Uzun süredir yazmakta olduğum anılarımı nihayet baskıya verdikten sonra ailece yapmaya fırsat bulduğumuz tatilde,“METASTAZ”İsimli kitabı okudum.
Bu kitabın yazarlarındanBarış Pehlivan İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü mezunu olup, ODATV Davasında 19 ay tutuklu kaldıktan sonra2012 de tahliye olmuş ve 2017 de berat etmiştir.
Barış Terkoğlu ise, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Makine Mühendisliği Fakültesinden mezun olduktan sonra Marmara Üniversitesi Ortadoğu Siyasi Tarihi ve Uluslararası İlişkileri Bölümünde yüksek lisans, ardından da doktorasını yapmıştır.
Her iki gazeteci de ODATV Haber Sitesi’ndegörev yapmaktadırlar.
Yazarlar Türkiye’de ki tarikatların, yargı kurumlarının ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın günümüzde ki yapısını FETÖ Örgütü’nün açığa çıkmasının ışığında değerlendirmiştir.
Yazımın 1. Bölümünde, kitapta günümüzde ki yargı kurumları ve yargı mensupları ile ilgili akıl almaz ve çok ilginç bazı değerlendirmelere değinecek ve 2019-2020 Adli Yılının açılış töreni ile ilgili olarak ortaya çıkan tartışmalar ile ilgili yorumumu sizlerle paylaşacağım.
Yazımın gelecek hafta yayınlanacak olan 2. Bölümünde ise, bu kitapta anlatılan Tarikatlar ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili yazılanları değerlendireceğim.
FETÖ ve AĞIR YARA ALAN YARGI KURUMU;
Bir ülkede demokrasinin tüm kurumları ile düzgün işleyebilmesi için yargının tam bağımsız olması ve Yasama-Yürütme-Yargı üçlüsünün hiçbir gücün güdümü altında olmaması, “olmazsa olmaz” şarttır.
Oysa ülkemizde şu anda uygulanan sistem ilene Yasamanın (TBMM), ne de Yürütmenin (Hükümet) hiçbir gücü kalmamıştır. Bu iki kurumun da yetkileri tek kişiye yani Cumhurbaşkanı’na (Başkan) Verilmiştir.
Yasama ve Yürütmenin böylesine etkisizleştirildiği bir ortamda Yargı’da bağımsızlığını yitirmişse, bugün ülkemizde yaşananları yadırgamamak gerekir.
Yine kitapta anlatılanlara dönersek, bir ülkede yaşayan herkesin sığınacağı son durak olan yargı da olup bitenleri okuduktan sonra bu ülkede hiç kimsenin yargı güvencesi kalmadığı korkusuna kapıldım.
Devletin en önemli kurumlarını yıllar öncesine dayanan sinsi çalışmalarıyla ele geçiren Fetullah Gülen’nin liderliğini yaptığıtarikatın, en fazla tahribata uğrattığı kurumlardan birisi de Yargı olmuştur.
Şeriat devleti kurmayı amaçlayan bir çeteye dönüşmüş olan FETÖ Örgütü, dünyanın en büyük sömürgeci devleti ABD’ nin şemsiyesi altında 15 Temmuz 2016 da bir darbe ile ülke yönetimini tümden ele geçirmeye cesaret etmiştir.
1950 yılından bu yana tüm sağ partilerin iktidar olabilmek için dini siyasete alet etmeleri ve bu amaçla tarikatlara hoşgörülü davranmaları sonucunda, tarikatlar zaman içinde palazlanmış ve seçim sonuçlarını etkileyecek bir güç haline getirmiştir.
Yargıda kadrolaşan bu çete mensupları, 15 Temmuz sonrası büyük çapta temizlendiği söylense de, bu kitapta anlatılanlar bu işin hiç de öyle olmadığını göstermektedir.
Bir dönem üretilen komplo teorileri ile yaratılan Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda FETÖCÜ savcı ve hakimlerin de desteği ile Türk Ordusu’nun laik ve çağdaş görüşlü Genel Kurmay Başkanı dahil neredeyse tüm komuta kadrosu tutuklanarak askerlikten kopartılmıştır. Boşalan kadrolar tamamen FETÖ çetesinin mensupları ile doldurulmuştur.
Dönemin siyasi iradesinin de tam desteği ile yaratılan bu yeni komuta kadrosu 15 Temmuz darbe girişimine kalkışma cesaretini gösterebilmiştir.
