Ülkemiz geçtiğimiz hafta ortasında yeni bir terör olayı ile sarsıldı. Ankara’nın en önemli bölgesinde bomba yüklü araç ile gerçekleştirilen vahşi ve canavarca eylemde 28 vatandaşımızı kaybettik. Yaralı sayısının ise, 50 civarında olduğu açıklandı.
Bu eylem, Genelkurmayın, Kuvvet Komutanlıklarının ve askeri lojmanların yer aldığı, hatta TBMM’nin dahi yakınında ki bölgede askeri ve sivil personeli taşıyan servis otobüslerinin arasına giren bomba yüklü bir aracın patlatılmasıyla gerçekleştirilmişti.
Bu insanlık dışı eylem karşısında yapılacak ilk ve tek iş, her türlü etnik köken, din, mezhep ve siyasi görüşün ne olursa olsun hiçbir gerekçeyi öne çıkartmadan ulusça topyekün kınamak olmalıdır.
Ancak bu yapıldıktan sonra bu konuda görülen eksiklikleri konuşabiliriz diyor ve bu insanlıktan nasibini almamış canavar ruhlu eylemcileri ve arkasında ki bütün güçleri lanetliyorum.
Yaşamını kaybeden şehitlerimize Tanrı’dan rahmet, yakınlarını yitiren ailelere sabır ve başsağlığı diliyorum. Hastaneler de tedavi gören yaralılarımızın da bir an önce sağlıklarına kavuşmaları, bu olayda ki tek tesellimiz olacaktır.
Son aylarda giderek artan terör olaylarının bir türlü önlenememesi ve bu operasyonlarda kaybettiğimiz gencecik asker ve diğer güvenlik güçlerimizin sayısının hemen her gün artarak devam ediyor olması düşündürücüdür.
Diyarbakır’ın Sur İlçesinde iki ayı aşkın bir süredir sürdürülen hendekleri kapatma ve ilçeyi patlayıcı ve teröristlerden temizleme operasyonlarının bitti dendiği bugünlerde dahi, hala güvenlik güçlerimizin kalleşçe şehit edilmesinin makul bir açıklamasının olması gerekir.
14 yıldır ülkemizi tek parti yönetiyor ve TBMM’ de her istediği yasal düzenlemeyi bir gece de yapabilecek bir oy üstünlüğüne sahipse, bu iktidarın mazeret üretme hakkı olamaz.
Giderek artan ve önlenemeyen terör olaylarının, her geçen gün artan sayıda şehit verdiğimiz operasyonların sorumluluğunu üstlenmek ve bu konuda yetersizliği ortaya çıkan siyasi sorumluların istifa etmesi veya onların görevden alınması, bu siyasi iradenin görevidir.
Bu gelenek, demokrasinin benimsenmesi ve siyasi iktidarlara olan güvenin artmasının yapı harcıdır. Bunların yapılmaması halinde, bu olayların sorgulanacağı hedefin, siyasi iktidarın olması yadırganmamalıdır.
…………………………………
ÜLKEMİZ BU OLAYLARI NEDEN YAŞIYOR?
Bu olaylara bulaşmamızın en büyük nedeni, Amerika’nın Ortadoğu’da ki çıkarlarını sağlama almak için uygulamaya koyduğu BOP’ un (Büyük Ortadoğu Projesi) Eşbaşkanlığını üstlenmemiz ile başlamıştır. Bugün adı çok geçmeyen BOP projesi ile Ortadoğu’da ki ülkelerin yönetimleri, hatta haritaları yeniden düzenlenmeye başladı. Irak ile başlayan, Libya ve Mısır ile devam ettikten sonra sıra Suriye’ye gelmişti.
Diğer ülkelerde ki diktatörler devrilmiş ve doğan otorite boşluğu ile bu ülkeler iç savaşa sürüklenmiş, yüzbinlerce insan katledilmişti. Sıra Suriye’ye gelince işler beklendiği gibi olmadı.
Bu olaylar öncesinde, ülkemizle dost olan ve Devlet Başkanları Esad’ın ailesiyle Türkiye’ye gelip bizim devlet adamları ile ailece tatil yaptığı bilinen bir gerçektir.
Ne var ki, birden bire Esad’ın adı Esed oldu ve biz Esed’in halkına zulüm ettiği iddiası ile Esed’in devrilmesi için kendi kendimize görev üstlenmeye başladık.
Ama unuttuğumuz şeyler vardı;
- Bunlardan ilki, Suriye’nin Rusya tarafından gözetildiği ve Rusya’nın bu bölgede Amerika’nın tek başına sağlayacağı çıkarlara izin vermeyeceğiydi.
- Bir diğeri ise, BOP Projesi’nin önemli bir amacının da İsrail’in güvenliğini garantiye alacak bir düzenlemenin yapılmasıydı.
- Bu amaçla da, İsrail’in en büyük düşmanlarından birisi olan İran’ın, kendisi gibi Şii bir iktidar tarafından yönetilen Suriye ile olan bağlantısının kopartılarak Suriye ile komşu olan İsrail’in koruma altına alınmasıydı.
- Amerika’nın kendi güdümünde bir Kürt Devleti kurarak, bölgenin en güçlü Devleti Türkiye’nin bölge de hâkimiyet sağlamasının önünü kesme çabasını da, bir türlü göremedik.
