25 Eylül 2017 tarihinde Kuzey Irak’ta (sözde) bağımsızlık referandumunun yapıldığı sırada Kuzey Suriye’de de (sözde) yerel seçimler yapıldı.Özellikle Türkiye ile dostane bir ilişki içinde olan ve ağırlamalarda iyi karşılanan Kürt Özerk Yönetimi başkanı Mesut Barzani’nin Türkiye’ye rağmen atttığı adım düşündürücüdür. Özellikle bu durumun halkların kendi kaderini tayin etme ilkesinden ziyade taşeron ve maşa mantığıyla yapılması elzemdir.
2 Ağutos 1990 sonrası Irak’ın ve 15 Mart 2011 sonrası Suriye’nin kaosa sürüklenmesinden en büyük zararı ait olunan ülke vatandaşlarının gördüğüne kuşku yok, ancak öbür taraftan hegemonyacı güçler tarafından ortaya atılan yeniden yapılandırma ve parçalama çalışmalarının da bölge ülkelerini hedef aldığı ortada.
ABD’nin başını çektiği hegemonyacı koalisyon güçlerinin 1990’dan beri önce Irak’ta, sonra Suriye’de Kürt gruplarını silahlandırarak örgütlendirmesi en sonunda Türkiye’de beka sorununu doğurmuştur. ABD, müttefiki ve stratejik ortağı olarak bilinen Türkiye’ye karşı terör örgütü PKK/PYD’yi silahlandırarak, Türkiye’nin güney hududunu kuşatma politikası gütmektedir. Rakka Operasyonu’nda da görüldüğü üzere Türkiye’ye karşı net bir pozisyon çizerek, PKK/PYD’yi tercih etmiştir. Kısacası ABD, sağ göstererek, sol vurmuştur.
Türkiye’nin tüm çağrı ve çabalarına rağmen ABD’nin Türkiye’yi çevreleme politikası 24 Ağustos 2016’da Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekâtı ile sekteye uğratıldı. Son olarak 12.10.2017 tarihinde Türkiye, İblib’e girerek, Kürt kantonlarının Akdeniz’e inmesinin önünü kesti.
Suriye’deki Kürt kantonlarının birleşme çabalarına, Barzani’nin bağımsızlık referandumu ekleninceTürkiye’nin güney hududunun Kürt Kuşağı ile kuşatılma riski ortaya çıktı. Taşeron ve yapay bir Kürt devletinin siyasi ve askeri olarak doğrudan Türkiye’yi tehdit edeceği aşikârdır. Özellikle Suriye’deki PKK/ PYD yapılanmasına baktığımızda vaziyetin vahameti anlaşılmaktadır.
Tüm bunların sonunda Türkiye ister istemez Rusya dâhil olmak üzere bölge ülkelerinden İran, Irak ve (dolaylı olarak) Suriye ile ortak bir strateji geliştirerek, ulusal çıkarlarını koruma refleksi geliştirdi. Ancak hal-i hazırda konuya bakıldığında Rusya ve İran’ın aktif olarak sahada olduğu görülmektedir. Özellikle İran’ın Devrim Muhafızları’na bağlı olarak Suriye’de Hizbullah ve Irak’ta Haşdi Şabi güçleriyle aktif bir politika yürüttüğü görülmektedir. Öte yandan Rusya, Suriye rejiminden yeni tavizler kopararak, bölgede yeni üsler edinirken, bir taraftan da özellikle Afrin’de PKK/PYD kantonunu desteklediği görülmektedir. Tabiri caizse Rusya, ABD ve İran bölgedeki kaostan istifade ederek, Irak ve Suriye’ye çöreklenmiştir.
Türkiye ulusal çıkarları açısından ivedilikle Kürt kantonlarının birleşmesini önlemek yolunda bir politika güderken, bu bağlamda PKK ile etkin ve aktif bir mücadeleyi sürdürmek zorundadır. Dolayısıyla Türkiye çapraşık ve çelişikhegemonik güçler karşısında ulusal çıkarlarını maksimize edecek stratejiler geliştirmelidir.
Son tahlilde uluslararası ilişkilerin duygusal yaklaşım üzerine kurulamayacağından hareketle, ulusal çıkarlar ekseninde kısa, orta ve uzun vadeli stratejilerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Bunun içinde ilk olarak siyasi erk etrafında başta siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler kürsüleri olmak üzere üniversitelerle, uzman kamu ve özel kuruluşlarla eşgüdüm içinde çalışarak, yeni politiklar geliştirmesi önem arz etmektedir.