Çökertilen darbe kalkışması sonrası başlatılan büyük bir FETÖCÜ temizliği ile çok sayıda insan tutuklanarak cezaevlerine doldurulurken tek bir siyasetçinin dahi yargılanmaması hala sorgulanmaktadır.
Bunlar bir yana, FETÖ örgütünün finans kaynağı olduğu, hatta hala Fetö ile yakın ilişkileri bilinen çok sayıda zengin kişinin yargı mensuplarının da içinde olduğu bazı çeteler tarafından, yüklü paralar karşılığı yargılanmaktan kurtarıldıkları bu kitapta isimler de verilerek anlatılmaktadır.
Anlaşılan o ki, Ergenekon ve balyoz davalarında etkin rol oynayan yargı mensuplarının son dönemlerde de bazı Fetö destekçilerini koruma altına aldığı görülmektedir.
Yine bu kitapta, FETÖ bankasına para yatıran veya yatırmak zorunda bırakılan kişilerle, işin boyutlarının farkında olmadan bulaşmış kişiler tutuklanırken, Fetö çetesinin finansörü hatta kurucu rolünde ki çok sayıda insan ile bu örgüt ile kol kola girerek yargıyı ve orduyu çökerten siyasetçilerin bir şekilde FETÖ’ den yargılanmaktan kurtarıldığı isimler verilerek anlatılmaktadır.
Son bölümde değerlendireceğim bir konu için yine bu kitapta anlatılan bir yargı sürecini paylaşmak istiyorum.
2006 Yılında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Fetullah Gülen hakkında silahlı bir eylemi olmadığı gerekçesi ile beraat kararı verir.
Bu karara, yazar Ergun Poyraz ve Cumhuriyet Başsavcısı Salim Demirci itiraz eder. Buna rağmen Yargıtay 9. Dairesi 05.03.2008 tarihinde 9. Dairenin beraat kararını oy birliği ile onaylar.
İtiraz eden Ergun Poyraz Balyoz kumpası ile tutuklanırken, yine beraat kararına itiraz eden Cumhuriyet Başsavcısı Salim Demirci’nin bu itirazdan iki gün sonra bir kaseti yayınlanır ve soruşturmalar ile onlarca eziyetten sonra 7 ay onbeş gün hapis cezacı alır.
İtirazların sürmesi sonucu, bu beraat dosyası bu kez Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gelir. Bu Kurulda da beraat kararı onaylanır, ancak beraat kararının 17/ 6 Oy çokluğu ile çıktığı görülür.
Peki, Fetullah Gülen’nin beraat kararını onaylayan Hakimler kimlerdir? Bu sorunun cevabı da bu kitapta veriliyor. Beraat kararına yapılan itirazı ret ederek berat kararına onay veren 17 Hâkimden birisi de adı son günlerde çok tartışılan ve şu an da Yargıtay Başkanı olan İSMAİL RÜŞTÜ CİRİT’ TİR.
02.09.2019 tarihinde yapılacak olan 2019-2020 yeni Yargı Yılı açılış toplantısı ile ilgili olarak yazımın son bölümünde SAYIN CİRİT’E yeniden döneceğim.
ADLİ YILIN AÇILIŞI VE BAROLARIN TEPKİSİ,
Bilindiği gibi her yıl adli tatilin bitmesi ile birlikte yeni Adli Yılın açılışı için Yargıtay Başkanlığı bir tören düzenler.
Bir yargı geleneği olarak bu açılış törenine başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Devletin tüm üst düzey bürokratları, siyasi parti liderleri ve yargı mensupları ile Barolar Birliği Başkanı ve Baro Başkanları katılırlar.
Barolar Birliği Başkanın da bu toplantıda bir konuşma yaparak, yargının ve üyeleri olan avukatların sorunlarını ve bu sorunların giderilmesi için önerilerini sunması gelenek haline gelmiştir.
Açılış törenleri de bugüne kadar ya bir yargı kurumunun salonunda veya bir başka özel salonda yapılırdı. Ancak bu yıl ki Adli Yılın açılış töreninin, Cumhurbaşkanlığı Sarayında ki konferans salonun da yapılacağı açıklanmıştır.
