Bilindiği gibi ülkemizde 24 Kasım, “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaktadır. Bir ülkenin geleceğini aydınlık ve yeniliğe açık kılan, çocuklarının eğitim düzeyine bağlıdır.
O nedenle, bu hafta ki köşe yazımı eğitim konusuna ayırmayı uygun gördüm.
Dünden bugüne,ülkemizde her değişen iktidarla, hatta aynı iktidarın değişen Millieğitim Bakanlarının keyfine ve ideolojik görüşüne göre değişen eğitim politikaları uygulanıyor.
Böylesine plansız programsız ve sık sık değiştirilen eğitim politikaları ile geleceğimizi teslim edeceğimiz çocuklarımızın kafasını karıştırmakla kalmıyor, çocuklarımızın arasında bilgi farklılıkları oluşmasına da ortam sağlıyoruz.
Ülke olarak sanayi devrimini kaçırdıktan sonra hiç olmazsa bilişim çağını yakalamaya çalıştığımız bir dönemden geçiyoruz. Ne var ki, bu konuda da gerekli alt yapıyı dahi tüm ülke geneline yayamadığımız için eğitimde bu tür uygulamaları da yaygınlaştıramıyoruz.
Ülke olarak asıl sorunumuz, Mustafa Kemal Atatürk’ün başlattığı devrimleri tam yerleştiremeden aramızdan erken ayrılmış olmasıdır.
O’ndan sonra ülkemizi yöneten siyasetçilerin, ülkemizin gerçekleri doğrultusunda ilerlemesi yönünde değil de, seçim kazanma hırslarının öne çıkması sonucu, eğitim alanında daverilen tavizler sonrası eğitimde yozlaşma giderek artmıştır.
Bilişim teknolojisine ulaşma imkânı olan ailelerin henüz okula gitmeyen çocukları dahi telefon ve bilgisayar kullanabilir hale gelmiştir. Bunun yanında gerek ekonominin çöküşü nedeniyle artan yoksullaşma ve gerekse internetin henüz kırsala ulaştırılamaması sonucu milyonlarca çocuğumuz bu şansa ulaşamamaktadır.
************************************
DÜNYA, YENİ EĞİTİM MODELLERİ ARAYIŞINDA;
New York Times’da yayımlanan ve önemli tartışmalara sebep olan bir makalenin, zekâ ve teknoloji kullanımı arasındaki ilişkiye darbe vurması ile ileri teknoloji kullanılarak yapılan eğitim modelleri sorgulanmaya başlamıştır.
Nitekim Amerika’da ki bilişim ve internet dünyasının yaratıcısı insanlar dahi, son zamanlarda çocuklarını artıkbilişim ve internet teknolojisi ile eğitim yapılmayan okullara göndermeye başlamıştır.
Bu haberin ve haberde anlatılan uygulamalarıngerçek olup olmadığını, uzun yıllardır bilgisayar mühendisi olarak Amerika’da ki büyük bir yazılım firmasında görev yapan oğluma da sordum.
Aldığım cevap,“Konu biraz abartılmış olsa da, Amerika’da ki birçok eyalette bu tür çok sayıda okul bulunuyor. Penisula Silikon Vadisine yakın olduğu için o tarz insanlar tarafından tercih ediliyor. Montessori Okul sistemi de buna benzer bir eğitim vermektedir.”oldu.
Şimdi sizlerle medyaya da yansımış bu haberin özetini paylaşıyorum;
Bu haberde konu edilen okul öyle sıradan bir okul değil. Bu okul, Dünyanın ultra zengin insanlarının ve E-Bay, Google, Apple, Yahoo ve Hewlett-Packard gibi teknoloji devlerinin çocuklarını okuttuğu "Waldorf School Of The Peninsula" okuludur.
Okulu ilginç kılan ve zenginlerin ilgi göstermesine sebep olan tek bir özelliği var oda, "eski usul eğitim". Yani bu okulda bilgisayar, dizüstütablet gibi hiçbir teknolojik alet bulunmuyor. Akıllı tahtalar yerine eski kara tahtalar, tebeşirler,kâğıt kalem gibi tamamen çocuğun tüm becerilerini ortaya koyacak eski malzemeler kullanılıyor.
Ayrıca örgü ve dikiş iğneleri ve bazen de çamurla aktivitelerin yapıldığı ve tamamen çocuğun el becerilerini geliştiren birçok ders var. Bunun dışında bolca oyun odaklı öğrenme ve hikâye anlatma programları var.
Bu eski usul eğitim, çocuğun el becerisinden zekâ gelişimine kadar her şekilde gelişimine katkı sağlıyor...
Bu nedenlerle, dünyanın en akıllı telefonlarını ve bilgisayarlarını üreten insanların, kendi çocuklarını teknolojiden uzak tutmalarının sebebini sanırım kolayca anlayabiliriz.
Teknolojik her cihaz, çocuklar dazekâ tembelliğine yol açıyor. Teknolojiyle uzun süre ilgili olan çocukların radyasyona maruz kalmalarının yanı sıra, obeziteye yatkın oldukları ve daha saldırgan bir ruh hali içinde bulundukları, çocuklar üzerinde yapılan araştırmaların sonucunda ortaya konmaktadır.
Günümüz çocukları teknolojinin içine doğuyor.
Ne yazık ki, ailelerin bilinçsizliği çocuklarının geleceğini risk altına sokmaktadır.
