Anlam itibariyle küreselleşme, ekonomik engellerden ziyade teknik engellerin ortadan kalkmasıdır, ki, insanlığın varolduğu zamandan beri de kaçınılmaz bir gidiştir. Ancak olaya siyasi ve türevi olan iktisadi açıdan bakıldığında işin rengi değişmektedir. Bu anlamıyla küreselleşme kapitalist sürecin bir aşaması olup, dünyanın tek bir pazar haline gelmesini ifade etmektedir. Ya da sosyalist sürecin bir aşaması olup, bir tekişçi enternasyonalizmini ifade etemektedir. Yahut din sürecinin bir aşaması olup, bir tek inanç sistemini ifade etmektedir.
Kapitalistler, liberalizmle küreselleşmeyi hedeflemektedir, ancak A. Smith’in serbest rekabet savı da eşitliği ve adaleti sağlamamaktadır. Serbest piyasada güçlenen eşitlik değil, tekelleşen ya da ologopolleşen sermaye olmaktadır.Rekabet söyleminin aksine sermaye belli ellerde toplanmaktadır. Sermaye açısından birinci öncelik para, rant ve spkülatif hareketler olmakta, bu defa da, emek, sağlık, eğitim, kalkınma, yoksulluk, eşitlik, adelet, sosyal güvenlik gibi konular arka planda kalmaktadır. Öte taraftan küreselleşen sermaye yükselen ücret ya da sendikal hareketler karşısında, emeğin daha ucuz olduğu ülkelere yönelebilirken, aynı şeyi emek için söylemek mümkün değil. Ayrım kürselleşmeden neyin amaçlandığında gizlidir.
Her krizden sonra yeniden dönüşerek ortaya çıkan Kapitalizm, 1929 Büyük Buhran sonrasında Keynesyen İktisat Politikası ile müdahaleci ekonomiye geçti. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra benimsenen Breton Woods Sistemi 1970’lerin başında ortadan kalktı ve 1973 Petrol Şoku ile Stagflasyon Krizi ortaya çıktı. Böylece kökleri eskiye dayanan, emperyalizmin yeni adı olarak küreselleşme kavramı ortaya çıktı. 1980’lerle birlikte özelleştirme, pazarın egemenliği, serbest piyasa,küresel köy, iletişim çağı ve küreselleşme öne çıkan sloganlar oldu. Küreselleşmenin popülitesinin artmasında da SSCB’nin yıkılmasının etkisi oldu. Bu yeniden yapılanmanın başını da ABD başkanı R. Regan ve İngilitere başbakanı M. Thatcher çekti. Bu aşamada sermeye uluslararasılaşırken, emek ulusal bırakıldı. Serbest piyasa ekonomisiyle birlikte kısa vadeli sermaye hareketleri de arttı. Bu halde kapital yüksek faiz, düşük kur ve tam serbest piyasa istemektedir. Bu defa daulusaltasarruf bir anda rant olarak yurtdışına kaçmaktadır.
Küreselleşme sermayenin belli ellede toplanması demektir, ki, bunu en çok özelleştirme sonrasında görebiliriz. Nitekim dünya, Bosna Dramı’nı ya da Körfez Savaşı’nı tekelleşen medyanın gözünden seyretti ve gördü.
Kapital sermaye için dünyanın her yerinde istediği gibi dolaşmak, istediği mal ve hizmeti satmak ve sıcak para, yani spekülatif faaliyetlerle yüksek kâr sağlamak için engellerin kaldırılması gerekmektedir. Onun için de devletin zayıflatılması, ancak emeğin serbest dolaşmasını engellemek için de devletin varlığı öngörüldü. Onun içindir ki, ulus devlete alternatif olarak kavmiyetçilik ve cemaatçilik desteklenmektedir.
Küresel sermaye önüne çıkan engelleri kırmak ve pazar payını genişletmek için dün olduğu gibi bugün de, yöntemleri farklı olabilir. Nitekim küresel sermayenin elindeki emperyal güçler kavmiyetçilik ve cemaatçilik üzerinden işe Ortadoğu’dan başlayarak, insanların kanı üzerinden adım atmaktadır. Irak’ta olan ve Suriye’de olan daha çok küresel sermayenin önünü açmak için inşa edilmektedir.
Dünya uzayda dolaşan bir gezegen olup, diğer gezegenlerden tek farkı üzerinde canlıların yaşamasıdır. Onun için dünyanın geleceği, belli kesimleri değil herkesi ilgilendirmektedir. Bu bağlamda sömürenlerin de, sömürülenlerin de yaşayabileceği başka bir dünya mevcut değil. Eğer yeni bir dünya düzeni kurulacaksa belli kesimlerin yerine, tüm insanlığın, hatta tüm canlıların ortak yararı göz önüne alınarak, kurulmalıdır.