Bunlar önceden görülemediği için sonuçta hesaplarımız tutmadı. Esad devrilemedi. Dış güçler, Esad’ı devirmek üzere Suriye’de, Esad muhalifi bir güç oluşturdu.
Bölgenin Suriye ve İran dışında Sünni olan Devletler bir an da Suriye’nin bir Şii rejimi tarafından yönetildiğini hatırlayıp, Suriye’ye karşı Sünni muhaliflere destek vermeye başladı. Bunun sonucunda El-Kaide uzantısı bir dinci terör örgütü olarak ortaya çıkan İŞİD, acımasız katliamlarla bölgeye hâkim oldu.
Bu kez de, İŞİD korkusu ile mücadele etmesi için bölge de PKK uzantısı PYD ve YPG gibi yeni grupların ortaya çıkartılmasına ve onlara İŞİD ile mücadele görevleri verilmesine yol açtı. Ne yazık ki, tüm bu gelişmelerde de ülkemiz devre dışı bırakılmaya başladı.
Bölgeyi uzaktan kontrol eden Rusya’nın bölgeye kalıcı olarak yerleşme planlarını da göremedik.
Yıllardır kuzey sınır komşumuz ve dostumuz olmanın dışında en önemli ticari ortaklarımızdan birisi olan Rusya’nın, sınır ihlali yapan bir uçağını düşürdük.
Böylece bir anda Rusya gibi güçlü bir devleti daha düşmanlarımız arasına katarken, kuzey komşumuz olan Rusya şimdi de Güneydoğu Bölgemizde tehlikeli bir komşumuz haline geliyordu. Artık sınırlarımızda hiçbir dostumuz kalmamıştı.
Bir zamanlar Esad’ı devirmek üzere Suriye’ye girip Öğle Namazını (Cuma) Şam’da kılarız derken, bölgede yapayalnız kalmış duruma düştük.
Artık İŞİD ve PKK dışında onun uzantısı durumunda olan PYD ile YDP örgütleri de ülkemiz açısından terör örgütü haline geldi
Ama asıl bizi endişelendirecek şey, bu örgütlerin hem Amerika, hem de Rusya tarafından destekleniyor olması yanında, müttefikimiz olan Amerika’nın da artık bu örgütlerle mücadele eden Türkiye’yi uyarır hale gelmesidir.
Böylece ülkemize karşı her türlü terör eylemini yapacak örgüt sayısı, PKK, PYD, DPY ve İŞİD ile birlikte dörde çıkmış bulunuyor.
Ama bence, ülkemiz adına bunlardan daha tehlikeli bir odak haline gelen Rusya’nın başında, ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir diktatörün bulunmasıdır.
Bence ülkemizde son aylarda yapılan terör eylemlerinin altında ki Rusya faktörü gözden kaçırılmamalıdır.
Rusya’nın bir uçağının Türk uçakları tarafından düşürülmesi sonrası Putin yaptığı açıklamalarda bir noktaya özellikle vurgu yapıyordu. Bu açıklamaların en dikkat çeken tehdidi, ”Biz uçak düşürmeyiz ama bunun cezası öylesine ağır olacak ki, yaptıklarına pişman olacaklar” Sözleri ilk duyduğum anda beni ürkütmüştü.
Çünkü kural tanımaz tavırları ile tanınan diktatörlerden birisi olan Putin’in bu sözleri, boşuna söylenmemişti.
Yakın geçmişte Kırım ve Ukrayna’nın başına gelenler unutulmamalıydı.
Nitekim ekonomik tedbirlerle dış ticaretimizi büyük çapta çökerten Rusya’nın, Sultanahmet de ki Alman turistlere yapılan saldırıda da parmağı olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır. Çünkü bu eylemle, Rus turistlerden sonra Alman turistlerin de Türkiye’ye gelişi engellenmişti.
Unutulmamalıdır ki, Diktatörler, büyük bir karizmatik güce sahip oldukları saplantısındadırlar. O nedenle de, kendilerine verilecek her zarar, onları çılgınlık yapmaya iter.
Bir köşe yazarı, içine düştüğümüz durumu köşesinde şu sözlerle çok güzel özetlemişti;
Rusya? Düşman.
İran? Düşman.
Irak? Düşman.
Mısır? Düşman.
ESAD? En azılı düşman.
İŞİD? Düşman.
PKK? Terör örgütü olarak zaten düşman.
PYD? Terör örgütünün ikiz kardeşi olarak düşman.
ABD? Düşman değil ama artık dost da değil.
Yazık ki, çevremizde derdimizi anlatacağımız dostumuz kalmadı.
Dün tüm komşularımızla iyi ilişkiler içerisinde bir ülkeyken, eğer Türkiye bugün tüm komşuları ile düşman haline gelmişse, bunun bir siyasi sorumlusu olacaktır, olmalıdır da..
Umarım, sonunda tüm bu sorunları uzlaşma ile çözebilecek siyasi anlayış ağır basar ve ülkemiz sonu karanlık bir savaşa sürüklenmez.
Şehit haberlerinin gelmediği bir hafta dileğiyle..