Anketler ve gerçekler.
Son zamanlarda yapılan açıklamalarla bu ülkenin yaşanan gerçekleri birbirini tutmuyor. Örneğin her aybaşında açıklanan aylık ve yıllık TÜİK verileri ile günlük yaşantımızda tanık olduğumuz fiyat artışları birbirini doğrulamıyor.
Anket firmalarının birbirini tutmayan, hatta birbirinin tam tersi olarak açıklanan verilerine nasıl inanacağız? Anket sonuçları ve siyasilerin yaptığı açıklamalar artık inandırıcılığını kaybetmeye başladı.
Özellikle de seçimler öncesi bu firmaların açıkladığı veriler ile siyasetin yönlendirildiği kuşkuları artıyor.
Bunun son örneğini Samsun’da yaşadık.
On gün kadar önce bir firmanın yaptığı anket sonuçları yerel basında günlerce yer aldı. Bu sonuçlar esas alınarak gelecek yıl yapılacak yerel seçimler için kamuoyu oluşturulmaya çalışıldı.
Bu ankette Türkiye’de ki Büyükşehir Belediye Başkanlarının başarı sıralaması yayınlanıyor ve Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı’nın alt sıralarda yer aldığı belirtilerek başarılı olmadığı mesajı veriliyordu.
Bu kez Cuma günü açıklanan bir başka anket firmasının verileri yerel basında yer aldı. Buna göre de, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı’nın ardından ikinci sırada yer alma başarısını gösteriyordu.
Bu anketlerin tümü de gerçeklerden uzak ve tamamen istekler doğrultusunda oluşturulduğu şüphesini doğuruyor. Daha doğru bir deyimle ne çıkması isteniyorsa, bunu doğrulayacak deneklerin seçilmesi ile bu anketler manipüle ediliyor.
Mesela, Eskişehir’i son on yılda bir Avrupa kenti yapan ve bu yılda Avrupa Kültür kenti ilan edilecek hale getiren Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı, son açıklanan ankette başarılı Büyükşehir Belediye Başkanları sıralamasının ilk sıralarında kendisine yer bulamıyordu.
Gördüklerimize ve birebir yaşadıklarımıza mı inanacağız? Yoksa bu çelişkili anketlere mi? Ülke gerçeklerini tanımakta elli yılı aşan yaşantımda böylesine anlaşılması güç şeyler görmedim, duymadım.
***********************
Sayıların dili ile Türkiye gerçekleri.
Amaç bu ülkede işlerin iyi gittiğine toplumu inandırmaksa, üzülerek söylemek gerekirse bunun bir süredir başarıldığını da görüyoruz.
Ama asıl üzülecek şey, toplumun büyük bir kısmının yaşamı zorlaştıran günlük sorunlarla boğuşmaktan etrafında ne olup bittiğini göremeyecek hale gelmesidir.
Toplumumuz da hak arama kültürü yerleşmediği için aşağıda vereceğim verilerde de görülecek acı gerçekler karşısında da suskun kalmaktadır.
Önceki hafta Milliyet Gazetesi ekonomi yazarı Güngör Uras, köşesinde çok önemli ve çarpıcı verilere yer verdi. Yazısında sayılarla toplumda ki ekonomik dengesizliği ve toplum katmanları arasında ki ekonomik uçurumun nasıl büyüdüğünü anlatıyordu.
Güngör Uras yazısında, Türk bankacılık sisteminden alınan sayısal verilere göre, bankalarda ki mevduat ve sahip olanların kişisel oranlarını veriyordu.
Buna göre;
2012 sonunda bankalarda parası olan hesap sahibi sayısı
53 milyon 457 bin kişidir.
1 milyon TL. ve üzeri hesabı olan kişi sayısı 52.153 olup, toplam hesap sahibinin % 0.001’ dir. (Binde bir). Bunların sahip oldukları para miktarı ise, 354 milyar (eski rakamlarla 354 trilyon) TL. dır.
Geri kalan 55.955.244 kişi, yani toplamın % 99.9 unun sahip oldukları para toplamı ise, sadece 50.1 Milyon TL.dır.
Bu verilerin alt bölümleri incelenirse toplumda ki ekonomik dengesizlik çok daha net görülebilecektir.
10.000 TL. nın altında ki hesap sahibi sayısı 50.997.427 olup, toplam hesap sahiplerinin % 95 ‘ini oluştururken, sahip oldukları para miktarı sadece 33.9 TL. dir.
10.000-50.000 TL. arası hesap sahibi sayısı 3.382.686 olup 85.2 Milyar TL.
50.000-250.000 TL. arası hesap sahibi sayısı 1.342.648 olup 149.5 Milyar TL.
250.000-1.000.000 TL. arası hesap sahibi sayısı 232.483 olup 114.2 Milyar TL.
1.000.000 TL. üzeri hesap sahibi sayısı ise, 52.153 olup 354.4 Milyar TL. dır.
Bu veriler açık ve seçik her şeyi anlatıyor. Toplumun % 95’ i toplam birikimin 10.000 TL. lik dilimine hükmederken, geri kalan % 5’ i 10.000 ile 1.000.000 TL. üzerinde ki birikime hükmediyor.
Bu verilerin ışığında bir de toplumumuzun gelir düzeyine bakarsak, bu çarpıklığı daha da perçinleyen verilerle karşılaşırız.
Geçen yıl Türkiye’de 35 olan dolar milyarderi sayısı bu yıl 44 e yükselmiş. Geçen yıl bu 35 kişinin ( Kurumun) sahip olduğu toplam servet 95 milyarken, bu yıl 44 kişi veya kuruluşun sahip olduğu servet 117. 85 milyar dolara yükselmiş.
Bunlara karşılık Türkiye’de her 100 aileden 17’ sinin geliri 600 liradan az. Her 100 aileden 14’ nün geliri 601 ile 800 lira arasındadır. Yani her 100 aileden 31’ i yoksuldur.
Her 100 aileden 72’ sinin de geliri 1200 liranın altındadır.
Tüm bu verilerin özeti, toplumun % 72’sinin yaşamını sürdürebilmenin ve ayakta kalabilmenin çabasında olduğu gerçeğidir.
Çevremizde ki insanların yaşam mücadelesini görenler için bu veriler hiç de şaşırtıcı değildir. Ama şaşırtıcı olan, bu verileri ve ülkenin insanlarının işsizlik ve açlık sınırında yaşam mücadelesini en iyi görmesi gereken siyasilerin çizdiği pembe tablolardır.
Geçtiğimiz haftanın son günlerinde açlık sınırı 1003 TL. olan bu ülkenin Çalışma Bakanı Sayın Faruk Çelik’in “800 liralık asgari ücretin iyi bir para olduğu” şeklinde ki açıklaması, en sakin insanı dahi isyan ettirecek türdendir.
Tüm bu verilerle çelişen bir başka anket sonucun da ise, toplumun % 50’ sinden fazlasının hayatından memnun olduğu söylenmektedir.
Bu veriler mi gerçeği yansıtıyor, yoksa en baştan itibaren söz ettiğim anketler mi? Yorumu sizlere bırakıyorum.
Ancak yaklaşan yerel seçimler öncesi daha da artarak devam edecek anket sonuçlarının, herkesin kafasını karıştıracağı kesin.
Umarım taleplere göre, daha doğrusu manipüle edilerek hazırlanacak anketlerle seçimlerin kaderi belirlenmez.
Çünkü neyin doğru, neyin yanlış olduğunun birbirine karıştığı bir dönemden geçiyoruz.
Her şeye rağmen, umutları yeşertecek gelişmeleri görebilmek dileğiyle iyi haftalar..