Bu ülkenin bir insanı olarak bir ülkenin gelişmesi ve büyümesi için en önemli faktörün, üretiminin artarak tüketiminden fazla olması gerektiğine inanıyorum.
Ancak son yıllarda ki gidişe bakıldığında, ülkemiz için yararlı olacak katma değer üreten, istihdamı artıran ve ihracata yönelik ciddi yatırımların olmadığını görüyoruz.
Ülke olarak ithalatımız sürekli olarak ihracatımızın önünde gidiyor. İthal edilen kalemlere baktığımızda ise, çoğunun iç tüketime yönelik üretilenlerde kullanılanlara ait olduğunu görüyoruz. Bunun anlamı, ithal ettiklerimizin de tüketimi artırdığı gerçeğidir.
Fakat beni asıl üzen ve endişelendiren, tarımda ki gerilemedir. Türkiye için sanayide ki gelişme tabii ki çok önemlidir. Ama kabul etmek zorunda olduğumuz bir başka gerçek, Türkiye’nin bir tarım ülkesi olduğudur.
Olaya dünya ölçeğinde baktığımızda da, tüm dünyanın küresel ısınma nedeniyle tarıma çok daha fazla önem verdiğini görürüz.
Çünkü küresel ısınma, tüm dünya için önümüzde ki 50 yılın dikkat edilmesi gereken en önemli yaşamsal tehlikesidir.
Ne var ki, bundan 10-15 yıl öncesine kadar Türkiye, ülkesinin gıda ihtiyacını kendi üretimi ile karşılayan birkaç ülkeden birisiyken, bugün buğday başta olmak üzere insanların ve hayvanların ihtiyacı olan çok sayıda tarım ürününü ithal etmek zorunda kalan bir ülke konumuna düşmüştür.
İşin daha da üzücü yanı, ihraç ederek önemli döviz girdisi sağladığımız, fındık, tütün, şekerpancarı gibi ürünlerin ekimine dış güçlerin baskısı ile sınırlama getirilmiş olmasıdır.
Tütünde uluslararası sigara tekellerinin oyunu ile dünya çapındaki tütünümüzü yok ettik.
Bu konuda daha önce de çok sayıda yazı yazdım. Türkiye Dünya da küresel ısınmada en son etkilenecek ülkelerinden birisiyken, yanlış tarım politikaları bizi de riskli ülkeler arasına sokmuştur.
Dün, üretilen buğdayları silolar almadığı için açık alanlarda brandalar altında korumak zorunda kalan ve zaman zaman da ciddi boyutta buğday ihraç eden bir ülkeydik.
Ancak son yıllarda üretim ve fiyat politikalarında yapılan bazı yanlışlar, köylümüzü toprağından kopartmış ve köylerin gençleri köylerini terk etmiştir.
Bu yanlışlar;
- Tütün, fındık, şeker pancarı gibi bazı tarım ürünlerine sınırlamalar getirilirken ve buğday, şeker, mısır, arpa gibi çok önemli ürünlerin daha ucuza geliyor diye ithal edilmesi, bu ürünleri üreten köylüyü tarlasından kopartmıştır.
- Neden yapılmıştır? Bu paraları kim, neden vermiştir? Anlaşılmaz bir şekilde köylüye tarım yapmaması karşılığı dönüm başı önemli miktarlarda para verilerek köylümüz, adeta tembelliğe teşvik edilmiştir.
- Elektrik ihtiyacını karşılamak üzere neredeyse Türkiye’nin her tarafında ki akarsular üzerinde yapılmasına izin verilen hidroelektrik ( HES) Santrallerinin, tarım alanlarını susuz bırakması da tarımı olumsuz etkilemiştir.
- Türkiye’nin en verimli tarım alanlarına doğal gaz ve kömürle çalışan termik santrallerin yapımına izin verilmesi, gelecek kuşakların hakları da yok edecektir.
Tüm bu yanlışlar tarım üretimini önemli ölçüde azaltırken, işsizler ordusuna da hiç hesapta olmayan çok sayıda tarım işsizi eklenmiştir.
Neyse ki, son günlerde Hükümet hatayı görmüş ve önemli kararları uygulamaya koymuştur. Bu kapsam da tarım yapacak gençleri teşvik etmek üzere önemli miktarlarda karşılıksız parasal destek verilmeye başlamıştır.
Bu uygulama, köylerini terk eden gençlerin ve yeni mezun çok sayıda ziraat mühendisinin tarım üretimine yönelmesi için umut olmuştur..
Bu desteğin, bütün TV kanallarında kamu spotu olarak çok sık yayınlanmasının yararlı olacağını düşünüyorum.
Bu arada Cuma günü yatırımcılarla yapılan bir toplantı da konuşan Başbakan Sayın Binali Yıldırım’ın, “Sanayiye tamam ama bir tarım ülkesi olan Türkiye’de tarımın teşvik edileceğini” Söylemesi, yanlıştan dönüleceği yönünde ki umutları artırmıştır.
Tarımda ki yanlışların bir benzeri de hayvancılıkta yapılmış ve Türkiye bugün halkının kırmızı et ihtiyacını dış ülkelerden ithal etmek durumuna düşmüştür.
Hayvancılık konusunu geniş boyutları ile paylaşmayı gelecek hafta ki yazıma bırakarak, tüm okurlarıma güzel bir hafta diliyorum.