Askerlik, şehitlik ve gazilik kavramları tarih ve kültür açısından iç içe geçmiş kavramlardır. Kalırsam “gazi”, ölürsem “şehit” düsturu ile gidilir askere. Ana kucağında başlayan yiğitlik yolculuğu baba ocağından peygamber ocağına ulaşır. Gözler yaşlı olsa yürekler gururla dolar.
Asker sözcüğü Türkçeye Latincedeki exercitus sözcüğünden gelmiştir. Eski Türkçede askerlikle ilgili er, sü, çeri ve ordu sözcüklerinin kullanıldığı görülmektedir. Türk Ordusu’nun M.Ö. 28 Haziran 209 tarihinde kurulduğu kabul edilerek, bu tarih her yıl kutlanır.
17 Haziran 1826’da Vaka-i Hayriye ile Yeniçeri Ocağı kaldırılarak yerine bugünkü ordu sistemimizin temeli olan Asakir-i Mansure-i Mahammediye kurulmuş ve 1834’te Mekteb-i Harbiye açılmıştır. Fransa, 1793’te zorunlu askerliğe geçmesine rağmen Türkiye bu sisteme ancak 1914’te çıkarılan Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-u Muvakkatı ile geçmiştir.
Şehit sözcüğü Arapça olup, tanık anlamına gelmektedir. Gazi sözcüğü de Arapça olup, savaşmış anlamına gelmektedir, ki Türkçe karşılığı alp/ alperendir.
Şehitlik ve gazilik sözcükleri dini bir terim olmasının yanında kahramanlık öğesinin de fazlasıyla içermektedir. Şehitlik ve gazilik sözcükleri dini bir terim olmasının yanında kahramanlık öğesini de içermektedir. Bu bakımdan dini ve kahramanlık öğeleri iç içe geçmiştir. Bu anlamda vatan ve din adına ölene şehit, sağ kalana gazi denir. Din, vatan, millet, bayrak, namus ve kutsallık için çalışmak ve savaşmak yüce değerlerden sayılmıştır.
Vatan sevgisinin imandan olduğu vurgulanan bir dinde vatan savunması esnasında şehit ya da gazi olmak şerefli bir makam olarak telakki edilir. 3/169-170’inci Ayette; "Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar" buyurulmaktadır. Hadis-i Şerifte; “Bir gün ve bir gece sınırda nöbet tutmak, gündüzü oruçlu, gecesi ibadetle geçirilen bir aydan daha hayırlıdır. Şayet kişi bu nöbet esnasında ve vazife başında iken ölürse, yapmakta olduğu işin ecri ve sevabı kıyamete kadar devam eder, şehit olarak rızkı devam eder ve kabirdeki sorgu meleklerinden güven içinde olur” denilmektedir.
Mevzuatımızda açıkça şehit ya da gazi statüsünü belirleyen bir norm bulunmamakla birlikte 2847 sayılı Kanun’da malul gazi ve muharip gazi; Şehitlik Yönergesi’nde de şehit tanımlarının yapıldığı görülmektedir. Şehit yakını ve gazilerin hakları 3713 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir.
Vatan ve bayrak uğruna şehit düşenlerin ve gazi olanların millet üzerinde bir hakları olduğu gerçektir. Dolayısıyla şehit yakınları ve gazilerin sorunları ile yakından ilgilenilmesi de önem arz etmektedir. Bu bağlamda şehit yakını ve gazilerin toplum nezdindeki statülerinin yükseltilmesi; barınma ve iş konusunda imkânlarının genişletilmesi; yaşlılık aylığı kazanımında prim gün sayının düşürülmesi; aylık ve maaşlarının makul seviyeye çıkarılması; ortez ve protez gibi yardımcı malzeme temininde kolaylık sağlanması; sosyal hak ve imkanlarının iyileştirilmesi gibi konularda düzenlemeler yapılması bir yükümlülük arz etmektedir.
Son olarak, bu yüce milletin bir ferdi olarak içinde bulunduğumuz toprağı vatan yaparak bize emanet eden ve geçmişten günümüze kadar şehit düşmüş ve gazi olmuş bütün vatan evlatlarını şükran ve minnetle yâd eder ahirete intikal ederin ruhlarının şâd olmasını Allah’tan niyaz ederim.