Akdeniz’de petrol ve doğalgaz kaynakları konusundaki tartışmalar 2003 yılında başladı. 2009 yılında İsrail, Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmalarına başladı. 2010 yılında ABD, Doğu Akdeniz’de 20 milyar varil petrol ve 4 trilyon metreküp de doğalgaz olduğunu açıkladı.
Kıbrıs Rum Kesimi, 2006 yılında AB’ye alınmasının ardından Mısır ve İsrail ile ayrı ayrı münhasır ekonomik bölge anlaşmaları imzaladı. Kıbrıs Rum Kesimi 2007 yılında, adanın güneyini 13 parsele ayırarak, buraları uluslararası şirketlere kiralamaya başladı. Türkiye ise adada çözüm olmadan Rumların tartışmalı bölgelerde sondaj çalışması yapmasına karşı çıkmaktadır. Buna karşılık Türkiye’de 2017 yılının başında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile adanın kuzeyi ve doğusunda arama ruhsatları hazırladı.
Türkiye, Doğu Akdeniz’e ilk olarak Nisan/ 2017’de Barbaros Hayrettin Paşa sismik arama gemisini gönderdi ve 2019 yılı başından beri de bölgedeki faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Mayıs/ 2019’da Fatih sondaj gemisi, Haziran/ 2019’da da Yavuz sondaj gemisi bölgeye gönderildi. Ancak Türkiye’nin bu adımı ABD, AB ve hatta Rusya tarafından provokatif bir hareket olarak değerlendirilmektedir.
1982 yılında yapılan BM Uluslararası Deniz Anlaşması’na göre denize kıyısı olan ülkelere 200 deniz mili açıklarına kadar münhasır ekonomik bölge ilan etme hakkı tanınmıştır. Türkiye, Karadeniz’de bu konuda sorun yaşamamasına rağmen Ege ve Akdeniz’de anlaşmanın uygulanmasının zorluğundan hareketle anlaşmaya imza koymamıştır.
Yunanistan, Kaş açıklarındaki Meis adasını gerekçe göstererek, bu bölgede münhasır ekonomik bölge iddiasında bulunmaktadır. Kıbrıs’ı, Girit ve Rodos adlarının devamı olarak nitelendirerek denizdeki yetki alanını Türkiye aleyhine genişletmek, Türkiye’yi Antalya ve Mersin körfezlerine hapsetmek istemektedir.
ABD’nin Exxon ve Noble, İngiltere’nin BG, Fransa’nın Tıtal, İtalya’nın Eni, G. Kore’nin Kogas, İsrail’in Delek Drillinig Group şirketleri Mısır, İsrail, Ürdün, Filistin, Lübnan, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile anlaşma yaparak, Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nu kurdular. Ancak kamuoyunda Türkiye’nin bu oluşumun dışında kaldığı ve olaya çok geç müdahil olduğu iddiasıyla bazı eleştirilerin yapıldığı da görülmektedir. Durum kontrol edilemezse Türkiye’nin 189 bin kilometrekarelik yetki alanının 41 kilometrekare ile sınırlandırılacağı oldu bittisiyle karşı karşıya kalacağı konusunda da uyarılar yapılmaktadır. Jeopolitik açıdan avantajlı bulunan Türkiye’nin Ceyhan üzerinden en az maliyetle petrol ve gaz transferi yapabilme kapasitesinin bulunduğunun göz önüne alınarak, Doğu Akdeniz’de doğal olarak aktif ve etkin rol oynayacağı, hem kendi ve hem de KKTC’nin ulusal çıkarlarını maksimum düzeyde koruyacağı da bilinmelidir.