3 Ekim 1990'da Federal Almanya ile Doğu Almanya’nın birleşmesi Yalta Avrupası’nınbittiğini gösterdi.
Almanya’nın birleşmesi beraberinde birçok devleti detedirgin etti. Bu durumda Fransa’nın AB üzerindeki nüfuzunu zayıfladı. Almanya, AB’nin en büyük ortağı olarak, Fransa ve Rusya’nın yeni rakibi oldu. Ki, bu gelişmelerden sonra Fransa’nın NATO içinde aktif olarak rol almaya başladığı görüldü. Akabinde İngiltere ve Rusya ile yakın politikalar izlemeye başladı.
Britanya’nın AB’nin geleceğiyle ilgili bir misyonu yok. Nitekim 23 Haziran 2016’da Britanya, AB’den ayrılma yolunda bir refaranduma gitti.
Britanya tarihsel olarak Avrupa reel politiği açısından kıtada tek güçlü devlet istememekte. İngiltere’ye baktığımızda Avrupa’nın siyasal olarak birleşmesine sıcak bakmamakta, özellikle dış politika, güvenlik ve savunma alanlarınınbirlik politikasının dışında tutulmasını savunmaktadır.
II. Dünya Savaşından sonra İngiltere’nin kendi kabuğuna çekilmesi, ABD’nin yakın müttefikliğine dönüşmesi, Fransa’ya Avrupa kimliğini temsil etme yolunu açtı. Bu bağlamda Fransa, AB içinde Anglo-Sakson nüfuzunu kırmak ve küresel bir güç olmak istemektedir.
Almanya, AB vasıtasıyla nüfuz alanını genişletmek, geriye dönük kötü algıyı silmek için Avrupalı kimliğini desteklemektedir. Bu bağlamda AB’nin, Doğu Avrupa’ya doğru genişleme politikasının başını Almanya çekmektedir. Öte yandan Yugoslavya krizinde Fransa, Yugoslavya’nın bütünlüğünü savunurken, Almanya aksi bir politika izledi.Nitekim I. Dünya Savaşı’nın sonunda Fransa’nın desteğiyle oluşturulan Yugoslavya ve Çekoslovakya’nın dağılması, Almanya’nın Orta Avrupa politkasına uygundur.
SSCB’nin dağılmasıen çok Almanya’nın işine yaradı. Şöyle ki, Almanya, Sovyetlerden ayrılan Doğu Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmektedir. Özellikle Polonya ile yoğun bir ilişki içine girerek, entegrasyonu sağlamak adına ortak bir ünivesite açtı.
Almanya, sınırları dışında kalan soydaşlarına ‘kalın yerinizde’ politikası izlemektedir. Azınlık kelimesi yerine ‘halk grupları’ tabirini kullanarak,üniter devletleri hedef almaktadır. Özellikle 1983’ten itibaren SSCB, Çekoslovakya, Yugoslavya, Polonya ve Macaristan’daki azınlıklar meselesini kaşımaktadır. Almanya bu politikasını FUEF (Alman Halk Grupları Federatif Birliği) ve VDA (Yurtdışındaki Almanlar Derneği), BdN (Alman Kuzey Schlesuigliler Birliği) gibi örgütler üzerinden yürütmektedir. 1990’lı yılların ortasında FUEF’in yanında EZM (Azınlık Sorunları İçin Avrupa Merkezi) ile de Alman arkaizminin alyapısı oluşturulmaktadır.1990’lardan beri FUEF, Britanya’dan Çeçenistan’a kadar tüm ülkelerdeki azınlık çatışmalarına ilişkin geniş çaplı çalışmalar yayınlanmıştır.
Alman sanayisi Ortadoğu’nunyeraltı kaynaklarına bağımlıdır. Bu bağlamda Almanya’nın tarihsel Ortadoğu politikası klasik anlamda ele alınmalıdır. Nitekim Almanya’nın ayrılıkçı Kürt gruplarına ve özelikle PKK’ya karşı verdiği desteğin nedeni anlaşılmaktadır.
İspanya, İsviçre, Sırbistan, Yunanistan, Danimarka, Belçika, Hollanda, Ermenistan, İtalya gibi bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi İngiltere ve Fransa’nın, özellikle de Almanya’nın PKK’yı desteklediği ve PKK’ye bağlı dernek faaliyetlerine izin verdiği bilinmeketdir. Almanya’da faaliyet gösteren 300’ ün üzerindeki derneğin en önemlisi "Ludwigshafen Kürt Kültür Derneği" olup, dernek yoğun şekilde terör faaliyetlerine hizmet etmektedir.
İşte bu ahvâl içinde Türkiye, kendisini ve bölgesini ne kadar tanımakta? İtibarı ve gücü ne kadar etkili? Milli çıkarlarını korumak adına ve ileriye dönük ne gibi stratejileri mevcut?