Bilgi eskiyen bir şeydir. Yansızlığın objektiflik olmadığından yola çıkılarak, yansız olmak kendini bir modelle sınıflandırılmaktır. Ön yargıdan uzaklaşmanın yolu insanın kendisini bir modelle sınırlandırmasından geçmektedir.
Yönetim ayırmak, sınıflandırmak, ölçmek ve karşılaştırma yapmak olarak tanımlanmaktadır. Maks Weber’in yönetim anlayışına bakarsak geleneksel meşruiyetten, yasal-ussal meşruiyetten ve karizmatik liderlik meşruiyetinden bahsedilebilir.
Geleneksel meşruiyette mutlaka kutsallık olduğu, ancak yasal-ussal meşruiyetin akla, hukuka ve laikliğin öne çıktığı görülmektedir.Karizmatik liderlik ise zamanla ya mutlakiyete ya da yasal-ussallığa doğru evrilmektedir. Ancak daha çok mutlakiyete ya da totaliter rejimlere doğru evrilmektedir. Bir istisna olarak karizmatik liderliğe dayanan Atatürk Türkiyesi, cumhuriyete, demokrasiye doğru evrilmiştir.
Son olarak Türkiye ve AB ilişkilerine de değinmek gerekmektedir. Türkiye’nin AB görüşmeleri Yunanistan’dan önce başlamasına rağmen antlaşmanın imzalanması Yunanistan’dan sonra, 1963’te olmuştur. O zaman 6 üyesi bulunan AB (AET), 5 yıl hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve sonrasında tam üyeliği varsaymaktaydı. 1964’te yürürlüğe giren anlaşma, 22 yıl sonra gümrüksüz dolaşımı, en önemlisi de serbest dolaşımı öngörmekteydi.
Türkiye ile AB ilişkileri 1970’li yıllarda karşılıklı menfaate dayanmaktayken, 1980’li yıllarda Ankara’nın hatası neticesi tek taraflı menfaate dönüşmüştür. Ki, Türkiye’den geride olan Yunanistan ve Portekiz’in tam üye olduğunu, bunun da Türkiye’nin önüne engeller konulacağı ve son tahlilde Türkiye’nin birliğe alınmayacağı şeklinde okumak gerekmektedir.