Biz yaşamı ve yaşamayı seviyoruz ve ciddiye alıyoruz.
Yaşamanın sadece nefes alıp vermekten ibaret olmadığını, güçlü olanların düzenlediği bir dünyada yaşamanın hakça olmadığını, böyle dayatmalarla yaşamanın, ilkellik olduğunu düşünüyoruz.
***
Sosyal yaşama yapılan her müdahalenin, yaşam kalitemizi etkilediğini anlatmak istiyoruz.
Milli iradeyi % 35’ler de veya % 50’lerde görmenin demokratik olmadığını düşünüyoruz.
Demokrasilerde elde edilen bu çoğunluk, ülkenin sorunlarını çözmede ve ülkenin idaresinde kullanılabilecek geçici görevlendirmeler olduğunu düşünüyoruz.
Bunun da unutulmasını istemiyoruz.
Azınlıkta kalanların, çoğunluğu elde etme şanslarının yok edildiği sistemin adına demokrasi denilemeyeceğini biliyoruz.
Herkesin birbirini ötekileştirmediği toplumların, uygar ve demokratik toplum sayılabileceğini düşünüyoruz.
***
Kimse bizim yaşamımızın kalitesini bozmaya ayak kalkamamalıdır.
Birey olarak, yurttaş olarak, uygun bulmadığımız bir yaşam biçimine itiraz etme hakkımız elimizden alınamamalıdır.
Bu tür müdahalelerin yapıldığı toplumlarda ileri demokrasi kurulabilir mi?
***
Padişahlıktan ve kulluktan kurtulup, Cumhuriyetin kurulması ile “Egemenliğin kayıtsız şartsız, Milletin olacağına inanmıştık.”
Siyasi yaşamımız bizlere bu egemenliğin, kayıtsız şartsız Milletin değil, çoğunluğu elde edebilenlerin ve güçlü olanların hakkı olduğunu göstermiştir.
Bu bir demokrasi yanlışıdır.
Demokrasiye inanmış insanlar olarak, bu anlayışa karşı durma hakkımızı, kullanabilmeliyiz.
***
Hiç kimse, ama hiç kimse, hiç kimseyi,
— Düşünceleri,
— Dini inançları,
— Derilerinin renkleri,
— Siyasi görüşleri,
— Milliyeti ve etnik kökenleri nedeni ile kınayamamalıdır.
Bu kriterlere göre toplumu ayrıştıramamalıdır.
Hiçbir siyasi iktidar, bir başka gurubun, dini inançlarını beğenmediğini, o inancın ülkemiz için zararlı olduğunu ima edememelidir.
Aynı şeyleri düşünmeyen ve aynı şeylere inanmayan insanların, bir arada kavga etmeden yaşayabildikleri toplumlar ve uluslar uygar uluslardır, uygar toplumlardır.
***
Ulusumuzun birliği dirliği, bölünmez bütünlüğü, demokratik hukuk devletinin ve laik Cumhuriyetin değerlerini koruyacak nesillerin yetiştirilmesinin hedeflendiği söylenebilir de, bir dini inancın günlük yaşamda egemen olmasını sağlayacak nesiller yetiştirme hedeflendiği söylenememelidir.
Demokrasinin evrensel değerlerinde böyle bir şey yok.
Bizim gibi düşünmeyenlerin ve bizim gibi inanmayanların rahatsız olacağı veya rahatsız edileceği bir toplumun hedeflenmesi, zıtların birliği ilkesini ve demokrasiyi zedeler diye düşünüyorum.
Toplum dini esaslara göre tasnif edilmemelidir.
Çünkü o zaman, Müslüman olmak yetmez, suni olunması da gerekiyor.
Suni olmakta yetmiyor, Hanefi mezhebinden olmanız gerekiyor ki, bu durum mezhep çatışmalarının kaynağı olmaktadır.
Dini esaslara göre tanzim edilmiş Orta doğu ülkelerindeki çatışmaların temelinde bu yatmaktadır.
Bunun dikkatle izlenmesi gerekmektedir.
Devlet, her inanca eşit uzaklıkta durabilmek zorundadır.