Gerçekten doğaya karşı çok acımasızız.
Doğanın bizlere ve diğer canlılara sunduğu değerler karşısında çok duyarsız davranıyoruz.
* * *
Deniz kenarlarındaki pislikler, denize atılan onca çöpler ve dağlarımıza ve ormanlarımıza karşı acımasızca davranışlarınızı gördüğümüzde utanmalıyız.
* * *
Kaz dağlarındaki tahribat yüreklerimizi sızlatırken, 198 bin değilmiş de 14 bin ağaç kesilmiş.
Ne yapalım yayılmacılığın sınırsız kar hırsı karşısında doğaya bizde ihanet mi edelim?
Af edersiniz kesilen ağaç 198 bin değil 14 binmiş mi diyelim.
Televizyonlarda okyanusları, dağları konuşturarak onların feryatlarını insanlara duyurmaya çalışanlara teşekkür edelim.
* * *
Dağlar feryadında bizlere sesleniyor.
“Ben dağım,
Doğanın en eski tapınağıyım.
Buzullarım ve akarsularım, içtiğiniz suyu sağlıyor.
Ormanlarımız sizin oksijen ihtiyacınız için uğraş veriyor.
Ben yukarıdan baktığımda siz insanların bizleri nasıl tehdit ettiğinizi görüyorum.
Eskiden vücudunuzu ve ruhunuzu, ormanlarımın sakinliği ile şarj ederdiniz.
İlk zamanları, aydınlanmak için bana zarar vermeden tepelerime tırmanırdınız.
Şimdi artık benden istediğiniz her şeyi aldınız.
Ve artık sadece kendinizi ve kendi kazançlarınızı düşünüyorsunuz.
Sizlere açıkça görebildiğim bir şey daha söyleyeceğim.
Eğer sözlerimi dinlemezseniz ve beni rahatça özen göstermeden kullanmaya devam ederseniz, bu ağaçlıklarım ve yeşilliklerim, uçurum haline kayalık haline çöl haline gelir.
Bunu unutmayın.
Hala vakit varken gözlerinizi açın, beni çırılçıplak bırakmayın. Yoksa bende size hiçbir şey vermeyecek durumuma gelirim.”
* * *
Doğayı hoyratça kullananlara bu doğa daha ne demesi lazım.