Okurlarımın hatırlayacağı gibi daha önce de Türk tarımının kötüye gidişi ile ilgili olarak görüşlerimi bu köşede sizlerle paylaşmıştım.
Ne var ki, tarım üreticisi vatandaşlarımızın sızlanmalarına, tarım ile ilgili meslek odalarının tüm uyarılarına rağmen, Türk tarımında ki çöküş hızla devam ediyor.
Kendi tarım üreticimize sahip çıkarak tarım üretimini artırmanın, kırsaldan büyük kentlere olan göçü önlemenin yanı sıra gereksiz döviz kaybını da önleyecek olması,bir anlamda ulusal çıkarlarımızın da korunması demektir.
Tüm bu gerçeklere rağmen, ülkemizde ki tarımı bitirecek son derece yanlış politikaların üretilmesi sürdürülüyor.
Halkımızın ihtiyaçlarını karşılamasının yanında ülkemize en önemli ihracat gelirlerini kazandıran aşağıda ki tarım ürünlerinin bugünkü durumu, ülkemiz adına büyük bir kaygı yaratmaktadır.
ÇİFTÇİ-SEN’ in 2016 Tarım Raporu bu çöküşü çok güzel özetlemektedir. Bu rapora göre, 2016 yılı tarımda iflasın ilan edildiği yıl oldu. Bu ürünlerden en önemlilerinin durumu ise şöyle;
FINDIK:Dünya fındık üretiminin %85’ini karşılayan Türkiye’nin yıllık ihracatının değeri ortalama 2,3 milyar dolar iken, Türkiye’nin en büyük fındık ihracatçısı firmayı 5 adet fındık işleme fabrikası ile birlikte satın alan ve Türkiye’den aldığı fındığı işleyerek satan Ferrero şirketinin cirosu, 11milyar dolardır. Biz şimdi bu yerli firmaları korumak ve üretimi artırmak yerine,kalkıp bu ürünün ekimini sınırlandırıyoruz.
TÜTÜN:Türkiye’de 1986 yılından beri ithal tütünlerde kg başına 3 dolar, sigarada paket başına 40 cent “Tütün Fonu” uygulanmaktaydı. Bu uygulamanın amacı, Türkiye’de üretilen tütününü ve Türkiye tarımını koruyarak ihracat rakamlarını yükseltmekti.
2009 da yürürlüğe giren bir kararnameyle bu fon kaldırılır. Tütün Fonu’nun kaldırılması ve tütün ekim alanlarının sınırlanarak küçültülmesi, tütün ekimini imkansız hale getirmiş, bu da Türk tütünün sonu olmuştur. Böylece Tütün ihracatı sıfıra yaklaşan Türkiye’nin, 7 yılda gelir kaybı 1,1 milyar dolara ulaşmıştır.
ŞEKER PANCARI:Akıl almaz bir şekilde yok edilen bir başka tarım üretimi olan şeker pancarında ki durum, daha da fecidir. Kemal Derviş’in talimatıyla 2001’de çıkartılan Şeker Kanunu’yla şeker pancarı üretimi yasaklanır. Mısır glikozu-şeker kamışı ithalatı serbest bırakılır.
Bu kanunla önü açılan Amerikalı Cargill gibi firmalar, şeker kamışı ve mısır glikozundan şeker üretimine hız verirler. Daha sonra da şeker ithalatında yüzde 50 olan gümrük vergisi sıfırlanarak şeker pancarı üretimi tamamen bitirilir ve şeker fabrikaları birer birer kapatılır. Sonuçta, Türkiye çok önemli tüketim maddesi olan şekeri dışardan almaya mahkûm edilir. Oysa, şeker fabrikaları Cumhuriyet döneminin ilk kurulan sanayi kuruluşlarının başında gelmektedir.
BUĞDAY:Geçmişte buğday üretiminin tüketimi karşıladığı Türkiye’de artık özellikle makarna üretimi için yurt dışından kaliteli buğday ithalatı yapılıyor. Ekmek, makarna gibi ürünlerin hammaddesi olan buğday üretimi, Türkiye’nin en önemli tarımsal faaliyetlerin arasında yer alırken, Türkiye’nin buğday ithalatı her geçen yıl artar hale gelmiştir. Yaz aylarında karayollarının yakınlarında ki tarlalarda harıl harıl hasat yaparken görmeye alıştığımız biçer-döverler artık görülemez olmuştur.
MERCİMEK:1982’de Kanada ilk defa Türkiye’den mercimek ithal ederken, 2016’da Türkiye tükettiği mercimeğin yüzde 81’ini Kanada’dan ithal eder duruma düşmüştür.
AYÇİÇEK – PALMİYE YAĞI:Türkiye’nin ayçiçeği deposu Trakya’da üretici toprağa küstürülürken, onun yerini doldurmak için ithal edilmeye başlayan palmiye yağına karşı oluşan tepkiler de giderek artmaya başlamıştır. Kanserojen olduğu iddialarıyla gündeme gelen palmiye yağının en önemli ithalatçılarından biri olan Türkiye, bu yağa 2015’te 418 milyon dolar ödemiştir.
ZEYTİNYAĞI:Zeytin ağacı Tanrı’nın bu topraklara verdiği en büyük armağandır.Komili firması, 1878 yılından (Osmanlı döneminden), Kırlangıç Firması ise1953’ten bu yana üretim yapan zeytin yağı kuruluşlarıydı. Bu pazarın en büyük bu iki yerli kuruluşu ABD’li BUNGE’ye satılmıştır.
Özellikle Ege Bölgesinde ki zeytin ağacı alanlarının sanayi yatırımlarına açılması yönünde çıkartılan bir kararname kamuoyu baskısı ile şimdilik askıya alınmıştır. Ama artık biliyoruz ki, bu ilk fırsatta yine gündeme getirilecektir.
Geçen hafta içerisinde medyaya yansıyan bazı hükümet kararları, bu yanlışların daha ileri adımlarla sürdürüleceğini göstermiştir.
Nitekim çok önemli tahıl ürünleri ile canlı hayvan ithalatında uygulanan gümrük vergilerinin indirilmesine en büyük itiraz, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanından gelmiştir.
Enflasyonla mücadele gerekçesiyle yerli üretimi korumak için konulmuş olan gümrük vergilerinin, canlı hayvanlarda yüzde 135’den yüzde 26’ya,karkas ette yüzde 100’den yüzde 40’a, buğdayda yüzde 130’dan yüzde 45’e, arpada yüzde 130’dan yüzde 35’e, mısırda yüzde 130’dan yüzde 25’e indirilmesine en büyük itiraz, “ET, canlı hayvan, buğday, arpa ve mısırda gümrük vergisi indiriminin, üreticiyi etkilememesi mümkün değildir."Diyen TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’dan gelmiştir.
Yukarıda ki değerlendirmeleri sizlerle paylaşmamın asıl nedeni, köşe yazımın 2. Bölümünde okuyacağınız, “Somali’nin açlığa mahkûm ediliş hikayesinin” ülkemiz adına neden ibret alınması gerektiğinin daha iyi anlaşılabilmesi içindir.
Sizlere üç dört yıl önce ülkemizde siyasi iradenin öncülüğünde geniş kapsamlı olarak yürütülen,“Somali’ye Yardım” Kampanyalarını hatırlatarak köşe yazımın 1. Bölümünü sonlandırıyorum.