Sessiz konuşmalar, kısık kısık gülüşmeler gecenin hafif meşrep karanlığında uğulduyordu. Sesler uğuldarken aksediyordu adeta! Kaçıyordu Mehmet, ancak o kaçtıkça sesler daha çok yaklaşıyordu! Sonra dizlerinin bağının çözüldüğünü, bacaklarının birbirine dolandığını hissetti! Kaçamıyor, yere düşmüştü artık! Ne oluyordu, neyin sesiydi şimdi bu? Anlamlandıramıyordu! Birden üzerine çullanan kahkaha tufanıyla kendini yatağın ortasına bulan Mehmet’in nefesi hızlanmış ve gözleri büyümüştü!
Kısa bir şoke halinden sonra kendine gelen Mehmet, kötü bir rüya gördüğünü anımsadı. Ancak aynı sesler, aynı gülüşmeler hâlâ kulaklarında yankılanıyordu. Ürperti ve korkunun soğuk bir yel gibi vücudunu titrettiğini hissetti. Gecenin karanlığına bile fark ettirmeden, usulca yerinden doğrularak küçük kardeşini dürttü. Birkaç defa dürtmenin etkisiyle sinirlenen Ali de neden uyandırıldığını anlamak istercesine gözlerini ovuşturarak Mehmet’in yüzüne doğru boş boş baktı.
Mehmet, kardeşinin kulağına, ‘seslere kulak kabartmasını’ fısıldayarak, sesin geldiği yönü işaret etti. Sesleri beraber dinlemeye başlayan iki kardeş, bir müddet sonra sesin mutfaktan geldiğini anladılar. Ayağa kalktıklarında kapının küçük penceresinden mutfağın ışığını gördüler. Gündüz mü olduğunu anlamak için Mehmet, kardeşinin elinden tutarak odanın penceresine yöneldi ve perdeyi araladı. Ancak gökyüzünün yıldızlarla süslendiğini ve ayın da koca bir kavun gibi gökyüzünde parladığına şahit oldu. Bir şaşkınlık nöbeti içinde kalan çocuklar el ele mutfağa yöneldiler. Mutfağın kapısını araladıklarında şaşkınlıkları bir o kadar artmıştı! Çünkü kendileri hariç ailenin bütün üyeleri gecenin bir vaktinde çeşitli yemeklerle, böreklerle ve hoşaflarla donatılmış sofranın etrafında neşe içinde yiyip, içiyorlardı! İlk defa, gece vaktinde gördükleri bu manzara da neyin nesiydi? Gündüz dururken gecenin bir yarısında yemek yemek çok garipti! Akşam mı, diye geçirdi içinden, ama bal gibi de gecenin körüydü işte! Anlamadığı başka bir şeydi bu! Mehmet iç sesiyle konuşurken, abisi:
-Anne, çocuklar kalkmış, dedi. Annesi, kapıya doğru başını çevirdiğinde el ele tutuşmuş çocuklarını görünce, sevgiyle:
-Anam! Canlarım gelmiş. Neden kalktınız bakim siz? Uykunuz kaçmadan doğru yatağa, haydi, dedi. Mehmet alık alık:
-Daha sabah olmadı ki, dedi! Ali, elini Mehmet’in elinden çekerek, kendisini annesinin kucağına attı ve göğsüne doğru sokuldu. Sonra:
-Ben acıktım, dedi. Ailenin en titiz üyesi olan ablası:
-N’apıyoruzAlicim? Önce ellerimizi bir güzel yıkıyoruz, dedi. Ali, uyku semesiyle daha da annesinin göğsüne doğru sokuldu ve somurttu. Anne, ablaya sus, işareti yaptı. Ablasının temizlik konusundaki hassasiyetini bilen Mehmet ise daha ismi zikredilmeden doğruca lavabonun yolunu tuttu.
Ellerini bir güzel yıkayan Mehmet, yüzünü yıkamamış olacak ki, uykulu gözlerle bulduğu bir kütmeği altına çekerek, sofranın başına oturdu. Ancak kafasındaki sorunun cevabı onu mütemadiyen rahatsız ve huzursuz ediyordu! Gecenin bu vaktinde yemek muhabbeti de nereden çıkmıştı? Daha önce hiç böyle bir olayla karşılaşmamıştı! Yolunda gitmeyen bir şey mi vardı? Sonunda merakı galip geldi ve sordu:
-N’oldu ki, niye gece vakti yemek yiyoruz, dedi? Ablası da:
-Oruç tutacağız Mehmetçim, dedi. Ablasının cevabı hemencecik Mehmet’in beş yaşındaki hafızasında çilli horoz olarak şekillenivermişti! Hiç düşünmeden:
-Horuz mu, dedi? Kısa bir şaşkınlık halinden sonra herkes bir anda kahkahayı koyuvermişti! Yanlış bir şey söyleme hissene kapılan Mehmet’ten ziyade Ali’nin gözleri fal taşı gibi açılmış ve heyecanla:
-Bana ne, bana ne işte! Ben de horuzu tutacağım. Ben de tutacağım işte, diye tutturdu! Abisi de yarı şaka, yarı alaylı bir edayla:
-Horuz kaçar, sen tutamazsın ki, dedi! Buna çok sinirlenen Ali, avazı çıktığı kadar bağırmaya ve debelenmeye başlayınca, annesi:
-Tamam yavrum, sen şimdi uslu dur! Ben, yarın sabah sana çilli horuz kümesten çıkmadan tutturacağım, dedi. Annesinden horozu tutma sözü alan Ali birden sakinleşmiş ve Mehmet’e doğru dönerek sırıtmaya başlamıştı bile.
Yarım saat içinde gelişen bütün bu olaylardan sonra Mehmet’in kafası iyice karışmıştı! Gece vakti yenilen yemekle çilli horozun nasıl bir ilgisi olabilirdi? Aradaki bağı kuramamıştı, ancak biliyordu ki, bu sorunun cevabı pek yakında ortaya çıkacaktı.