Afrin, Suriye’nin kuzey doğusunda Halep’e bağlı bir ilçedir. İstiklâl Savaşı’nın sonrasında Suriye Mandası’na terkedildi. Zeytin bakımdan zengin olan ilçede zeytin yetiştiriciliği önemli yer tutar.
2011’deki Suriye Ayaklanması’nda hükümet güçlerinin çekilmesi üzerine Afrin, 2012 yılı ortasında PYD’nin eline geçti. IŞID’ın Kobani Kuşatması’nda başarı sağlayan PKK/PYD-YPG, tek taraflı olarak yaptığı (sözde) Rojava Anayasası ile Afrin, Kobani ve Haseke’de demokratik özerklik ilân etti.
Bu defa da üç kantonu birleştirmek için 2016’da Afrin’den hareket eden PKK/PYD-YPG, Miniğ Hava Üssü’nü ele geçirerek Azez’e yöneldi. Buna karşılık Kobani’den hareket eden PKK/PYD-YPG, Fırat’ın batısına geçerek, Menbiç’e yöneldi.
Güney sınırları Kürt kantonları tarafından kuşatılma riskiyle karşı karşıya kalan Türkiye, ABD’ye rağmen 24 Ağustos 2016’da Fırat Kalkanı Harekâtı ile Celabrus ve El-Bab’ı ele geçirerek, terör kuşatmasına geçit vermedi.
IŞID bahanesiyle ABD’nin 2012 yılından beri önce gizli, sonra açık desteğini alan PKK/PYD-YPG, IŞID’dan boşaltılan yerlere hızla yerleştirildi. Türkiye’nin beka sorunu olarak gördüğü terör örgütünün açıkça ABD tarafından desteklenmesi Türk dış politikasında “şoke” etkisi yarattı. Bu da zorunlu olarak dış politikada ciddi değişiklikler yapılmasını zorunlu kıldı.
Türkiye’nin tüm yapıcı ve ikna edici çabalarına rağmen ABD’nin PYD/YPG’ye açık desteği Türk kamuoyunca kabulü imkânsızdır. ABD tarafından bugüne kadar PKK/PYD-YPG’ye içinde ağır silahlar, hava ve zırhlı araçlara karşı kullanılacaklar da dâhil olmak üzere 5 bin TIR yüklü silah verildi. Ki, IŞID ile mücadelede Türkiye’nin açık davetine karşı ABD’nin bu tutumunu iyi niyetle açıklamak nâkabil-i tariftir.
Büyük Ortadoğu Projesi ve Arap Baharı’yla Ortadoğu’nun haritasını değiştirmek isteyen ABD, son oyununu 2011 yılında Suriye’de oynayarak, Suriye’yi kan bataklığına döndürmüştür. Bu durum yüzbinlerce ölüye; milyonlarca yetime, yaralıya ve mülteciye; on yıllarca sürecek kin ve nefrete; parçalanmış ve bölüşülmüş bir Suriye’ye mal oldu. Ne için? ABD’nin, Rusya’nın ya da İran’ın âli çıkarları için. Türkiye’ye kesilen fatura ise milyonlarca mülteci, milyarlarca lira para ve paha biçilemez ülke bekasına mal oldu.
Ahde vefasızlık yapan ABD, başta Türkiye olmak üzere, bölge ülkelerini hizaya getirmek, enerji yollarını kontrol etmek ve İsrail’e açık bir mevzi kazandırma amacını gütmektedir.
Kuzey Irak’taki bağımsızlık referandumunu da dikkate aldığımızda Türkiye’nin güneyi boydan boya Kürt kantolarıyla kuşatılmak istendiği görülmektedir. Ki, böylece Türkiye’nin belinin kırılması, Ortadoğu’da etkinliğinin azaltılması, Türkmeneli ile bağının koparılması, Arap ülkeleriyle var olan sınırın kaldırılması hedeflenmektedir. Bu sayede Türkiye’yi kıskaca almayı planlayan ABD, Türkiye’yi terbiye etmek ve hatta bölme çabasında olduğu görülmektedir.
İşte bu mihvale karşı Türkiye, önce 24 Ağustos 2016’da Fırat Kalkanı ile akabinde, 20 Ocak 2018’de Zeytin Dalı Harekâtı da cevap vererek, ABD ve yandaşlarının heveslerini kursaklarında bıraktı. Türkiye’nin doğrudan bekası için yapılan bu müdahale BM’nin 51 inci maddesi uyarınca uluslararası hukuka da uygundur.