Bugüne kadar hemen her yazımda, Türkiye’nin zor ve çok sorunlu bir dönemden geçmekte olduğunun altını çiziyorum. Ama bugün, her zamankinden daha da ağır sorunlarla karşı karşıyayız.
Bir hafta ara ile birbirine uzak iki ilimiz de patlatılan bombalarla 60 civarında polis, asker ve sivil vatandaşımızın şehit edilmesi ile 200 e yakın vatandaşımızın yaralanması, toplumda oluşan endişeleri her geçen gün daha da artırmaya başlamıştır..
1. Dünya Savaşı’nda mağlup olarak İmparatorluğun sahip olduğu toprakların tamamına yakınını kaybettikten sonra bu ulus Mustafa Kemal Paşa önderliğinde yarattığı Kurtuluş Savaşı Zaferi mucizesi ile son vatan toprağı Anadolu’yu işgal güçlerinden temizlemiş ve üzerinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuranlar, bu yeni devletin dış politikasını da, “Yurtta sulh, cihanda sulh” Olarak belirlemiştir.
Türkiye bu ilke doğrultusun da, çevresinde ki tüm komşu devletlerle dostluk ilişkileri içerisinde olmuş ve en büyük ticaretini de komşu ülkelerle yapar hale gelmiştir.
Ne var ki bu ilkemiz, Amerika’nın zengin petrol yataklarının bulunduğu bölgemizde ki çıkarlarını sağlama almak için başlattığı BOP Projesi’nin ( Büyük Ortadoğu Projesi) Asbaşkanlığı görevini ülkemize vermesi ile son buldu.
Petrol üreten Ortadoğu ülkelerinin ulusal çıkarlarını koruma yönünde tavır sergileyen liderleri birer birer devrildi. Bu ülkeler iç savaşlara mahkûm edildi. Milyonlara varan masum insanlar can verdi.
Çıkan iç savaşta kardeşin kardeşi vurduğu Irak’ta Halk, heykelini yerlerde sürüklediği Saddam’ı arar hale geldi.
Libya, Mısır ve Suriye’ de aynı senaryo oynandı. Ama Esat’ın dirençli çıkması ve İran ile Rusya’yı yanına alması ile durum Esat lehine gelişti.
En uzun sınıra sahip olduğumuz ve ticari çıkarlarımız olan Suriye’nin bütünlüğüne en çok destek vermesi gereken ülkeyken, Suriye Lideri Esat’ı devirmeye yönelik operasyonların en hararetli destekçisi olduk. Esat karşıtı muhalif güçlere eğitim verdik.
Bu arada işe İran’ın da girmesi ile Suriye iç savaşı, mezhep çatışmasını da körüklemeye başladı. Bilindiği gibi mezhep çatışmaları İslam ülkelerinin en korkulu rüyasıdır.
Bu nedenle Suriye’de ki mezhep çatışmaları ülkemiz içinde büyük bir tehlike oluşturmaya başlamıştır.
Çünkü iç savaş ile devlet otoritesinin kalmadığı Suriye sınırımıza değişik terör örgütleri yerleşti. Şimdi biz burada güvenli bir koridor oluşturmak için Suriye içlerine kadar asker sokmak zorunda kaldık.
Oysa başında kim olursa olsun, karşımızda bir Suriye Devleti vardı. Böyle bir Suriye bizim için bir tehlike oluşturmuyordu.
Artık karşımızda, PKK dışında İŞİD, PYD ve DEAŞ gibi eli kanlı terör örgütleri de var. Çoğu kez bunlar birbirlerinin taşeronluğunu da yaparak, ülkemizde terör eylemleriyle masum insanlarımızı katlediyorlar.
Bu ara da her iktidar döneminde kollanıp beslenerek sonunda devleti ele geçirmeye kalkışan FETÖ Örgütünün yarattığı tehlike de bir başka sorun.
Ülkemiz böylesine sıkıntılı günlerden geçerken, iktidarda olan siyasi irade, MHP’ nin de desteği ve Anayasa değişikliği ile ülkemizde ki parlamenter yönetim sistemini değiştirerek “Başkanlık Sistemine” Geçmeye çalışıyor.
Basının büyük bir kısmı siyasi iradenin yayın organı haline gelirken, diğerlerinin çok azı siyasi iradeye karşı çıkıyor. Ama bunlar dahi, muhalefeti de eleştirmekten geri kalmıyor.
Basın da bölünmüş ve adeta birbirlerinin düşman haline gelmiş bulunuyor.
Televizyon kanallarında ki tartışma programlarında ki bazı konuşmacıların üslubu dahi insanı ürkütüyor.
Oysa ülkemiz üzerinde oynanmaya çalışılan oyunu bozmak için birlik ve beraberlik içerisinde olmamız gereken günlerden geçiyoruz.
Bu noktada en büyük görev, başta iktidar partisi olmak üzere tüm siyasi partilere düşmektedir.
Yapılacak ilk iş, ülkemizde ciddi bölünmelere yol açacağı şimdiden belli olan “Anayasa Değişikliği” Taslağının bölgemizde ki karmaşanın sona ermesine kadar ertelenmelidir.
Çünkü gün, yeni ayrışma ve inatlaşmalara zemin yaratacak girişimlerden kaçınma günüdür.
Şartlar uygun hale gelince, tüm partilerin uzlaşarak birlikte hazırlayacakları bir Anayasa Taslağı ile gerekli değişiklikler yapılmalıdır. Ama bugün, onun günü değildir.
Çünkü bölgemizde bütün sömürgeci devletlerin hesabının olduğu ve bu ülkelerin ajanlarının ülkemizde de cirit attığı günlerden geçiyoruz..
İşte böyle bir ortamda, ülkemizi daha iyi yönetmek için oy alan tüm siyasetçilerin birinci görevi, ülkemizi bu sıkıntılı ortamdan düzlüğe çıkartmak olmalıdır.
Bu konuda siyasi çıkarları uğruna bu tehlikeyi gidermek çabasına girmeyenler, ülkemizin bundan sonra yaşayacağı her türlü olumsuzluğun sorumlusu olacaktır.
Ne yazık ki, bu hafta ki yazımı da Kayseri’de ki canlı bomba eyleminde yaşamlarını kaybeden Mehmetçiklerimizle ve sivil vatandaşlarımıza rahmet, yaralılarımıza acil şifalar ve ailelerine sabırların en büyüğünü dileyerek sonlandırıyorum.
Ülkemizde ve bölgemizde barış rüzgarlarının estiği günleri yaşamak üzere, iyi haftalar.. 17.12.2016
Not: Bu haftadan itibaren yazımın altında aşağıda ki spotu sizlerle paylaşacağım.
SAMSUNLU UNUTMA!
YENİ YILDA HAVAALANIMIZ ÜÇ AY ONARIM İÇİN KAPATILACAK. NEDEN BAŞKA ÇÖZÜMLER ARANARAK KAPATMADAN ONARILMIYOR. SOR VE SORGULA..