşürülmelidir” İddiasını, bıkmadan usanmadan her iktidar döneminde savunan eczacılar ile Türk Eczacılar Birliği olmuştur.
*********************************
Bu ülkede yıllardır süregelen ilaç konusunda ki sorunlara değinmeden önce,bundan sonra çok olayda örnek gösterileceğini sandığım ve çoğu insanın bildiği bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum.
“ Açlıktan gözü dönmüş 5-6 aslan, kalabalık bir öküz sürüsüne saldırır ama kalabalık olan öküzlerin boynuz darbeleri ile püskürtülür. Aslanların birkaç denemesi daha sonuçsuz kalır.
Aç aslanlar çaresiz kalır ve aralarında yaptıkları görüşmeden sonra yaşlı aslanı öküzlerle görüşmeye gönderir. Yaşlı aslan beyaz bir mendille öküz sürüsüne yaklaşır ve öküzlere,”Aslında biz size zarar vermek istemiyoruz ama şu aranızda ki sarı inek var ya, o bize kötü kötü bakıyor. Ona kızgınız. Onu bize verin, biz gidelim.” Der.
Öküzler de, savunma durumunda yerlerinden ayrılamadıkları için sıkılmışlardır. Aralarında konuşup sarı ineği verip kurtulmaya karar verirler. Sürünün en yaşlı üyesi,“ Yapmayın, etmeyin. Verirseniz yol olur “ Diye direnir. Ama öküzler dinlemez ve sarı ineği aslanlara verirler.
Rahatlayan öküzler rahat otlamaya başlarlar. İki gün sonra aslanlar bir kez daha gelir ve yine aynı taktikle sürüden bir başka ineği gösterip onu isterler. Bu böyle devam eder ve her defasında içlerinden birisini verip o gün için kurtulurlar.
Derken, gün gelir aslanlar sayısı azalan öküz sürüsüne saldırıp istediklerini alıp gitmeye başlarlar.
Bunun üzerine öküzler bir araya gelip,“Nerede hata yaptık” Diye tartışmaya başlayınca, ilk gün onları uyaran yaşlı öküz, “Ne diye tartışıyorsunuz, yanlışı sarı kızı verdiğiniz ilk gün yaptınız” Diye noktayı koyar.
*******************************
KÜÇÜK ÖLÇEKLİ YERLİ İLAÇ SANAYİSİNİN TÜKENİŞİ.
Yıl 1984. 12 Eylül darbesi sonrası iktidara gelen ANAP İktidarı ile hızlı bir şekilde başlayan liberalleşme politikası, ilaç konusunu da kapsamına alır.
O tarihe kadar İlaç fiyatları, “İlaç Fiyat Kararnamesi” İle İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından belirlenmektedir.
Bu kararnameye göre,ilaçların içinde ki etken maddenin dünyada ki en düşük fiyatları ortalaması esas alınır ve aynı etken maddeleri taşıyan tüm ilaçlar için ( yerli ve ithal ) tek satış fiyatı belirlenirdi.
İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğünü de,bugüne kadar tanıdığım en dürüst bürokratlardan birisi olan meslektaşım Sayın Ecz. Dr. Okan ATAY yapmaktadır.
ANAP iktidarının Sağlık Bakanıise, ekonomist kökenli Samsun Milletvekili Merhum Mehmet Aydın’dı
Sayın Aydın, ANAP’IN liberalleşme politikası doğrultusunda ilaç fiyatlarını serbest bırakarak rekabete dayalı, “Beyan Usulüne” Geçilmesinde ısrarlıdır.
Bu uygulamaya, “İlaç fiyatlarını hızla artıracağı ve denetimden çıkaracağını” Savunarak karşı çıkan Sayın Okan Atay görevden alınır ve “İlaç fiyat kararnamesi” Yürürlükten kaldırılarak yerine, “ilaç fiyatlarının, ilaç firmalarının beyanı usulüne göre”Belirlenmesine geçilir.
İthal İlaç fiyatları hızla katlanarak artar ve yerli ilaçlarla ithal ilaçlar arasında ki fark büyür. Pahalı satarak çok daha fazla kazanan ithal ilaç firmalarının piyasaya tanıdıkları geniş olanaklar ve çeşitli promosyon uygulamaları karşısında, limit kar oranları ile satış yapan yerli ilaç firmaları bu haksız rekabet karşısında erimeye başlar.
Sonuçta kaybedenler baştahalkımız, yerli ilaç firmaları ve daha çok para ödemek zorunda kalan sosyal güvenlik kurumları nedeniyle Türkiye olmuştur.
