Savunmasız kadınların erkekler tarafından cinsel tacize uğramasından ve katledilmesinden bir erkek olarak utanç duyuyorum. Oysa kadın, Tanrı’nın dünyaya sunduğu en büyük armağandır.
Kadın, bizlerin hayat arkadaşı olmanın yanında insan neslinin devamı için de çok büyük fedakârlık üstlenmiştir. Kadınlar, çocuklarımızı dokuz ay on gün gibi oldukça uzun bir dönemde karnında taşıyarak, onları besleyerek doğuma hazırlamanın getirdiği onlarca sıkıntıyı da göğüsler.
Uzunca bir süre sosyal yaşantısından da ödün verir. Üstelik bu özveriyi, çoğu kez sonraki birkaç çocuğu içinde göstermek zorunda kalır.
Kırsalda ki kadının bunların yanında, üretime katkı anlamında tarlada da ağır görevleri vardır.
Tanrı hayvanları yaratırken de dişilerini dış tehlikelerden korumak için olmalı ki, erkekleri daha renkli ve görkemli yaratmıştır.
Böylesine özelliklere sahip kadınları biz erkekler hangi hak ve cüretle katledebiliriz? Böylesine ağır bir insanlık suçunu nasıl işleyebiliriz?
Şu tabloya bakar mısınız? 2015 yılının ilk on ayında biz erkeler tarafından öldürülen kadın sayısı 255, 2002 ile 2015 yılları arasında ki 12 yıldaise, 5406’ dır. Bunun anlamı, yıllık ortalama 400-450 kadının bir nedenle katledilmiş olması demektir.Bu sayılara aile içinde örtbas edilenler dâhil değildir.
Eğer özellikle son yıllarda tecavüz ve kadın katliamları giderek artıyorsa, bunun sosyal, ekonomik ve psikolojik nedenlerini araştırmak üzere en üst düzeyde çaba harcamak, bu ülkeyi yönetenlerin öncelikli görevi olmalıdır.
Ülkenin önemli sağlık merkezlerinin, psikologlarının, sosyologlarının ve de Barolar Birliği’nin ortaklaşa bu soruna eğilmeleri kaçınılmaz hale gelmiştir.
Bu konuda kendi adıma görebildiğim kadın cinayetlerini hoşgörünüze sığınarak dört ana başlık altında sizlerle paylaşmak istiyorum.
- Cinsel suç içerikli kadın cinayetleri,
- Namus ve töre cinayetleri,
- Aile içi sorunlar ve boşanma isteği,
- Ekonomik sıkıntılar ve işsizlik,
Hangi nedenle olursa olsun, Tanrı’nın verdiği bir canı almak en büyük suç ve günahtır.
Artık öğrenci kızlarımız okuluna gitmek veya okuldan evine dönmek için bindiği toplu taşıma araçlarında, hatta eğitim aldığı üniversitelerin bahçelerinde dahi tecavüze uğrayarak katledilebiliyorsa,
İstanbul’un en modern semtlerinden birisi olan Bağdat Caddesinde gece evine giden bir genç kız, evinin bahçesinde tecavüze uğruyorsa,
Ülkemize gezmek üzere gelen turist kadınlara, eşlerinin yanında tecavüz edip öldüren insanlıktan nasibini almamış sapık canilerin sayısı artıyorsa,
Eğitilsin diye okula veya dinini öğretmek iddiası ile açılmış Kur’an Kurslarına gönderdiğimiz çocuk yaşta ki kızlarımıza dahi, öğretmenleri ve din adamları tarafından tecavüz ediliyorsa,
Bu tür cinsel suçlara bazı güvenlik gücü mensuplarının dahi karıştığı olaylar yaşanıyorsa,
Çocuk yaşta zorla evlendirilerek gelecekleri yok edilen “Çocuk Gelinler”, “Beşik Kertmesi” Gibiçağ dışı geleneklerin sürdürüldüğü bir ortamda,kadın hala 2. Sınıf insan muamelesi görüyorsa, kadın cinayetlerinin kolay kolay önlenmesi mümkün değildir.
Böyle bir ülkenin de,çağdaşlıktan söz etmesi olası değildir.
Kadın cinayetlerinin son yıllarda hızla artmasının altında yatan önemli nedenler vardır. Üzülerek söylemek gerekirse, bunların başında da ülkemizde yaşanan siyasi, ahlaki ve sosyal anlayışta ki aşınma gelmektedir.
