Arapça’daki ‘cumhur’ kökünden türetilen ‘cumhuriyet’ kelimesi devlet başkanının seçimle iş başına gelmesini ifade eder. Bu tariften yola çıkıldığında cumhuriyet, monarşinin tam zıddıdır. Sözlüklerde belirtildiği gibi ‘halkın kendi kendini yönetme biçimi’ değildir cumhuriyet! Kısacası demokrasinin evrensel kuralları aranmaz cumhuriyette!
Halkın kendi kendini yönetme biçimi, demokrasi rejimine daha uygun düşmektedir. Ülkemizde cumhuriyet kavramı ile sık sık karıştırılan ya da birbirinin yerine kullanılan demokrasi kavramı Yunanca’daki halk ve otorite sözcüklerinden türemiştir. Tabiî cumhuriyet bir idare şekli iken, demokrasi bir yönetim kültürü olgusudur. Serbest seçimler, orantılı temsil, hak ve hukuka saygı, din ve vicdan hürriyeti, eşitlik ve özgürlük, adil gelir dağılımı ve fırsat eşitliği, ekonomik ve sosyal hak gibi kavramlar demokrasinin olmazsa olmaz koşulları arasındadır.
Her cumhuriyet demokrasi olmadığı gibi her demokrasi de cumhuriyet değildir. Farklılık yönetim biçiminden ve rejiminden kaynaklanmaktadır. Yönetim sistemi ise ayrı bir konudur. O halde örneklendirirsek, cumhuriyet bir biçim, demokrasi bir rejim, başkanlık da bir sistemdir. Birleşik Krallık ve Hollanda gibi ülkeler bir monarşi iken, Fransa ve Türkiye gibi ülkeler de bir cumhuriyettir. Ancak bilinen bir gerçek var ki, oda bu ülkelerin hepsinde bir şekilde demokrasi rejiminin hakim olduğudur. Bununla birlikte demokrasi rejimine en uygun idare biçiminin cumhuriyet olduğunu düşünüyorum.
Hiç kuşkusuz Cumhuriyetin İlanı’nı sosyal olgulardan soyutlayarak izah etmek olanaksızdır. Aktarılanın aksine cumhuriyet, Türkiye’de tarihi gelişmelerin ve siyasal kültürün bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Cumhuriyetin ilanı hem bir süreç ve hem de bir sonuçtur. Yoksa bir kısım kimselerin dediği gibi kudretli bir paşanın sırf şahsi emeli değildir. Süreç diyorum, çünkü Cumhuriyetin İlanı’na giden sürecin 29 Ekim 1808 tarihli Sened-i İttifak ile başladığı ve bunu 3 Kasım 1839 tarihli Tanzimat Fermanı, 18 Şubat 1856 tarihli Islahat Fermanı ve 23 Aralık 1876 tarihli Meşrutiyetin İlanı’nın izlediği herkesin malûmudur. Sonuç diyorum, çünkü İstiklâl Savaşı ve Anadolu İhtilâli ile bir taraftan düşmanla savaşılırken, diğer taraftan İstanbul Hükümeti ile de iktidar mücadelesine girilmiştir. Cumhuriyet daha başında ‘Hakimiyet-i Milliye’ ilkesinin üzerine bina edilmiştir.
Cumhuriyete çıkan yolda süreç ve sonuçtan bahsettik, ancak Türkiye’de cumhuriyet başlangıçta, tarihi süreci de hesap edersek, devleti ayakta tutma ve şahsi istibdatlara karşı asker ve sivil aydın kesimlerince toplum adına uygun görülen bir yönetim biçimi olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim Cumhuriyetin İlanı toplumu şekillendirme ve dönüştürme adına birçok inkılapların da ilk adımı olmuştur. Bununla birlikte yukarıda bahsedildiği üzere bu süreci toplumun ve toplumsal gelişmelerin dışında görmek de sosyal bilim gerçekliğiyle örtüşmeyecektir.
Darüfünun’da siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler anabilim dalı başkanı olan müteveffa Prof. Dr. Toktamış Ateş, Türk Devrim Tarihi derslerinde Cumhuriyetin İlanı ile ilgili olarak; “eğer padişah, karşısında olmak yerine Milli Mücadelenin açıkça yanında olsaydı şu anki yönetim sisteminin meşrutî demokrasi olacağını” belirtiyordu. Demek ki, padişahın tutumunun bu süreçte TBMM’yi ikna etme manasında menfi bir rol oynadığı ortadır. Bununla birlikte sembolik de olsa yönetim erkinin herhangi bir zümre, hanedan ya da bir soya dayalı olarak devam etmesinin günümüz dünyasının sosyo/ siyasal kültürü ile bağdaşmadığı açıktır. Kuzey Avrupa ülkelerinde olduğu gibi meşrutî monarşiler de buna dahildir. Eğer demokrasi gelişmiş bir siyasal kültürün sonucu ise aristokrasinin bir kalıntısı olan bir monarkın peşinden gitmenin günümüzün değerleri ile pek uyuşmadığı aşikârdır. Dolayısıyla Hilafetin İlgası ile ilgili düşüncemin saklı kalması kaydıyla 1 Kasım 1922 tarihinde Saltanatın Kaldırılması’nın millet adına doğru bir karar olduğu kanaatindeyim. Nitekim Fatih’in, Yavuz’un, Kanuni’nin ya da başka bir hakanın vatana yaptığı hizmetlerinin, torunlarına ayrıcalık sağlamayacağı gibi buna imkân da tanımamalıdır, ancak hanedana saygı duymak ayrı bir konudur.
* * *
Nutuk’tan:
“Yemek sırasında: ‘Yarın Cumhuriyet ilân edeceğiz’ dedim. Orada bulunan arkadaşlar, derhal düşünceme katıldılar. Yemeği bıraktık. O dakikadan itibaren, nasıl hareket edileceği konusunda kısa bir program yaparak arkadaşları görevlendirdim.”
* * *
Cumhuriyet Bayramı’nı kutlar; 1 Kasım 2015 tarihinde yapılacak genel seçimlerin memleket adına hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.
Yaz (yerel) ve kış saati uygulamasının psikolojimizi olumsuz etkilemek dışında ekonomik faydasını ve mantığını hâlâ anlamamış olanlardan biri olarak bu olaya bir nihayet verilmesinin doğru olacağını düşünenlerdenim.
Haftaya İktisadî ve İdarî (Mülkîye) Fakültelerinin Eğitim Sorunları ve Çözümleri başlıklı yazıda görüşmek ümidiyle…