19. yüzyılda işgücü piyasasındaki ilişkiler mülkiyetin ve girişimcinin dokunulmazlığından hareketle liberal politikalar ekseninde işveren ve işçinin (sözde) özgür iradesi olgusuna dayandırılmıştır. Böylece emeğin sömürülmesi de hukuksal olarak meşrulaştırılmıştır. Ancak gelişen işçi ve sol hareketlerle birlikte iş piyasası ve hukuk sisteminde de dönüşümler yaşanmış ve 1929 Ekonomik Krizi kapitalizmi uzlaştırmacı bir duruma sürüklemiş ve devlete, ekonomiye müdahale ederek hukuk içinde sosyal adalet ve refahın koruyucusu misyonunu yüklemiştir. Bu halde sosyal devlet ve refah devleti ilkesi gelişmiştir.
1973’te başlayıp 1980 ile birlikte gelişen neo-liberal politikalar ve küresel söylemlerle birlikte esnek üretim ve esnek istihdam stratejileri geliştirilerek iş güvencesi ve işçilik kazanımlarıyla ilgili hakları törpülemeye başlamıştır. Küreselleşmenin doğal bir sonucu olarak piyasanın sürdürülebilirliği ve uluslararası rekabet adına esnek üretim, esnek örgütlenme ve esnek çalışma gibi egemen ekonomik güçlerin rekabetçi söylemleriyle sosyal hakların içi boşaltılmak istenmiştir. Böylece hukuksal yapının da yeni duruma uyumsallaştırılması için baskılar başlamıştır. İstihdamın artırılması referans alınarak işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi savunulmuş ve hatta çoktan uygulamaya da geçilmiştir.
İşgücünün esnekleştirilmesiyle verimli çalışmanın ve rekabet gücünün artacağı, istihdam güvencesinin sağlanacağı, üretimin kolaylaşacağı ve işsizliğin azalacağı ileri sürülmektedir. Ancak esnek işgücünü uygulayan ülkelerde işsizlik seviyesinin düşmediği, aksine ücretlerin düştüğü ve çalışma sürelerinin arttığı; çalışmanın farklı ve belirsiz zaman dilimlerine yayıldığı ve yoğunlaştığı; sosyal keyifsizliğin arttığı gözlenmiştir.
İşgücü piyasasında zayıf tarafın emek kesiminin olduğu görmezden gelinerek güvence ve koruma sağlayan yasaların değiştirilmesi ve sosyal hakların törpülenmesi öngörülmektedir. Yapılacak düzenlemeler ile işçilerin örgütlenme ve toplu iş sözleşmesi yapma hakları kaybolacak, işçilik statüsü belirsizleşecek, taşeronlaşma ve geçici iş ilişkileri artacak, güvence sağlayan iş ve sosyal haklar zayıflayacak ve çalışma şartları ağırlaşacaktır.
Yapısal işsizliğin ve kayıtdışı istihdamın yüksek olduğu, ücretlerin de düşük olduğu Türkiye’de işgücünün esnekleştirilmesinin emek sömürüsünü daha da artıracağı malûmdur. Asıl çözümün ise işsizlik ve kayıtdışı istihdamı azaltmak ve güvenceli iş olanağını artırmaktan geçtiği bilinmelidir