Türk kavimleri, vatanları olan Orta Asya’da ki topraklarını kuraklık ve Moğol baskısı nedeniyle terk ederek 1071 yılında kendilerine yeni vatan olarak seçtikleri Anadolu’ya göç etmişlerdir. Anadolu artık Türklerin son vatan toprağıdır. Çünkü Türklerin gidebileceği bir başka vatan yoktur, olmayacaktırda.
O nedenle,Anadolu, biz Türkler için ölümüne savunmamız gereken son vatanımızdır.
İşte bu nedenle de, Orta Asya’da başlayıp Anadolu’da noktalanan Türklerin bu süreçte ki tarihini, her Türkün çok iyi bilmesi zorunlu hale gelmiştir.
Çünkü bu topraklardan Türkleri atmak için her türlü çabanın nasıl gösterildiğini, başta İngiliz ve Fransızlar olmak üzere Avrupa Devletlerinin ve son yüz yılda bunlara eklenen Amerika’nın kendi ajanları ve içimizde ki vatan haini ajanlarıyla bizi nasıl parçalayarak yok etmeye çalıştıklarını, artık çok daha iyi görüyoruz.Umarım ki, ülkemizi yönetenler de aynı endişeyi duyuyorlardır.
Bu vatanın uğradığı saldırıların ve işgallerin yer aldığı 1000 yıla dayanan bu tarihi süreci bilmeden, bu ulusun bu topraklarda tutunabilmek için ne büyük mücadeleler verdiğini, ne kadar çok şehit kanı akıttığını, bu ülkenin varlığına ihanet eden iç ve dış düşmanlara karşı nasıl direndiğini,hatırlamakta yarar vardır.
- Avrupa’nın Türklere olan düşmanlığı, Türklerin kavimler halinde 1071 de Anadolu topraklarına girmesi ile başlamıştır.
1071 de Anadolu’ya giren Türk kavimlerini daha o günlerde Orta Asya’ya geri gönderebilmek için Avrupa devletleri Haçlı Seferleri düzenlemiştir. İlki 1096 yılında ve sonuncusu da 1270 yılında yapılan sekiz Haçlı Seferi, her defasında Anadolu’da ki Türk Beylikleri tarafından başarısızlığa uğratılmıştır.
- Anadolu’ya egemen olan son beylik Selçukluların zayıflaması üzerine Osman Bey, 1299 yılında Anadolu’da ki tüm beylikleri bir araya getirerek Osmanlı şemsiyesi altında toplar.
- Giderek güçlenen Osmanlı Devleti, 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un fethedilmesi ile de Anadolu’nun tapusunu alır.Zamanla daha da güçlenen Osmanlı Devleti Avrupa, Afrika ve Asya kıtalarında hızla yayılarak dev bir imparatorluk haline gelir. Ne var ki, bu büyüme karşısında Avrupa’da ki Türk korkusu da hızla artar.
- Bu noktadan sonra da Osmanlı Devleti’ni yıkmak üzere Avrupa’nın, gizli planları ve ajanlarıyla başlattığı saldırılara ne yazık ki,Osmanlı Hanedanı da son dönemlerde ki basiretsiz padişahları, kardeş kavgaları ve çıkarılan iç isyanların da desteği ileüç kıtada ki topraklarını kaybetmeye başlar.
- Sonunda girmek zorunda bırakıldığı 1. Dünya Savaşı’nda da kaybeden blokta yer aldığı için savaşı kazanan Yunanistan, İngiltere, Fransa ve İtalya Anadolu’yu da işgal ederek Türkleri Anadolu’nun ortasında adeta esaret altında yaşamaya mahkûm ediyordu.
- Son Osmanlı Padişahı da İstanbul’un anahtarını İngilizlere teslim ederek, Fatih’in aldığı İstanbul ile birlikte bir yerde son vatan toprağı olan Anadolu’nun tapusunu da düşmana teslim ediyordu.
- Osmanlının teslim bayrağını çekerek yıkıldığı sırada,vatansever bir Osmanlı Subayı olan Mustafa Kemal işgalcilere isyan bayrağını açıyor ve umutlarını yitirmiş Anadolu Türklerini ayağa kaldırıyordu. Kazanılan Milli Mücadele sonrası tüm Anadolu’yu işgalcilerden temizliyor ve Son Osmanlı Hanedanı’nın Anadolu’nun tapusunun işgal güçlerine teslim ettiği Sevr Antlaşmasını yırtarak, işgalci Devletlere Lozan Antlaşmasını imzalatıyor ve kurulacak Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu yeniden alıyordu.
İngilizler de İstanbul’dan çıkartılarak İstanbul bir kez daha fethedilmiş oluyordu.
*********************************
Ancak Avrupa ve Amerika’nın topraklarımız üzerinde kihesapları bitmek bilmiyor ve biteceğe de benzemiyordu.
Bu kez de Amerika, demokrasi getireceğim iddiası ile kurguladığı Büyük Orta Doğu Projesi ile tüm Orta Doğu’yu kan gölüne çevirerek, Irak, Suriye, Libya’yı parçalayıp yönetimlerini ve yer altı kaynaklarını ele geçiriyordu.
Görülen o ki, sıra Türkiye gelmişti. Ancak Türkiye’de diğer ülkelerde ki senaryoları uygulayamayacağını gören Amerika, ülkemizde ki mevcut tek adama dayalı Başkanlık Sisteminin yarattığı boşlukları da kullanarak, farklı bir parçalama planı uyguluyordu.
