Küçük yaştan bu yana bütün sorumlulukları üstlenir olduk. Vazifeden hiç kaçmadık. Doğduğumuz gün kulağımıza verilen Ezan ile birlikte anladık ki ; biz insan olmak ve insan kalmak zorundaydık...
İlkokul çağlarında her sabah okulumuzun bahçesinden ders sıralarına geçerken okuduğumuz andımız ; ' Türk'üm . Doğruyum. Çalışkanım. Yasağım ' şeklinde başlıyor , Türk ve doğru olmamız gerektiğini bize hatırlatıyor. ve ' yasağım şeklinde ' devam ederken ; hayatta bazı prensiplerimizin olması gerektiğini anımsatıyordu.
Doğduğumuzda kulağımıza okunan ezan , okulun bahçesinde okuduğumuz andımız ile tamamlanıyordu. Bize sorumluluk yüklüyor. Hayatta kararlı ve prensipli olmamız gerekli olduğunu öğretiyordu.
Her birimizin içine kendi kahramanımızı koyuyor. Bize , İdeal insan olmayı ve sorumlulukların bilincinde bulunmayı , kanunlara saygılı yurttaş olmayı öğretiyordu.
Kulağımıza okunan ezan ve bahçede okuduğumuz andımız ve gençliğe hitabe ile insan olmayı ve insan kalmayı öğreniyorduk. zira , öğrendiğimiz bu şeyler , anayasamıza , töremize ve ahlak prensiplerimize ve kanunlarımıza kaynaklık yapan yüksek hukuk prensipleriydi.
' Çalışkanım ' derken , çalışmamız gerektiğini öğreniyor.Bizim için başkalarının çalışmasını beklemiyorduk...
Ülkemizin yaşayan en büyük ozanlarından Aşık Sefai Badal , geçen zamanla birlikte , toplumsal yapımızda meydene gelen değişikliği şöyle ifade ediyordu; ' Biz çocukken , insanlar ortak bir kaptan yemek yerdi. Ortak kaptan yemek yemek , bir Edep işiydi. Ortak kap , herkese kendi önünden az ve öz yemek yemeyi ve insana sınırını öğretirdi. Sonra , insanların kendi tabağı oldu. Kendi önünden yemek yeme unutuldu. ' diyordu.
Evet , insanlar kendi tabakları olunca , sadece onu doldurmasını öğrendiler . Sadece , onu doldurmasını bildiler. Sorumluluklarını ve duracakları yeri unutur oldular. Herşeyi kendilerinde bir hak bellerken , sorumlulukları , başkasının yerine getirmesi gerekli şeyler zannettiler. İçtikleri sigaranın izmaritini kendileri yere atarken , temizliği başkalarından , sadece belediye işçilerinden beklediler. Terörle mücadeleyi , sadece asker, polis ve hukumet yetkililerin görevi zannettiler. Kendi çocuklarına sahip çıkıp, onlara doğdukları zaman kulaklarına okunan ezan ile birlikte, bahçede okudukları andımızın içinde bize öğretilen yüce değerleri hatırlatmaları gerektiğini hiç anımsamadılar. Dağa çıkan çocuklarına hiç engel olmadılar. Nasıl olsa , onların yerine şehid olacak insanlar vardı. Şehid olmak sadece , asker , polis ve güvenlik güçlerinin işiydi.Çocuklara sahip çıkmak ise , okulda öğretmenin işiydi .Doğru , dürüst olma ise adliyede , hakim , savcı ve avukatın işi olarak görülüyordu.
Oysaki , biz çocukluğumuzdan beri , belki dürüst kalarak değil ama ; doğru ve dürüst olarak, adalet ve rahmet temelli , kahramanları belli ve kendi içinde bir bilinçle yetiştirilmedik miydi ..?
Bizim kahramanlarımız , kendi içimizde değilmiydi..?
Herkese selam ve sevgilerimle ...