Çocukların, okullar dâhil tüm yaşamını akıllı telefon ve bilgisayarlarla geçirmesi,çocuğun zekâsını geliştirmeyeceği gibi el becerilerini ortaya koyabileceği her türlü etkinlikten alıkoyarak, gün geçtikçe beden ve beyin tembeli olankolaycı bireyler haline getirmektedir.
Bu konuda bir Google’ın üst düzey iletişim bölümü çalışanı olan Alan Eagle, New York Times’a yaptığı açıklamada “App uygulamasının, ya da iPad’in, çocuklara okumayı ya da matematiği daha iyi öğreteceği fikri çok komik!” diyor.
Waldorf eğitim sistemine göre, problem çözme ve matematik zekâsı, örgü örmek, makas ya da bıçak kullanmak gibi ufak el becerileriyle gelişiyor. El becerileri ve atlama, zıplama, tırmanma gibi hareket becerileri, 7 yaşından sonra zekâya dönüşüyor.
Yine Alan Eagle’a göre, teknolojiyi kullanmayı öğrenmek, dişleri fırçalamayı öğrenmek kadar kolaydır. “Google’da ve diğer her yerde teknolojiyi, zekâsı en düşük insanın bile rahatlıkla kullanabileceği kadar basit hale getiriyoruz.O nedenle, çocuklarımızın büyüdüğünde teknolojiyi kullanmayı becerememeleri gibi bir şey söz konusu bile olamaz.” Diyor.
Evet, gözüken o ki, dünya da eğitim alanında çocukların eğitiminde yeni arayışlar içine girmiştir.
******************************
Eğitim alanında dünyanın en tutarlı politikalarının yıllardır uygulandığı ülkeler, Kuzey Ülkeleri olarak tanımlanan İsveç, Finlandiya, İzlanda ve Norveç’tir.
Özellikle Finlandiya’nın öncü olduğu bu sistem, “Refah toplumu yaratma” merkezlidir. İlköğretime başlama yaşı 7, ilköğretimde zorunlu eğitim süresi 9 yıldır.
Bu ülkelerde ki ilköğretim döneminde eğitim ezbere değil, çocukların el becerilerini geliştirerek zekâ düzeylerini artırmaya yöneliktir.
Dokuz yıllık zorunlu İlköğretimde, öğrenciler ana dil, sağlık, ahlak, sosyal bilimler, matematik, fizik, kimya, biyoloji, coğrafya, tarih, beden eğitimi, müzik, görsel sanatlar, el sanatları, ev ekonomisi ve rehberlik alanında dersler görürler.
Ülkemizde de 1970 öncesi yıllarda, ilkokul ve ortaokul ki ders programları Kuzey Ülkelerin dokuz yıllık zorunlu eğitim modeline benziyordu.
Yukarı da özetlediğim ve Amerika’nın bazı eyaletlerinde kullanılmaya başlayan Waldorf Eğitim Modeli, sanırım hepimize Köy Enstitülerinde ki eğitim modelini hatırlatmıştır.
Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün en önde gelen çabası, okuryazar oranı % 5’ ler de olan halkının eğitim seviyesini yükseltmek olmuştur.
Neredeyse tüm Anadolu'nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği de göz önüne alınarak kurulan Köy Enstitülerindekitaba, deftere dayalı öğretim yerine, “İş için, iş içinde eğitim ilkesi” Tatbik ediliyordu.
Her Köy Enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı.Derslerin % 50'lik bölümü temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi.
Bu okullarda yetiştirilen öğretmeler, kendi köylerine öğretmen olarak atanıyor ve bu öğretmenler gittikleri köylerinde hem öğrencilerine örgün eğitim yanında el becerileri de kazandırıyorlar, hem de köy halkına modern tarım, sağlık ve sanat konularında ışık oluyorlardı.
O günlerin yaratıcı eğitim modelini yaşamış olan ülkemizde, bugün köy okullarının çoğu kapatılmış ve bu okulların öğrencileri başka yerlere taşınarak eğitim verilmektedir.
Bu taşımalı eğitim modelinin öğrencilere verdiği zararlar bir yana,asıl kötülük köylüye ışık olan öğretmenlerin köylerden uzaklaştırılması ile köy halkının siyasete alet edilmiş imamlara mahkûm edilmiş olmasıdır.
SONUÇ;
1970’ li yıllardan sonra okullarda uygulamaya sokulan test çözme sistemi ile çocuklarımızın düşünme, problem çözme ve sorgulama yetilerinin yerini, ezberci bir eğitimin alması ile bugünkü kalitesiz eğitim sistemi yaratıldı.
Üzülerek izliyoruz ki, günümüzde biat terbiye ve kültürü ile öğrenci yetiştiren eğitim modelleri yaygınlaştırılıyor.
Ne yazık ki, günümüz Türkiye’ sinde çocuklarımızın sorgulamayı öğrenerek yetişmesi istenmediği için, liselerde ki sosyoloji ve felsefe dersleri kaldırılmıştır.
Ülkemizin geleceği adına, böylesine önemli bir soruna öğretmenler haftası nedeniyle bir başka pencere açmak istedim. Umarım bu konu ülkemizi yönetenlerin de dikkatini çeker.
Kendilerini mesleğine ve çocuklarımızın eğitimine adamış saygıdeğer tüm öğretmenlerimizi yürekten kutluyor ve öğrencileri ile buluşmak üzere atama bekleyen genç öğretmenlerimizin de bir an önce atamalarının yapılmasını diliyorum.
Başta beni yetiştiren öğretmenlerim olmak üzere, aramızdan ayrılmış tüm öğretmenleri rahmetle ve saygı ile anıyorum.
Güzel bir hafta dileğiyle.