Bilindiği gibi iki yıl önceki Adli Yıl açılış töreninde bir konuşma yaparak yargının sorunlarını dile getiren Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’na büyük bir tepki gösteren dönemin Başbakan’ı Sayın Recep Tayyip Erdoğan salonu terk etmiş ve bir sonraki Adli Yıl açılış törenine Barolar Birliği davet edilmemişti.
Bu kez törenlerin ev sahibi ve düzenleyicisi Yargıtay Başkanı Sayın İsmail Rüştü Cirit, Barolar Birliği Başkanı Sayın Metin Feyzioğlu ile birlikte tüm Baro Başkanlarını da bir mektupla davet etmiştir.
Törenlerin Cumhurbaşkanlığı Sarayında yapılacağının açıklanması ile birlikte Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu açılışa katılacağını açıklarken, İzmir, İstanbul Ankara Baro Başkanlarının başını çektiği kırkın üzerinde Baro Başkanı, Yargının Yürütmenin vesayeti altına sokulmak istendiği gerekçesi ile törenlere katılmayacaklarını açıklamıştır.
Karşılıklı suçlamalar havada uçuşurken Samsun Baro Başkanı Sayın Kerami Gürbüz de Genel Başkanlarını yalnız bırakmayarak törene katılacağını açıklamıştır.
Sayın Gürbüz bu açılış törenine katılma kararında, hazırlanmasına büyük katkı verdiği“Yargı Reformu strateji Belgesi’nin” hayata geçebilmesi için üst düzey yönetimlerle gerekli olan ilişkilerin bozulmasına zemin yaratmak istememesinin önemli rol oynadığını açılıyordu.
Sayın Gürbüz’ün, avukatların çok önemli bazı sorunlarını çözecek olan bubelgenin hazırlanması çalışmalarına katılarak bu yönde yoğun bir çalışmanın içinde olduğunu bilenlerden birisiyim.
Bir hukukçu olmadığım için verilen kararlar konusunda bir yorum yapmak istemem ama bir Türk vatandaşı olarak bazı düşüncelerimi de paylaşmak istiyorum.
Bugün ülkemiz, TBMM ve üst yargı dahil hiçbir kurumun görüşünü almadan her konuda karar veren, istediği her uygulamayı KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile yasalaştıran, hiçbir kurumun denetimi altında olmayan bir Cumhurbaşkanı tarafından yönetilmektedir.
Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanı, İktidar Partisi AKP’ nin de Genel Başkanlığı görevini de sürdürmekte olup, AKP’ nin Parti Meclisi ve grup toplantılarına başkanlık etmektedir.
Kısacası, Türk Milleti’nin tamamını temsil etmesi ve onların tamamını kucaklaması gereken Sayın Cumhurbaşkanı bir siyasi parti ile organik bağını kesmediği için tarafsız bir Cumhurbaşkanı olarak kabul görmemektedir.
Bu nedenlerle, zaten bağımsızlığını kaybettiği tartışmalarının içinde olan Yargının Adli Yıl açılış töreninin Cumhurbaşkanlığı Sarayında yapılmasını, yargının vesayet altında olduğunun belgelenmesi olarak görüyorum.
İlk bölümde, adının bazı tartışmaların içinde olduğu anlatılan Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, bana göre çok ince bir hesapla Baroları kendi içinde bölmüş ve Baroların bir kısmını siyasi irade karşısında hedef haline getirmiştir.
Oysa, sadece Barolar Birliği Başkanı’nı konuşmasını yapmak üzere davet edebilir ve Baroları bu tartışmanın içerisine çekmeyebilirdi.
Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu’da, acilen tüm Baro Başkanlarını davet ederek onların da fikrini alır ve “Avukatları rahatlatacak yasanın çıkarılabilmesi ve yargı sorunlarını yetkililere anlatabilmek adınaaçılışa kendisinin katılacağını söyleyerek”Baroların bu toplantıya katılmasını önleyebilirdi.
Bunlar yapılamadı ve hiç yoktan yere yargı kurumu bir kez daha yara aldı.
Umarım, avukatların önemli sorunlarına merhem olacağı söylenen BELGE’NİN istenildiği gibi çıkması sağlanır ve açılışa katılan Barolar Birliği Başkanı ile Baro Başkanları çok daha fazla yara almazlar.
Bu yazımı okuyacağınız gün açılacak olan yeni Adli Yılın, ülkemize ve hukuk camiasına güzellikler getirmesini diliyorum.