Türkiye’nin bekasına yönelik birinci derecede tehdit oluşturan Afrin’deki PKK/PYD-YPG yapılanmasına karşı 20 Ocak 2018 tarihinde Zeytin Dalı Harekâtı ile cevap veren Türk Ordusu, 18 Mart 2018’de Afrin’e girerek, PKK/PYD-YPG yapılanmasını bertaraf etti.
Şu anda Tel Rıfat’a dayanan Türk Ordusu, Afrin’deki terör kantonunu ortadan kaldırdı. Son açıklamaya göre TSK’nın 225 yaralı ve 46 şehit askeri var. ÖSO, 116 şehit verirken, 3603 terörist de etkisiz hale getirildi. Kuvvetle muhtemel TSK’nın bir sonraki hedefi Menbiç, eşgüdümsel olarak da Sincar olacaktır.
Kaynak: haberyirminet
2011 yılında başlayan Suriye Krizi’ni fırsata dönüştürme çabasına giren PKK/PYD-YPG Terör Örgütü, IŞID ile mücadele bahanesiyle emperyalist güçlerin desteğini alarak, hızlı bir yapılanma ve silahlanma sürecine girdi. Türkiye’yi güneyden kuşatacak şekilde de (sözde) demokratik özerklik ilân etti. Öyle ki bu işgal girişimi Kamışlı’dan Afrin’e kadar olan bölgeyi kapsayacak olup, Türkiye’nin Suriye sınırını da boydan boya kaplayacaktı. Böylece bir terör çemberi içine hapsedilecek olan Türkiye’nin bütünlüğü hedef alındı. Ne var ki, bu planın baş destekleyicisinin bir NATO müttefiki ve stratejik ortaklıktan bahsedilen ABD olması da şaşırtıcı değil. Nitekim 4 Temmuz 1992’de Kuzey Irak Özerk Kürt Yönetimi’nin oluşturulması bunun en açık örneğidir. Ancak daha kötüsü bunun doğrudan bir terör örgütüne dayanmaktadır.
Son dönemde ABD tarafından, Suriye’nin kuzeyinde güvenli bir bölge oluşturulmasının dillendirilmesi Türkiye’nin söylemi ve çıkarları bakımından çok iyi analiz edilidir. Aksi halde Türkiye, Kuzey Irak’takinden daha vahim bir sonuçla karşı karşıya kalabilirdi.
Diğer taraftan Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarında Rusya’nın verdiği açık desteğin önemli olduğu görüldü. Ancak Suriye Krizi’nin başından beri Türkiye’nin Esat Rejimi’ne yönelik karşı duruşuna rağmen, Esat Rejimi’nin ayakta tutan asıl gücün Rusya olduğu da bilinmektedir. Bu bağlamda gerek tarihsel süreçte, gerekse jeopolitik ve jeostratejik anlamda Türkiye ile Rusya’nın çıkar çatışması içinde olduğu/olacağı bilincini açık tutmak gerekmektedir.
Söz konusu vatansa gerisi teferruttır ilkesinden hareketle, Türkiye’nin bekâ sorunu olarak gördüğü Suriye konusunda duygusal politikalardan uzak, ayakları yere basan ve gerçekçi bir yol haritası çizerek, ulusal çıkar ve ülke güvenliğini maksimize edecek kısa ve orta vadeli plan ve stratejisini ortaya koyması önemlidir. Buna paralel olarak Türkiye’de bulunan mültecilerle ilgili de bir politika belirleyerek, bunun Esat Rejimi’nin ve emperyalistlerin ekmeğine yağ sürmesinin önü kesilmelidir. En doğrusu yangını yerinde söndürmektir.