Türk Toplumu olarak anlaşılmaz bir yabancı marka merakımız olduğu bilinen bir gerçek. Bu alışkanlık, hiç şey üretmeyen ve her şeyi dış ülkelerden alan Cumhuriyet öncesi dönemden gelen bir güvensizliktir.
Bu nedenle Cumhuriyet dönemi ile birlikte hızlı bir kalkınma sürecine giren Türkiye Cumhuriyeti Devletini o dönemlerde yönetenler, bu yanlışı düzeltmek ve ulusunun kendi malına güvenini kazandırmak içinokullarda“Yerli mallar Haftası”düzenlemeleri ile yerli malların tanıtımının yapılmasını sağlamışlardır.
Cumhuriyet Döneminin bu ilk yıllarında ki yerli mala güveni artırma çabaları, ne yazık ki sonraki yıllarda yavaş yavaş terkedilmiştir.
Üzülerek söylemek gerekirse, bu yabancı tutkusu sonunda sporumuza da bulaştı. Seyir zevki adına alınan yabancı oyunculara ödenen paralar, büyük bir döviz kaybına da yol açmaktadır.
Önce futbolda başlayan yabancı sporcu transfer etme çılgınlığı, daha sonra basketbol ve amatör spor dallarından oluşan atletizme de bulaştı.
Nüfusunun %25 i devlet yardımı ile yaşamını sürdürebilen, işsiz sayısı%11 (Kayıtlı olan), dış borcu tüm Cumhuriyet dönemlerin dış borcunun iki katına ulaşmış bir ülkenin, her yıl yüzlerce yabancı sporcuya milyonca dövizi harcaması, buülkenin fakir halkıyla dalga geçmektir.
Futbolda ülke olarak giderek Dünya sıralamalarında düşüş kaydederken, kulüplerde yabancı sporcu getirme yarışı ve çılgınlığı bütün hızı ile devam ediyor.
Üç büyükler arasında ki yarış sonucu bu kulüpleri yönetenler, biraz da kendi reklamları adına başta Avrupa ülkelerinden olmak üzere, Brezilya ve Afrika kökenli futbolcuları milyonlarca döviz ödeyerek getiriyorlar.
Bu oyuncuların çoğu, yaşı 35’ e dayanmış olanlardan veya uzun sakatlıklar sonrası Avrupa takımlarının gözden çıkarttığı oyunculardan oluşuyor.
Önce 2-3 oyuncu ile başlayan bu yabancı oyuncu oynatabilme kotaları, üç büyük kulübün baskıları sonucu 14 oyuncuya kadar çıkartıldı.
Çok büyük harcamalara rağmen üç büyüklerin Avrupa kupalarından daha ilk turlarda elenmesi de (Son iki yıldır BJK’ IN Avrupa’ da başarılı olması hariç), bu kadar büyük harcamaların Süper lig başarısı ile sınırlı olduğunu göstermektedir.
Üç büyüklerin ilk onbirinde, ancak 2 veya üç Türk oyuncunun yer bulabilmesi bir spor sever olarak beni futboldan soğutmaya başladı.
Öncelikle Samsunspor dışında hiçbir büyük takıma bırakın tutmayı, sempatimin dahi kalmadığını belirtmek isterim.
Galatasaray’da Serdar Aziz’den, Fenerbahçe’de aynı anda 2 veya 3 ü yer alabilen Mehmet Topuz, Alper, Hasan Ali ve Ozan’dan, Beşiktaş’ta Cenk, Caner ve Oğuzhan’dan başka ilk onbirlerinde oynayan Türk oyuncu var mı?
Bu takımlardan birisinin taraftarı olsam, yabancılardan oluşan bir takıma nasıl benim takımım diyebilirim?
İşin bir de milli takım tarafı var ki, asıl sorunda orada ortaya çıkıyor. Ülkemizin dünya sıralamalarında ön sıralara çıktığı yıllardan sonra takımlarında yer bulamayan oyunculardan kurulu milli takımdan başarı bekliyor ve kaybedince de BJK’ lısı da, G.S’ lısı da, F.B’ lisi hep birlikte üzülüyoruz.
Üç büyüklerin gönlünü yapacağım diye bocalayan, hakem hata yapınca hırpalanan, siyasete bulaşmış Demirören Başkanlığında ki Türkiye Futbol Federasyonu tarafsız futbol dünyasının gözünde iflas etmiştir. Federasyonun bu yapısı ve anlayışı ile Türk Futbolu bir adım öteye geçemez.
Siyasi iradeye ve üç büyük kulübe mesafeli olmayı becerecek bir Federasyon yapısı en kısa zamanda oluşturulmalıdır.
Bu yanlış yapıya üç büyüklerin taraftarları da bu karşı çıkmalıdır. Çünkü bu yapıda ki bir takım, taraftarını mutlu edemez.
Takımlarının yabancı futbolcularla doldurulmasından mutlu olmanın amacıeğer iyi futbol seyretmekse, TRT SPOR’ da yorum yapan Cem Dizdar’ın da dediği gibi, gün boyu dünyanın en önemli liglerinin maçlarının yayınlandığı TV kanallarını izleyebilirler.
ÇIKIŞ YOLU;
- Artık BAL Liglerinde dahi yabancı oyuncular yer almaya başlamıştır. Bu kepazeliğe son verilmeli ve en fazla iki yabancı oyuncu sınırı getirilmelidir.
- Alt yapıdan ilk onbirlerde en az iki oyuncu oynatma zorunluluğu getirilmelidir.
- Eğer getirilecekse yabancı hocalar, alt yapıların başına getirilmelidir.
Yabancı sporcu hastalığı amatörlüğe de bulaştırıldı. Atletizm Federasyonu dünya ve Avrupa şampiyonlarında altın madalya aldık diyebilmek için başarılı yabancı sporcuları Türk vatandaşı yapıp milli forma ile yarışmalara sokmaya başladılar.
Utanmadan Afrika kökenli zenci sporcuları yarıştırıp altın madalya aldık diye kendi reklamlarını yapıyorlar.
Bir Türk vatandaşı olarak bu kepazeliği kabullenemiyorum. Bu şampiyonluklar ve madalyalar benim için hiçbir şey ifade etmiyor.
Görülen o ki, işimiz benim deçok eleştirdiğim KHK’ lara kaldı. UmarımSayın Cumhurbaşkanı,bir KHK da bu yabancı atlet ve futbolcular için çıkartır.
Her zaman ve her konuda özümüze dönmekten yana olan bir kişi olarak çok sevdiğim futboldan da soğumaya başladım.
Tribünlerin eskisi kadar dolmamasının bir nedeni de bu yabancı sporcular olabilir mi diye de düşünüyorum.
Umarım Türk sporunu istenilen seviyeye çıkartacak bir spor anlayışının yerleşmesi ile sporun bir seyir zevki olmasının keyfini çıkartırız.