Türkiye işte bu uygulamayla, kendi eliyle “İLK SARIKIZI” Feda etmiştir.
************************************
YERLİ İLAÇ SANAYİNİN SONU.
Yıl 1995. Türkiye Avrupa Birliği ile “Gümrük Birliği Antlaşmasını” İmzalamış ve her türlü ithal mal Türkiye’ye girmeye başlamıştır.
Ardından da, tüm itirazlara ve sakıncaları belirtilmesine ve ilaçta patenti kabul eden diğer ülkelere tanınan 10-15 yıllık geçiş süreci dahi tanınmadan,“İlaçta Patent Yasası”kabul edilir.
Bu yasa ile önce, patent alacak ilaçları olmayan yerli ilaç sanayimizin küçükleri peş peşe kapanmaya başlar ve ilaç piyasası yavaş yavaş yabancı ilaç tekellerinin eline geçmeye başlar.
Türkiye, burada da İKİNCİ SARIKIZI feda etmiştir..
***************************
ARTIK İLAÇ FİYATLARI KONTROL EDİLEMEZ.
Yıl 2002. AKP tek başına iktidara gelir. AKP, özellikle ilk döneminde tek parti iktidarı olmanın sağladığı sayısal üstünlük ile toplumun beklentileri yönünde önemli uygulamalara imza atmıştır.
Bunlardan birisi de,sağlık alanında ki değişimlere paralel olarak, yıllardır eczacı camiasının pahalı dediği ilaç fiyatları tahminlerin de ötesinde düşürülmüştür.
Ama yıllardır ilaç fiyatları pahalı diye yırtınan eczacı camiasına, zaten yeterince kazanmıyoruz diyen uluslararası ilaç tekellerinin bu astronomik fiyat düşüşlerini neden kabul ettiğini kimse irdelememiştir.
Patent yasası ile küçükleri yok olan yerli ilaç firmalarının ayakta kalanları da, firmaları yok olmaya götürecek bu dayatma fiyat indirimi sonrası, ilaç üretimlerini sonlandırıp onlarda ilaç ithalatçısı haline gelir.
O günlerdeilaç fiyatlarının düşürülmesini, “piyasayı kaybetmek istemiyoruz” Savunması ile geçiştiren uluslararası ilaç tekellerinin karşısında artık onları frenleyecek yerli ilaç sanayisi kalmamıştır.
Türkiye burada da ÜÇÜNCÜ SARIKIZI feda etmiş ve tüm savunmasını kaybetmiştir.
******************************
Bugün döviz patlamış ve tek tabanca kalan ilaç tekelleri de haklı olarak 4000 ü aşan Euro kurunun2300 Euro’ya sabitlenerek fiyat verilmesiniyeterli bulmamakta ve ilacı depo ve eczanelere vermemekte veya kısıtlı vermektedir.
10-15 yıl önce Türkiye’nin ilaç ihtiyacının % 30 nu karşılayacak seviyeye gelen ve yerli antibiyotik üreterek dış dünyaya satabilen o yerli ilaç sanayimiz, artık yoktur.
Kar oranları kısıtlandığı ve sürekli düşürülen ilaç fiyatları nedeniyle zarar ettikleri için az stokla çalışan eczanelerin elinde ki ilaçlar da bitmiş ve eczacılar, ilaç arayan hasta sahipleri ile başbaşa kalmıştır.
Sonuç, artık İlaç tekellerinin gönlünü yapmadan ilaç bulmak hayal olmuştur. Gelinen nokta budur.
İlaç bulmak için eczane-eczane gezen hastalarımızın sorunlarının bir an önce çözülmesi dileğiyle, iyi haftalar..26.01.2017
LÜTFEN! UNUTMAYINIZ..
HAVA ALANIMIZ ÜÇ AYLIĞINA KAPATILACAK..
Denizleri aşan asma köprüler yapabilen, İstanbul Boğazının altından tüp yollar geçiren ve kilometrelerce otoyol yapabilen bir Hükümet döneminde, altı üstü 3- 4 km. uzunluğunda ki 2. Pistin maliyetinin gerekçe olarak gösterilerek yapılmaması ve alanın kapatılarak onarılacak olmasının asıl nedenin, bunlar olmadığı belli oldu. Şimdi sorumu değiştiriyorum.
Samsun’a yapılan bu dayatmalara neden sessiz kalınıyor?
NEDEN? NEDEN? NEDEN?