Dünya da söz sahibi ekonomi uzmanlarına göre, kalkınmakta olan ülkelerin başarılı olabilmesinin en geçerli yolu, üretimlerini artırmasıdır.
Çünkü üretmeyen bir ülkenin, milli gelir seviyesinin ve buna bağlı olarak da kişi başı gelirinin yükseltilmesi, işsizliğin azaltılması ve toplumun yaşam standardının iyileştirilmesi mümkün değildir.
Üretimin yükseltilebilmesi için ise, yerli kaynakların olabildiğince üretimi artıracak yatırımlar için kullanılması gereklidir.
Kalkınma çabasında olan ülkelerin çoğu kez kendi kaynakları, büyük yatırımları yapmaya yeterli değildir. Bu durumda, ekonomisi güçlü ülkelerin kendi ülkelerinde yatırım yapmasını, diğer bir deyimle yabancı sermeyenin ülkelerine gelmesini kolaylaştıracak ortamı sağlamaları şarttır.
Ancak, kalkınmakta olan ülkelerin gelecek yabancı sermayenin yapacağı yatırımları çok iyi yönetmesi ve denetlemesi de zorunludur.
Bu nedenle de, yabancı sermayeye kapı açan ülkelerin en çok dikkat edeceği şey, yabancı sermayeyi istihdamı artıracak ve ülkenin katma değerini yükseltecek yatırımlara yöneltmek olmalıdır.
Buna karşılık bilinmelidir ki, uluslararası sermayelerin de ilk amacı, kazan-kazan, yani daha çok para kazanmak ve sermaye aktarımı yaptığı ülkelerin topraklarını ve yeraltı kaynaklarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktır.
O nedenle, kalkınmakta olan ülkeler bilmelidirler ki, ülkelerine gelecek yabancı sermaye ile karşılıklı çıkar dengesini çok iyi kuramamaları halinde, sömürülmeleri kaçınılmazdır.
Bu açıdan baktığımızda, ülkemizin de kalkınmak amacıyla dış sermaye yatırımlarına gereken kolaylıkları sağladığını ve bunun sonucu olarak da ülkemize önemli ölçüde yabancı sermaye girdiğini görürüz.
**************************************
ÜLKEMİZDE Kİ YABANCI SERMAYENİN DURUMU;
Ülkemiz de, kalkınmasını hızlandırmak için yıllardır yabancı sermayenin ülkemize gelmesini özendirecek her türlü kolaylığı sağlamıştır.
Yabancı sermayenin bir ülkede yatırım yapmak için aradığı en önemli şart, gideceği ülkenin güvenilir olması ve sermayenin güvence de olmasıdır.
Yıllardır bu çerçeve de ülkemizde yatırım yapan yabancı sermayenin, son yıllarda ülkemize ne derece katkı yaptığı konusu tartışılır hale gelmiştir.
Bunun en büyük nedeni de, yukarıda altını çizdiğim yabancı sermayenin iyi kontrol edilemediği durumlarda, girdiği ülkelerde sadece kendi çıkarları yönünde yatırımları tercih etmesidir.
Bu kapsamda;
- Son yıllarda, işsizliğe çözüm olacak ve ülkemizin katma değerini yükseltecek hemen hemen hiçbir üretim tesisi kurmadıkları gibi tam tersine, bu ülkenin ürettiği ve katma değer sağladığı ürünleri yok edecek yatırımlara öncelik vermişlerdir.
- Ülkemizin Cumhuriyet döneminden bugüne büyük bir özveri ve yerli kaynakları ile yarattığı ülkemize katma değer kazandıran çok önemli tesisleri özelleştirme kapsamında satın alarak, hazıra konmuşlardır.
- Zaten kar ettikleri için ülkemize katma değer kazandıran çok önemli hizmet kuruluşlarını satın almışlardır. (Telekom gibi)
- Dünyanın en verimli ovalarına sahip bir tarım ülkesi olan ülkemizde tarımı modernleştirerek tarım üretimimizi artıracak hiçbir yatırım yapmadıkları gibi, tarımla uğraşan köylümüzü tarlasından kopartarak köylümüzün kendi ihtiyacını dahi üretmez hale düşürmüşlerdir.
