Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için kendi ürettiklerini kullanmak ve bunu özendirmek çok önemlidir.
Çünkü yerli üretim, ülkelerin kalkınması için lokomotif görevi yapar.
Çünkü yerli üretim dışarıdan mal alımının azaltılması demektir.
Çünkü dışarıdan mal alımının azalması, ülkenin zenginleşmesi ve kalkınması demektir.
Yerli üretimin azalması ise, dışarıdan alınan malların sayısal artışı sonucu döviz kaybı demektir. Bunun karşılığı da ülkenin hızla yoksullaşmasıdır.
Özet olarak söylemek gerekirse, üretmek milli olmak demektir. Üretmeden milli olmaktan söz etmek mümkün değildir. Bunun en güzel örnekleri Cumhuriyetin ilanından sonra ki dönemde yaşanmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflayarak çökmesinin altında yatan en önemli nedenlerden biriside, üreten değil tüketen bir toplum haline gelmiş olmasıdır.
Osmanlı döneminde ülkenin un ihtiyacını karşılayan ufak çaplı un değirmenleri ve halkın kendi ihtiyacını karşıladığı dokuma tezgâhları dışında herhangi bir sanayi kuruluşundan söz etmek mümkün değildir.
Bu durum, üretmeyen Osmanlı Devleti’nin zamanla borçlanıp ekonomik güç kaybetmesine ve giderek çöküşüne neden olmuştur.
İyice zayıf düştüğü son döneminde girmek zorunda kaldığı 1.Dünya savaşından da yenik çıkarak dağılan Osmanlı İmparatorluğu’ndan geriye kalan son vatan toprağı Anadolu da işgal edilmişti.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve dava arkadaşlarının işgal altında ki Anadolu’yu işgalden kurtarmak üzere başlattıkları Kurtuluş Savaşını kazanarak kurdukları yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sanayiden yoksun, toplu iğneyi dahi dışarıdan almak zorunda kalarak borç batağına batmış bir ülke devir almıştır.
Kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hedefi, en kısa sürede çağdaş dünya ülkeleri seviyesine ulaşmaktır. Bunun için başlatılan hızlı kalkınma hamlesi, yerli üretimin ne kadar önemli olduğunu göstermiştir.
Her alanda başlatılan hızlı sanayileşme hamlesinde öncelik, halkın temel gıda ve ihtiyaç maddelerinin üretimine verilmiştir.
Nitekim tarımın geliştirilmesine verilen önem sonrası birbiri ardına kurulan Sümerbank Beykoz ayakkabı, bez, basma, kumaş fabrikaları gibi temel giyim eşyaları, şeker fabrikaları ile temel gıda maddeleri, çimento, kiremit, kâğıt fabrikaları, demir çelik üretim tesisleri, elektrik santralleri, kömür işletmeleri, Şakir Zümre Soba Fabrikaları gibihalkın önemli tüketim maddeleri karşılanmaya başlamıştır.
Bunların tamamı, hatta daha da fazlası Cumhuriyetin ilanından sonra geçen 15 yıl gibi çok kısa sürede yapılmış vebüyük bir kalkınma dönemine imza atılmıştır.
Büyük Önder’in talimatları doğrultusunda o dönemlerin en önemli etkinliklerinden biriside, okullarda çocuklarımızdan başlayarak yerli malı kullanımını teşvik etmek amacıyla,“Yerli malı Türk’ün malı, herkes onu kullanmalı” tanıtımlarıyla, “Yerli Malı Haftaları” düzenlenmiştir.
Bizim bir önceki kuşağın yaşadığı 1. Dünya Savaşı sonrası yoksulluk döneminden sonra bu kez de bizim kuşak, 2. Dünya Savaşı’na girme olasılığının yarattığı aşırı tasarruf ve bu savaşın tüm dünyaya yaşattığı yoksulluk döneminden etkilenmiştir.
Biraz da yaşanan bu sıkıntıların etkisi ile bizim ve bizden önceki kuşağın yerli malın ve üretimin değerini çok daha iyi bildiğini kabul etmek lazımdır.
Yerli üretimin değeri ve tasarruf yapmanın önemi 1980’li yıllardan sonra giderek önemini yitirmiş ve son yirmi yılda ise, temel gıda ve diğer tüketim maddelerinin üretimi adeta zorlaştırılırken, hemen herşey dış ülkelerden dışalım (İthalat) yolu ile karşılanmaya başlamıştır.
İş öylesine rayından çıkmıştır ki, 20 yıl öncesine kadar “Kendisine yetebilen” yedi ülkeden birisi olarak gösterilen ve çiftçimizin ürettiği buğdayların TMO’ nun silolarına sığmadığı ülkemiz, bugün en temel gıda maddemiz olan buğdayda dahi dışa bağımlı hale gelmiştir.
- Ovalarla ve meralarla dolu bu ülkenin, buğdayı, arpayı, büyük ve küçük baş hayvanı dışarıdan almak zorunda kalışının,
- 20-25 yıl önce tüketilen ilacın 0’ unu kendimiz üretirken şu anda neredeyse tüm ilacı dışardan almak zorunda kalışımızın,
- Cumhuriyetin ilk döneminde zor şartlarda yapılmış tüm fabrikalar satılırken, ciddi hiçbir fabrikanın kurulmamış olmasının,
- Doğayı ve canlı yaşamını yok edeceği bilinen kirli yatırımların en verimli ovalarımıza yapılmasına göz yumulmasının, hatta teşvik edilmesinin, mantıklı hiçbir açıklaması olabilir mi?
Üzülerek söylemek gerekirse, 1980 sonrası ekonomik özgürlüğümüzün giderek kaybolması ile başlayan dış baskılar sonucu, üreten değil tüketen toplum haline getirildik.
Artık dünyanın peşinden koştuğu Türk tütünü yok. Fındık pazarı İtalyan firmasının kontrolüne girmiş. Şeker pancarı ekimi sınırlanmış ve şeker piyasası Amerikalı Cagrill Firmasının şeker kamışından ürettiği tartışmalı şekere terk edilmiş. Sağlığımız, fiyat alamadığı için ilaçlarını vermeyen yabancı ilaç tekellerinin insafına mahkûm edilmiş.
Söyler misiniz? Bu yapısıyla ülkemizin yerli ve milli olduğundan nasıl söz edilir?
Ne yazık ki ülkemizin yerli ve milli olma iddiası, son yıllarda artık bir hayal haline gelmiştir.
Yerli ve milli olabilmenin şartlarının yeniden oluşturulacağı dönemlerin özlemi ve umudu ile güzel bir hafta diliyorum.