Güvenlik güçleri ve polis teşkilatı, bizlerin en çok güveneceği ve başı sıkışınca güvenerek başvurabileceği ilk kapıdır. Ancak zaman zaman her meslek gurubunda olabileceği gibi bu meslek gurubunda da, yeminlerine aykırı hareket edenler çıkabilir.
Bazı mesleklerin meslek alanlarının özelliği, onlara yanlış yapma şansı vermez. Yaparsa da cezaları sıradan vatandaşın işlediği suçlardan daha ağır olur.
Bu mesleklerden birisi de emniyet güçleridir.
Bunları neden anlattığıma gelince;
Ben 1980 öncesi öğrenci olaylarını birebir yaşamış birisiyim. O yıllarda yaşadığım olayları yaşamımın son döneminde bir kez daha yaşamak istemiyorum.
Hatırlanacağı gibi en güzel yıllarını cezaevlerinde geçiren o dönemin karşıt öğrencilerinin çoğu, sonra ki yıllarda içeride arkadaş olmuş ve aynı amaçla başkaları tarafından kullanılmış olduklarını tüm çıplaklığıyla görmüşlerdir.
Bu ülkenin aydınları ve geleceğe umutla bakan gençleri son 50-60 yılda çok hırpalanmıştır.
21.Yüzyılda bu tür öğrencilere yönelik aşırı güç kullanımlarını hoş görmek mümkün değildir.
Çağdaş ülkeler, eğitim politikalarını gençlerini sorgulayan ve neden, niçin sorularına cevap arayan bireyler olarak yetiştirecek şekilde düzenler.
Ülkemiz de ancak bu tür eğitim almış, sorgulayan kuşakların yetişmesi ile aydınlığa çıkacaktır. Bu gençlerimizi, biz büyükleri ve bu ülkeyi yönetme erkini eline bulunduranlar da anlamak zorundadır.
Oysa son birkaç aydır tam da yukarıda tarif ettiğim şekilde yetiştirilmiş, bu ülkenin en iyi eğitim almış Boğaziçi öğrencileri, kendilerince haklı oldukları bir konuda sorguluyor ve itirazlarını gösteriyorlar.
Karşılığında ise, çok şiddetli polis yaptırımlarına uğruyorlar. Şimdi şu soruları sormak gerekmez mi?
Bu çocukların,
Ellerinde silah mı var? YOK…
Ellerinde sopa mı var? YOK...
Ellerin de taş var mı? O da, YOK...
O zaman, bu çocuklarımızı tartaklamak, yerlerde sürüklemek, boğazlarını sıkmak neden?
Onlarca öğrenci, sabahın karanlık saatlerinde evlerinden karga tulumba gözaltına alınıp hâkim karşısına çıkartılıyor. Sonuçta, yargı suç unsuru bulmadığı için hepsini serbest bırakıyor.
O halde, bir kez daha sormak gerekmez mi? Bunların içinde kışkırtıcılar olsaydı, yargı onları cezalandırmaz mıydı?
Zaten bu olayları, halkın çoğunluğu da onaylamıyor. Son günlerde bu konuda yapılan bir ankette, Boğaziçi öğrencilerini haklı bularak destek verenlerin oranı % 67, polisin tavrını şiddetli bulanların oranı da % 62 çıkmıştır.
Devletimizi temsil etme erkine sahip Sayın Siyasi Yöneticilerimiz,
Bu çocukların tepkisine bir kez olsun onların gözü ile bakamaz mısınız?
Onlar bu ülkenin geleceğidir. Haklı oldukları konuda kendi haklarını savunmalarından ötürü gurur duymalıyız.
Unutulmasın ki, haklı oldukları konularda bugüne kadar hiçbir güç, gençlerin karşısında duramamıştır.
Yakın geçmişte yaşanan Gezi Olaylarında da, toplum gençlerin yanında yer almış ve başlangıçta olayları doğru okuyup çözemeyen siyasi iradenin tavrı sertleştikçe, kışkırtıcıların da karışması ile olaylar tüm ülkeyi sarmıştı. Sonuçta olan günahsız gençlere olmuştu.
Bu kez de başarılı bir üniversitemizin geleceği, bir inatlaşma uğruna karartılmaya çalışılmaktadır. Bu, ileride izleri silinemeyecek yaralar açacaktır. Bunlar geçmişte de denenmiş ve sonuçları acı olmuştur.
Evet, Devletin gücü isterse bunları ezer geçer. Bu çocukların geleceği karartılır. Unutulmasın ki, doğacak sonuçlar kimseye kabul ettirilemez.
Bir zamanlar dünya üniversiteleri arasında adı geçen Boğaziçi Üniversitesini küçültmek ve giderek sıradanlaştırmak, bu ülkenin hiçte yararına değildir.
Devletimizi yöneten siyasi iradenin, üniversitelerin geleneklerini dikkate almadan “Ben yaptım oldu” atamalarından artık vaz geçmesi gereklidir.
Üniversitelere sırf kendi düşüncelerine hizmet edecek rektörler atamak, üniversitelerin çağdaşlaşmasını engellemek ve bilimsellikten kopartıp bağnazlığa mahkûm etmektir.
Geleceğimiz olan çocuklarımızı eğitecek olan eğitim politikalarımızın her türlü bağnazlıktan uzak, araştıran, sorgulayan, bilimselliği esas alan bir çerçeveye oturtulması kaçınılmaz hale gelmiştir.
Üniversitelerimize özgür bir şekilde kendilerini yönetecek rektörlerini seçebilme olanağı tanınmalıdır.
Bu ülke, bu topraklarda yaşayan ve kendisini Türk olarak tanımlayan herkesin vatanıdır. Bu vatanın geleceğinin aydınlık olmasını sağlamakta, tüm siyasetçilerin görevidir.
Tartışma yaratacak uygulamaların rafa kaldırıldığı, huzurlu bir Türkiye dileğimle, güzel bir hafta diliyorum.