- Nitekim Bursa civarında bir Amerikan şirketi olan CAGRİLL, kurduğu tesiste Amerika’da yetişen şeker kamışından şeker üretmeye başlamış ve yapılan baskılarla o güne kadar kendi şeker ihtiyacımızı karşılayan şeker pancarının ekim alanları daraltılmış, zamanla şeker pancarı üretimi bitme noktasına gelmiş ve şeker fabrikalarımız birer ikişer kapatılmıştır.
- Tarım destekleri kaldırılmış ve dışarıdan daha ucuza alıyoruz savı ile Amerika ve Rusya’dan buğday ithal edilirken, bazı yıllar üretimin çok fazla olması nedeniyle silolara sığmayan buğday ekimimiz durma noktasına gelmiştir. Artık hayvan yemi olan Arpa ve mısırı dahi ithal eder duruma düşmemizle birlikte, büyük baş kasaplık canlı hayvan da dış dünyadan alınır hale gelmiştir.
- En verimli alüvyon ovalarımızı ( Çarşamba ve Terme gibi), yabancı sermayenin atıkları ile kirleterek tarım yapılamaz hale getireceği biline biline termik ve mobil santralleri kurmalarına olanak verilmiştir.
- Sonuçta, çok değil 20 yıl öncesine kadar dünyanın kendine yeten 7 ülkesinden birisiyken, ülkemiz bugün çok sayıda temel gıda maddemizi dış dünyadan sağlamak zorunda kalmıştır.
- 80 milyonluk ilaç müşteri potansiyeli olan ülkemizde, yabancı sermayenin en çok sevdiği sanayi dallarından olan İlaç sektörümüzü de, nasıl üretimden kopartarak dışa bağımlı hale getirdiklerini, daha önce yazdığım için değinmeyeceğim.
SONUÇ:
- Ülkemiz, yabancı yatırımcıların sadece kendi çıkarlarını koruyacak şekilde sermaye yatırdıkları bir ülke haline gelmiştir.
- 2016 yılında ülkemizde ki işsiz sayısı, sadece aktif iş arayanlar üzerinden hesaplanan verilere göre % 12,1 e çıkmıştır. Bu oran, mesleki ve teknik lise mezunlarında % 14,5, üniversite mezunlarında ise, % 13,9 dur.
- Bu sayılara ülkemize gelen 3,5 milyon Suriyeli mülteci ve Fetö soruşturmaları kapsamında işlerine son verilen eş ve çocukları ile birlikte milyona varan işsizler dâhil değildir.
- Ülkemizde yaşanan siyasi kriz, bağımsızlığını tamamen yitiren hukuk ve yargı sistemimiz ile yaşanan terör olayları nedeniyle ülkelerin yatırım yapılabilirliği için kredi notu veren dünya ekonomi kuruluşları, ülkemizin puanını eksiye düşürmüştür. Bunun anlamı da, artık bu ülkeye yabancı yatırımcıların kolay kolay gelmeyeceğinin göstergesidir.
- Bu ortamın doğmasında ki en büyük nedenin, siyasi iktidarın tüm komşu ülkeler ve dost Avrupa ülkeleri ile ilişkilerimizi bozmasının ve ülkemizi tek adam rejimine götürecek bir sürece girilmesinin olduğu kuşkusuzdur.
Eğer bu siyasi kriz daha da karmaşık bir hale gelirse, bunun acısını en çok yaşayacak olan gelecek kuşaklar, bizleri affetmeyecektir. Bu ağır vebal, bizim kuşağı tarihe kapkara harflerle yazdıracaktır.
Her şeye rağmen umutlarımızı tazeleyecek güzel bir gelecek dileğiyle..
SAMSUNLULAR, LÜTFEN! UNUTMAYINIZ..
HAVA ALANIMIZ ÜÇ AYLIĞINA KAPATILACAK..
Denizleri aşan asma köprüler yapabilen, İstanbul Boğazının altından tüp yollar geçiren ve kilometrelerce otoyol yapabilen bir Hükümet döneminde, altı üstü 3,5 Km. uzunluğunda ki 2. Pistin maliyetinin gerekçe olarak gösterilerek yapılmaması ve alanın kapatılarak onarılacak olmasının şimdi de üç ay ertelenmiş olması düşündürücüdür.
Böylece acil bir neden olmadığının ortaya çıkması ile kapatmanın asıl nedenin, bunlar olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu, bir kez daha Samsun’a yapılan bir dayatmadır.
Soru şu; Neden bu dayatmaya sessiz kalınıyor?
NEDEN? NEDEN? NEDEN?