Son haftalarda yoğun olarak Samsun’da ve ülkemizde yaşanan sorunlara değinerek düşüncelerimi sizlerle paylaşmıştım.
Bu hafta sizlerle belki de tüm bu sorunları çözebilecek bir anahtar sözcüğün gücünden söz etmek istiyorum.
Bu sözcük, uzun zamandır unuttuğumuz ve birbirimizden esirgediğimiz dünyanın en bağlayıcı ve toplumsal uzlaşmayı sağlayacak en güzel sözcüğü olan SEVGİDİR.
Sevgi kelimesine neden bu kadar büyük bir güç yüklüyorum, şimdi biraz bu konudan söz edeyim. Sevginin yarattığı etki alanı öylesine geniş anlam ve kapsam ifade eder ki, kişilerin aralarında ki sevgi temeline dayanan ilişkileri hiç kimse ve hiçbir güç bozamaz.
Çünkü sevginin olduğu yerde ikiyüzlülük değil, güven vardır. Sevgi, güven duygusunun da anahtarıdır.
Peki, son yıllarda özellikle artan bu sevgisizliğin nedeni nedir? Bu sevgisizliği ulus olarak hak ediyor muyuz? Ne oldu bize? Bunu sorgulamak dahi istemiyorum.
Çünkü bu sevgisizliğin nedenini, bu ülkede yaşayan ve her gün TV kanallarında boy göstererek birbirine hakaret ve sokakta dahi kullanılmayacak sözleri fütursuzca kullanan siyasi liderleri dinleyen herkes çok iyi biliyor.
Sevgi, huzur ister ve huzur olmayan ortamlarda gerçek gücünü gösteremez. Bugün sosyologların dahi itiraz edemeyeceği bir vasfımızı daha kaybettik.
O vasıfta, gülümsemedir. Ne yazık ki, biz ulus olarak bunu da kaybettik. İnsanlarımız yaşadığı dayanılmaz boyutlara ulaşan ekonomik sıkıntılar ile yitirdiği adalet ve güven duygusu sonucu gülemez hale geldiler. Toplum içine döndü.
Yurt dışına çıkanlar bilirler, sokakta gezerken hiç tanımadığınız birisi ile karşı karşıya gelirseniz veya bir asansöre birlikte binerseniz size kendi lisanında günaydın veya iyi günler diyerek gülümser.
Çünkü insanların çok büyük ekonomik sorunları yoktur, birbirlerine olan güven duygularını yitirmemiş ve her gün siyasetçilerin ayrıştırıcı sözleri ile toplumsal olarak ayrışmamışlardır.
Bir de ülkemize dönerek insan ilişkilerimize bakarsak, tam tersi şeyler görürüz. Sokakta karşı karşıya geldiğiniz insanla bırakın selamlaşmayı, çarpışmamaya çalışırsınız.
Yaz aylarında sahilde yürüyüş yaptığımda bu duyarsızlığı o kadar sık yaşadım ki, hemen her gün karşılıklı geçiştiğimiz insanların beşte birinden dahi, ne “Günaydın” deyişime, ne de “Gülümseyerek” verdiğim selama cevap alamıyordum.
Yılmadan her gün aynı sevgi gösterisini tekrarlayarak sonunda, bazılarının da her karşılaştığımızda selamlaşmasını sağladım.
Sevgi öylesine önemli bir kelime ki, sevginin olmadığı yerde saygı da yeşermiyor.
Özellikle de, bir virüsle tüm yaşamımızın allak bullak olduğu bu günlerde sevgiye o kadar ihtiyacımız var ki… Sağlık çalışanlarına yapabileceğimiz en büyük destek, onlara moral vermektir. O da ancak sevgi ile mümkündür.
Ayrıca, yarın hangimize bulaşacağını ve annemizi, babamızı veya çok sevdiğimiz birisini yoğun bakıma yattıktan sonra bir daha göremeyeceğimizi, hatta onları ancak oradan cenazelerini almaya gittiğimizde görebileceğimizi hiçbir zaman unutmayalım.
Yaşamım boyunca gülümsemeyi o kadar önemsedim ki, başta kendi çocuklarım olmak üzere torunlarıma ve tanıdığım tüm dostlarımın çocuklarına birisi ile karşılaşınca gülümsemeyi unutmayın dedim. İşyerime her gelene de gülümseyerek selam vermeyi alışkanlık haline getirdim.
Biliyorum ki, yüzü gülen insandan zarar gelmez ve gülümsemeyi bilen insan sevgiyi de keşfetmiş demektir.
Evet, bugün toplum olarak yaşadığımız altından kalkılmaz sorunlarla gülmeyi unuttuk, sevgi kelimesini nedir bilemez olduk.
Ama ben umudumu hiçbir zaman yitirmedim ve yitirmemek için de direniyorum. İnanıyorum ki, ekonomik bunalımı aştığımızda ve adalet ile güven ortamı yeniden sağlandığında, bizlerinde yüzü gülecek ve sevgiyi yeniden keşfedeceğiz.
Bu nasıl olacak diye sorarsanız? Buna da cevabım, ya bizi yöneten siyasetçiler yanlışlarını görüp adaleti, gelir dağılımını ve güven ortamını sağlayarak bu ülkeye huzur ve mutluluk düzenini getirecekler,
Ya da, ilk seçimde gelir paylaşımı, adalet ve güvenilir ortam isteyenler, oyları ile bunları sağlayacak bir yönetim kadrosunu iktidara taşıyacaklardır.
Bunun bir başka yolu da yoktur. Üç kıtaya hükmeden bir İmparatorluğun yıkılması ve son vatan toprağı Anadolu’nun da işgal edildiği 1. Dünya Savaşı sonrası umutların tükendiği an da, ortaya çıkan bir dünya lideri ile özgürlüğüne sahip çıkmış bu ulus, içinde bulunduğumuz umutsuzluğu da, bu kâbusu da aşacaktır.
Bu yazımı kaleme aldığım 14 Mart günü TIP BAYRAMIYDI.
Özellikle son Covid-19 Salgını sırasında canlarını da vererek toplumu sağlığına kavuşturma mücadelesini büyük bir inançla yürüten tüm Hekimlerimizin ve diğer sağlık çalışanlarının 14 Mart Bayramını kutluyor ve aramızdan ayrılan hekim ve sağlık çalışanlarına rahmet, ailelerine sabır diliyorum.
Sağlığımızı korumak içim maske, mesafe ve temizlik kurallarına uyarak geçireceğimiz güzel bir hafta diliyorum. Selam ve sevgilerimle…