Bu amaçla,Amerika önce Irak ve Suriye’de iç savaş çıkartıp 5-6 milyon Suriyeli ile bilmediğimiz sayıda Iraklının, şimdi dekanımca Afganistan’da yetiştirdiği milis gücü olan ve gençlerden oluşan Afganlıların kalabalık guruplar halinde ülkemizi adeta işgal etmesine zemin hazırlıyordu.
Ülkemizde ki mülteci sayısı on milyona dayanmış, daha da artacak gibi gözükmektedir. Kabul etmek gerekir ki, ülkemiz sınırları içinde yaşayan Kürtlerin bir kısmı da, dış yönlendirmelerle Türk Vatandaşlığını kabul etmeyerek ayrılıkçı tavır sergilemektedir. Onları da eklediğimizde, karşımıza yakın bir gelecekte demografik yapısı bozulmuş bir Türkiye gerçeği ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum.
Anlaşılanamaç, Sevr’ de başarılamayanın bu planın uygulanması ile Türkiye’yi parçalayıp eyaletlere ayırarak, gücü kalmamış uydu bir devlet haline getirmektir.
Korkutucu olan, bu tehlikenin ülkemizi yöneten irade tarafından kabul edilmediği gibi “Din kardeşliği” basitine indirgenerek destek veriliyor olmasıdır.
Bir başka korkutucu olan da, muhalefetin bu göç dalgasına karşı olmasına rağmen, siyaseten yıpratılma korkusu ile tutarlı tavır ortaya koyamayışıdır.
YAKLAŞAN TEHLİKE ÇOK BÜYÜKTÜR.
Tehlike o kadar büyüktür ki, ülkemizde yaşanan ekonomik ve siyasal sorunları ulus olarak aşabiliriz ama gelecekte olası bu demografik yapı bozukluğunun dış güçlerle de desteklenmesi halinde, ülkemizin de parçalanma tehlikesi artacaktır.
Dört tarafı ormanlarla, üç tarafı denizlerle, yaklaşan küresel ısınma da en büyük kazancımız olacak akarsuları ve verimli ovaları ile cennet bir vatana sahibiz. Ne var ki bu güzelliklerimizin değerini yeterince bildiğimiz söylenemez. İçeriden ve dışarıdan gelen ihanetlerle bu kaynaklarımızı yok ediyoruz.
Verimli ovalarımıza zehir saçan termik santraller, köylerimize hem can suyu olan, hem de tarım yapan çiftçimizin sulama ihtiyacını karşılayan büyüklü akarsularımıza HES adı altında hesapsız kitapsız, vereceği zararlar hesaplanmadan Hidro Elektrik Santraller yaptırarak, ormanlarımızı yakarak, parayı vatanından çok seven fırsatçılara turizm tesis alanları açıyoruz.
Çok daha acısı ülkemizi yöneten siyasi irade bu yıkım karşısında çaresiz kalıyor. Orman ülkesinde bir tane dahi yangın uçağımız bulunmuyor.
Son vatan toprağımız Anadolu bir yandan topraklarımızda gözü olan ve ülkemizin güçlenmesinden ürken Avrupa ve Amerika’nın planları, bir yandan da yaklaşan tehlikeleri yeterince önemsemediği anlaşılan siyaset anlayışına kurban ediliyor.
*************************************
Son haftalarda yaklaşan tehlikeyi benim gibi görerek engin tarih bilgisi ile yazıya döken değerli Dostum Osman Kara’da, bu haftaki köşe yazısında çok çarpıcı noktalara değinmiştir.
Yazımı, Osman Kara’nın yazısının son bazı bölümlerini ekleyerek noktalıyorum.
İŞGALE HAYIR DEMENİN GÜNÜDÜR BUGÜNLER…
İyi de bu işgal ne? Bu karamsarlık, bu umutsuzluk neyin nesi?
İşgal edilen, sadece kentlerimiz, köylerimiz değil, beyinlerimiz, yüreklerimiz de işgal altında. Topraklarımızda her milletten neredeyse on milyon kaçak, beyinlerimizde, yüreklerimizde her geçen gün biraz daha büyüyen bir umutsuzluk, bir korku.
Resmen işgal edilmeden fiilen işgal korkusu! Demografik yapımızın bozulması ve kendi yurdumuzda azınlığa düşme korkusu!
Kendi ülkesi için savaşmayanların, ya da savaşamayanların birileri tarafından planlanmış açık istilasıdır bu. Emperyalistlerin dün savaşarak teslim alamadıklarıbu cennet vatanı,yarınlarda savaşmadan teslim alma kurnazlığıdır bu.
Tam da ayağa kalkmanın “hayır, hayır, hayır” demenin günüdür bugün. Taşla sopayla değil, tabancayla tüfekle değil, devletin kararlılıkla, milletin oyuyla “hayır” demesinin günüdür bugün.
Ya bugün“HAYIR”diyeceğiz bu örtülü işgale, ya da yarın çok geç kalacağız, “HAYIR” deme gücünü kendimizde bulamayacağız…
*****************************
Ülkemizi yönetenler ve iktidara gelme mücadelesi veren tüm siyasetçilere sesleniyorum;
Çok geç olmadan istila anlamına gelen bu yabancı göçüne karşı çıkın ve engelleyin. Sakın ha! Bunun siyasetinden oy devşirmeye çalışmayın.
Ne olur, son vatanımıza ve Cumhuriyetimize kıymayın. Ülkemize karşı oluşacak her kötü senaryoyu hesaba katarak, kişisel ve siyasal ayrışmalarınızı bir yana bırakıp, ülkemize sahip çıkın. Aksi halde yarın paylaşamadığınız bir ülke kalmayacaktır ki, bunun da vebalini hiç kimse ödeyemez.
Korkulanların bitiği günlerin yakın olması dileğiyle, iyi haftalar.