İş bu makale, KPSS öncesi sınavlara hazırlık evresinde ele alınan, işsizliğin verdiği bir psikolojiyle 2008 yılından günümüze açılan bir penceredir.
Dünya varoldu olalı, son iki yüzyılda geçirdiği değişimi, hiç kuşkusuz yaşamamıştır. Aydınlanma Çağı, Sanayi İnkılâbı ve Fransız İhtilali ile beraber sosyal, siyasi ve iktisadi yaşamda köklü değişimler yaşandı. Artık dünya modern, klasik ve ilkel dönemlere ayrıldı. 20. yüzyıl içinde iki büyük savaşla birlikte yer yerinden oynadı.
Kapitalist ekonomi ile sosyalist ekonomi arasındaki mücade bir tam yüzyıl sürdü. Karşılıklı etkileşimlerle kapitalist ekonomi mutasyona uğrarken, sosyalist ekonomi çöktü. Sosyalist ekonominin çökmesi, kapitalist ekonominin mükemmelliyetini ispatlamadı. Bir açmazla karşı karşıya kalan kapital, sermayenin önündeki engelleri kaldırmak için emekçiyi ve emekçiyi koruyan yapı ve normları hedef aldı.
1980’lerle beraber Türkiye’de de liberal rüzgarlar esmeye başladı. İthal ikâmeden ölçek ekonomisine, yani ihraç ikamesine geçilmesi hedeflendi. Önce kamu teşebbüsleri hedef alındı, sonra devletin ekonomideki yeri sorgulandı. Pürkapitalistlerin değindiği şekliyle devlet sadece güvenliği ve adaleti temin etmelidir. Sosyal devlet, sermayenin baş düşmanı ilan edildi.
Devletin küçülmesiyle istihdam şekli de değişti. İstihdam sağlamak, devletin görevleri arasından çıkarıldı ve tamamen özel sektörün kucağına itildi. Bu durumda işsizlerin sayısı artarken, ücretler düştü. Bugün istihdam Türkiye’nin en büyük sorunu haline geldi. Öyle ki, ülkenin en okumuşları da işsizliğin pençesinde çırpınmaya başkladı. Okuyup, kurtulma devri tarih oldu.
1990’da % 8,2 olan işsizlik, 2000’e gelindiğinde % 6,8 düzeyine geriledi, ancak krizle birlikte 2001’de % 8,5 seviyesine yükseldi. 2002’de % 10,6 iken, 2003’te % 12’lere çıktı. Ancak bu rakamların gerçeği yansıtmadığı, rakamların her zaman doğruları söylemediği ileri sürüldü. Ortada hesap edilmesi gereken atıl bir işgücünün eklenmesiyle 2008 itibariyle oranın % 16’yı geçtiği varsayıldı.
2002’den bu yana GSMH’de ortalama % 6 civarında büyüme yaşanmasına rağmen işsizlik oranı sürekli arttı. İktisatta buna “istihdam yaratmayan büyüme modeli” denilmektedir. Bu zamana kadar yaşanan işsizlik sorunu bir ölçüde kanıksandı, ancak 2000’den sonra ortaya çıkan diplomalı işsizlik sorunuyla sorunun büyüklüğü de ortaya çıktı. Ülkede bu zamana kadar diplomalı işsizlik sorunu pek gündeme oturmamıştı. TMMOB’nin 300 bin üyesinden % 25’inin işsiz olduğu; eğitim, fen ve edebiyat fakültelerinden mezun olan 200 bin kişinin işsiz olduğu, son tahlilde diplomalı işsizlik oranının % 33’ü geçtiği vurgulanmaktadır. Yeni mezunların ise yarısı işsizdir. Genel ortalamaya bakıldığında her üç eğitimliden birisi işsiz. Aslında rakamlara balmadan da işsizliğin ne boyutlara ulaştığı tahmin edilebilmektedir. Sadece KPSS’ye başvuru oranına bakıldığında bile işsizlik gerçeği göz önüne serilmektedir.
Bununla birlikte KPSS ile soruna çözüm bulunamayacağı da açıktır. Ancak mülakatlardan çıkan sonuçlar kamuoyunda sosyal adalet duygusunu zedelemektedir. Diğer yandan istihdam yaratmadan büyüyen özel kesim de soruna tek başına çözüm getirmeyecektir.
Günümüzden baktığımızda ise toplumun tüm kesimini kapsayan bir sınav yerine, yalnızca hizmet alım ihalesine tabi taşeron işçilerin kamuya alınması, kamuoyunda vicdanî bir rahatsızlığa neden olacağı da belirtilmektedir.