Bu İnsanlarla bir medeniyet düşüncesine ulaşamazdık.
Bilinçsizce peşine düştüğümüz ve cahilce önce uydurup , sonra davranış şekline döktüğümüz anlamsız yüzlerce davranışımız vardı.
Geçen hafta Ballıca Mağarasına yaptığımız bir gezi sebebiyle gördüklerimiz, bizi hem büyüledi . Hem de çok şaşırttı. Büyüledi . Zira , üç milyon altıyüzbin yıllık bir geçmişi olan mağrada bulunan sarkıt ve dikitler, yaratılışın mucizevi ahangini ortaya koyarken, sarkıtların arasından damlayan su tanecikleri , devam eden yaratılışın birer şahidi idi. Bu muhteşem manzara karşısında içimden geçen şeyler , sesi belli bir terbiyeden geçmiş bir hafızın, yaratılış ayetlerini okuması ve bizim dinlememiz arzusu oldu. Tüylerim ürperdi. Ya Allah…
Ruhumda bu ihtizaz devam ederken , mağara hakkında bize bilgi vermeye çalışan rehberimiz , sarkıt ve dikitlere dokunulmamasını istedi. Zira , her dokunuştan sonra bu ilahi mucizenin kristal şeklini almış renginin karardığını söyledi. Bu uyarının üzerinden iki saniye geçmemişti ki , adeta hiçbir şart altında kurallara uymayacaklarını gösteren bir kısım insanlar, ellerini havaya kaldırarak, inadla sarkıtlara dokunmaya başladı.
Onların bu davranışları karşısında şaşırdım kaldım. Kur’an’da Bakara suresinde zikredilen ‘ onların gözleri vardır . Görmezler. Kulakları vardır . işitmezler . Onlar kör , sağır ve dilsizdirler. Allah onların kalplerine müğür vurmuştur. ‘ayeti kerimesi imdadıma yetişti.
Kurallara uymak ve insanlara saygılı olmak , anladım ki bazılarında alerji meydana getiriyordu. Bu şekilde bir davranış sergileyen insanlarla, mağaranın öteki ucuna erişebilirdik. Ancak , bu insanlarla bir medeniyet düşüncesine ulaşamazdık.
‘Hep bana , hep ben , illa da ben , ancak ben , ben , ben’ diyen kuralsızlarla gittiğimiz yol, medeniyete ait bir yol değildi. Bu insanlarla geldiğimiz yer veya varacağımız şey, ancak bedeviyet olabilirdi.
Kainat ve tabiat karşısında ürpermeyen bir vicdan ve insana saygısı olmayan ve kuralları hiçe sayan bir insan, ancak varlık olabilir, İnsan olamazdı.
Kurallara ( sunnetullaha ) aykırı haraket, bir müddet sonra insana kendini inkar ettirirdi. İnsan müzik yaparak , resim çizerek , hep bazı kurallar öğrenirdi. Ve saygılı olma bilinci taşırdı. Trafikte seyreden bir şahıs, kurallara uyarak kainat ile ve diğer varlıklarla birlikte uyumlu ve ahenkli hareket ederdi.
İnsanların , hayvanların , canlı cansız tüm varlıkların anlamlarına yakışır bir hukukları vardı. Biz kendi hukukumuz içinde ve kurallara uygun hareketle, tüm varlıkların hukukunu ve anlamını tanımış olurduk.
Taşların , suların , kuşların hukukunu tanımayan varlıklar , yaratılışın anlamını yitirmiş ve çevresinde kaybolmuş bir meta haline dönerlerdi . burada asl olan, canlı cansız tüm varlıkların hukukuna saygı göstermek ve ortaya bir medeniyet çıkartmaktı.
‘ Rivayet olunur kim , yurdumuzun bütün taşları kabe yapısında yer almak için yollara düşmüşlerdi . Yarı yolda kabe yapısının bittiğini duyunca küsmüşlerdi. ‘ *
Taşların bile bir dili ve hukuku vardı. Çünkü , onlar insana hizmet ile görevlilerdi. Şair Bedri Rahmi Eyüpoğlu , ‘ Seni Düşünürken Bir Çakıl taşı Isınır İçimde ‘ adlı şiir kitabında, taşlara şahsiyet veriyor ve onlara şöyle sesleniyordu.
A taşlar
Canım taşlar
İsli taşlar, paslı taşlar
İrili ufaklı , toplu tüfekli
Güçlü kuvvetli , bağrı yanık , içli taşlar
Merhamet etmeyene , merhamet olunmazdı.
Yol deyip serilin taşlar
Ocak deyip kırılın
Okul deyip sarılın
Eliniz dert görmesin taşlar
Fabrikada yana yana kül olun
Sonra yeni baştan dirilin nur olun
Ballıca mağarasında şaşırdım , kaldım taşlar
Herkese sevgi ve saygılarımla.
*Yukarda taşların kabe yoluna çıkması Şair Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun , ‘ Seni Düşünürken Bir Çakıl taşı Isınır İçimde ‘ adlı şiir kitabında Taşlar adlı şiirinde şairce bir metafor kullanımıdır.