Geçtiğimiz hafta sonu yerel basınımız açısından çok önemli bir gelişme yaşandı. Basın İlan Kurumu’nun (BİK) Samsun’da kurulması yerel basınımız tarafından övgü ile karşılanmış, hatta BİK’İN sadece ilanlardan nemalanmak için yapılan “Sözde gazetecilik” uygulamalarını sonlandıracağı dahi söylenmişti.
İşte bu BİK Samsun Şube Başkanlığının yerel gazetelere gönderdiği ve 3.sayfada basılmasını adeta dikte ettirdiği ilan metni ortalığı karıştırdı.
İlan metninde, gazetelerin üçüncü sayfalarında bundan böyle tecavüz, cinayet, darp, soygun gibi toplumu geren haberler yerine toplumun moral değerlerini yükseltecek haberlere yer verimesi isteniyordu. Amaç, herhalde toplumun olumsuz etkilenmesini önlemenin yanında idari ve siyasi otoritenin ile Samsun’un imajının zarar görmesinin önlenmesiydi..
Doğrusu ilk bakışta çok da yanlış gözükmeyen bu metnin tepki almasının nedeni, böyle bir metnin basın kuruluşlarının ortaklaşa aldığı bir karardan veya gazeteciler cemiyetinden önerisi ile değil, gazetelerin yaşamını sürdürebilmesinde çok önemli bir kuruluş olan Basın İlan Kurumundan gelmesiydi.
Aslında asıl gürültü kopmadan bir gün önce, gençliği yaygın İstanbul gazetelerinde geçmiş basının eski tüfekleri, bu gelişmeyi köşelerinde sansür olarak değerlendirmiş ve köşelerinde tepkilerini ortaya koymuşlardı.
Oysa, gazetelerin sahipleri ile bazı genel yayın yönetmenlerinin katıldığı BİK’ de ki toplantıda bu konu görüşülmüş ve patrona dayalı gazeteler ile belli güç odaklarının desteği ile yaşamını sürdüren gazetelerin yetkilileri bu kararı onaylamıştı.
Ne olduysa tam da bu sırada oldu ve benimde köşe yazısı yazdığım Hedef Halk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni’nin gazete sahibine attığı imza nedeniyle tepki koyması ile başlayan süreçte, tüm gazete çalışanları da destek çıkınca Perşembe günü gazete basılmadı.
Gazete sahibinin imzasını geri çekmesi ve ilan metninin son cümlesinin değiştirilmesi üzerine Hedef Halk Gazetesi bir günlük aradan sonra yayın hayatına başladı. İlanı da yayınlamadı.
Gazeteciliği meslek edinmiş ustalarla, daha mesleğin basamağında ki genç gazetecilerin bu toplu direnişi, Türk basınının baskıya karşı alkışlanacak bir dik duruşuydu. Bu onurlu çıkış Türk Basın tarihinde yerini alacaktır.
Bu gazetenin bir köşe yazarı olarak kendilerini basın özgürlüğü adına kutluyorum.
Buraya kadar olan olayın gözüken yüzüdür. Asıl bu işin arkası iyi incelenmeli ve bazı sorular aydınlatılmalıdır diye düşünüyorum.
Öncelikle söylemeliyim ki, yerel basında yer alan ve sayıları hızla artan tecavüz, cinayet, darp, soygun haberlerinden ben de rahatsız oluyorum.
Hele de, yaygın basına hemen her gün Samsun kaynaklı bu tür suç haberlerinin servis edilmesinden, her Samsun sevdalısı gibi ben de utanç duyuyor ve üzülüyorum.
Ama beni asıl üzen, bu haberlere kaynaklık eden bu tür yüz kızartıcı suçların, Samsun’da hızla yaygınlaşmasıdır.
Bir başka üzücü olan da, birileri tarafından sürekli pompalanan “Samsun’un çağ atladığı, uçuşa geçtiği” haberlerini yalanlarcasına bu olayların artmasıdır.
Bu gerçeğin altını çizdikten sonra, yukarıda söz ettiğim soruları sormak gerekir.
Amaç, bu haberleri sansürleyerek Samsun’un parlatılan cilasının dökülmesinin önlenmesi midir?
Amaç, hızla ekonomik olarak gerileyen bu kentte, giderek artan bu tür yüz kızartıcı suçların gerçek nedenlerini örtmek midir? (Bu soruya cevap gibi açıklama cuma günü Kalkınma Bakanlığından geliyor ve Bakanlık, Türkiye Ekonomik Gelişmişlik sıralamasını açıklıyordu. Samsun 33.sıradaydı.)
Yoksa, amaç siyasi ve idari otoritenin zaafı olarak algılanacak bu suç artışlarını yok sayarak, bir yerlere yaranmak telaşı mıdr?
Yoksa, siyasi iktidarın “Dindar gençlik” yetiştirmek gibi toplumu belirli kalıplara sokma uygulamaları ile yazılı ve görsel basına yaptıklarının Samsun’a bir yansıması mıdır?
Keşke, bu karartma çabaları yerine Samsun’da ki bu suç artışlarının sosyolojik, ekonomik ve psikolojik nedenlerini araştıracak projeler üretilseydi.
Keşke, yerli basınımızın yöneticileri bir araya gelerek bu haberlerin içeriğini ve veriliş şeklini kendileri düzenleyebilselerdi.
Keşke, bu tür olumsuz haberlerin anında İstanbul basınına servis etmek gazetecilik becerisi olarak görülmeseydi. (Nitekim bu ilan yayınlandıktan bir gün sonra cumartesi günü Hürriyet ve Vatan gazetelerinin 3. sayfasında yine Samsun ve yine yüz kızartıcı bir suç haberi vardı.)
Bu haberlere neden olan suçlar ve nedenleri ortadan kaldırılmadan, bu haberleri gazetelerin 3. sayfasında basmasanız ne değişir. İnternet letişiminin son derece yaygın kullanıldığı günümüzde, bu haberlerin daha da abartılarak duyurulmasını nasıl önleyeceksiniz?
İşin özeti, sansürü ve basın özgülüğünü de
bir yana bırakarak söylemek gerekirse, yapılanın adı tek kelime ile “İŞGÜZARLIKTIR.”
Bu olay siyasi ve idari otoritenin zaaflarını ve Samsun’un pompalandığı gibi çağ atlamadığını bir kez daha ortaya koyarken, Samsun yerel basını içinde bir gösterge olmuştur.
Bu yanlışa direnenleri alkışlarken, bu yanlışa destek verenleri de sürekli bir gelişme içersinde olan yerel basınımız adına bir şanssızlık olarak görüyorum.
İyi haftalar dileğiyle...