Yargının yerle bir edildiği, yasaların siyasi iradeler lehine kullanıldığı, hukuk dağıtacak kurumların dahi “Benden ve benden olmayanlar” Olarak parçalandığı, güçlülerden yana kararlar vermeyen hâkimlerin açığa alındığı, sürülerek cezalandırılarak yıldırıldığı, toplumun yargıya olan güveninin kaybolduğu ortamda, suç oranını azaltmak kolay değildir. Nitekim suç oranları ve suçların çeşitliliği hızla artmaktadır.
Son zamanlarda sıkça gündeme gelmeye başlayan ve Aile ve Sosyal İşler Bakanını dahi isyan ettirecek düzeye ulaşan kadın cinayetlerinde ki davalarda suçlu lehine kullanılan “İyi hal indirimleri” de, cezaların caydırıcılığını azaltarak bu cinayetlerin artmasına neden olmaktadır.
Kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerinin artık ciddi boyutlarda ele alınması ve bu durumun olumlu yönde aşılması için daha ağır yaptırımlar uygulanması gerekir.
Bunun yanında özellikle TV dizilerinde kadına karşı şiddet ve cinsel istismarın bu kadar yaygın olarak işlenmesi, bu durumu insanların gözünde normalleştirmekte ve artık insanlar bu konulara karşı duyarsızlaştırılmaktadır.
Neredeyse tüm gün yayınlanan dizilerin içeriğinde, aile içi karmaşık aşk ve seks ilişkilerine ağırlık verilmeye başlamıştır. Kimin kiminle yattığının belli olmadığı dizileri izleyen özellikle de eğitimsiz büyük bir kesim, bu dizilerle yatıp kalkmaya başlamış ve yaşamında bu tür hiç bir ilişki yaşamamış bu insanlar, bu tür ilişkilere özenti duyar hale gelmiştir.
Bu dizilerde ki, kadına uygulanan şiddet sahneleri, kadını aciz insanlar olarak göstermektedir.Bu nedenle TV kanallarında bu tür görüntülere yer verilmemesi, kadına olan şiddetin azaltılması için bir adım olabilir.
Ataerkil toplum yapısının bir sonucu olarak geçmişten gelen olumsuz bir görüş olarak kadına 2. sınıf insan muamelesi yapanve ”Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmemeli” sözü bile bugünlere gelişimizi açıklamaya yeter sanıyorum.
Toplumumuzda ki bir başka yanlış kanı ise, namus deyince akla kadının gelmesidir. Gerçekten de namus kadına özgü bir durum olmayıp, insanlara ait bir kavramdır. Hiçbir cinsin diğer cinsin namusunu sorgulama hakkı olamaz. İşlenen bu cinayetlere de “Namus sorgulaması” bir gerekçe olamaz.
Bu ülkenin bir an önce bu yüz kızartıcı insanlık suçundan arındırılması, çocuk, büyük tüm kadınlarımızın güvenliğinin sağlanması, siyasi iktidarın öncelikli görevi olmalıdır. Yargı ve güvenlik güçleri caydırıcı yasalarla güçlendirilmelidir.
Kadın haklarını korumak üzere kurulan dernekler de çok daha inandırıcı ve eğitici projeleri hayata geçirmeli ve bu projeler, tüm TV Kanallarında “Kamu spotu” Olarak izlenmenin yüksek saatlerde yayınlanmalıdır.
Bırakın diğer eksiklerimizi ve yanlışlarımızı, ülkemizde yaşanan bu vahşeti dahi durduramamış bir ülke olarak, Avrupa Birliğine bizi neden almıyorlar? Neden AB kapısında yıllardır bekletiyorlar? Sorularını sorabilme hakkımız olabilir mi?
Yazımı, bir TV kanalında seyrettiğim ve Amerika’da uygulamaya konulan bir projeyle sonlandırmak istiyorum.
Sanıyorum Newyork’un yaya trafiğinin çok olduğu bir caddesinde,14 yaşında gelinlik giydirilmiş bir çocuk gelinle, orta yaşta bir damat bir bankta oturmaktadır. Olayı gerçek sanan insanların damada gösterdiği tepki ve söyledikleri sözler, toplumda ki bu tür yanlışları giderebilmek adına ülkemizde de uygulanabilir diye düşünüyorum.
Artık ülkemizde çocuk gelinler olmasın, kızlarımız ve kadınlarımızın namus ve canlarının güvencesi sağlansın diyerek, toplumsal barış ve huzurun yaşanacağı günleri görmemizi diliyorum.