Sen bilirmisin kardeş , Türkmen Dağında verilen mücadele ne mücadelesidir ?
Hemencecik , bundan bana ne deyip geçme ... kardaşım..!
Sen bilirmisin kardeş , Türkmenin Irak'ta ve Suriye'de verdiği mücadele , senin Cizre'de verdiğin mücadelenin aynısıdır..
Sen bilirmisin kardeş , Suriye'de Albay Edip Çiçekli kimdi ? Bir dönem hürriyetin sesiydi...Türkiye'ye duyulan sevgiydi ..!
Babamın babasının ismi Ahmet , dedesi Osman daha büyük dedesi Ömer idi. Dedemiz Osman 93 harbinde , yolda attan inmiş ve indiği andada fenalık geçirerek vefat etmişti. Ömer , Yemen'de şehit olmuştu.
Rahmetli babaannemin baba ve büyükbabalarının hepsi Yemene gitmiş orada şehit düşmüştü.
Trabzonda , Haçkalı hoca ismiyle ma'ruf , Trabzon Müdafayı Hukuk Cemiyetinin üyelerinden olan ve Atatürk'ün Amasya ve Sivas Kongrelerinde bastonu ile yanında oturan uzun sakallı Haçakalı Hoca Efendi , rahmetli babaannemin kucağında olan babamın başını okşayıp , Mehmet Ali ismini veren Trabzon'un Dedekorkutuydu.
Meyanoğulları ( Beyhanoğulları )diye ile bilinen aile Cumhuriyetimiz ile Gül soyadını almış , peygamber sembol ve sevgisinin mirasçısı olmuştu.
Beyhanoğulları ailesi , hatay üzerinden kayseri hattını izleyerek Trabzon'un vakfıkebir ilçesine yerleşmiş Türkmen boyuydu.
Rahmetli anneannemin dedesi , Trabzona şam'dan gelmiş Türkmen boylarındandı.Beşirli köyüne yerleştikten bir müddet sonra , rahmetli anneannemin babası Trabzon'da kalmış, (dedesi ) ve diğer aile fertleri tekrar Şam'a geri dönmüştü.
Annemin dayısı Hikmet ile senelerce , zaman zaman mektuplaşan akrabalar bir müddet sonra , aradaki irtibatı yitirmişlerdi. Şam'da Kasyon dağı eteklerinde kurulu olan Türkmen mahallesinde , Türk kalma mücadelesi veren akrabalar , şimdi nerededir..? kimlerdir bilinmez...
Annemin Babası rahmetli Ali dedemin baba ve dedelerine gelince , onlarda hepsi Yemende ve Kafkasyada şehid olmuşlardı.Aile 1468 yılında Trabzon'un zemberek köyüne gelmiş ve yerleşmiş Türkmen boylarındandı.Zemberek köyünde hala Cinali oğullarına ait Osmanlı Türkçesi ile yazılı mezartaşları mevcuttur.
Anneannem Fatıma ve Annem Zehra , Dedem Ali ve torunları Hasan , Hüseyin ve Muhammed Oğuzhan sünni bir ailenin peygamber Ali Beytine gerçek bir Türk gibi muhabbetle meşbu' insanlarıydı.
Annneannem ve babaannem , Rusların Trabzon'a girmesi neticesinde kaçmışlar ve Giresunda bir yetimhaneye sığınmışlardı. Anneannemi bir müddet sonra ağabeyi , babaannemi ise akrabaları Giresundaki yetimhanede bulmuş ve çıkarmışlardı.
Tunus'ta Menar Üniversitesine bağlı ,Burghiba School'a imtihana gidecektim. Vakit , gece vaktiydi. Bir kafeye girip , oturdum. Duvarda , çeşitli fotoğraflar vardı. Bir tek, Atatürk fotoğrafı yoktu... Durum ,benim için ilginçti...
Duvarda bulunan iki fotoğraf dikkatimi çekti . Masama gelen müessesenin sahibine ; ' bu kimin fotoğrafı ' diye sordum. ' Halil Cibran ' dedi. O zaman Halil Cibran ismi Türkiye'de pek bilinmiyordu. Zira , şahıs Amerikada yaşıyordu. ve eserleri Arapça ve İngilizce idi. Eserleri henüz Türkçeye tercüme edilmemişti.
' - kimdir ? bu Halil Cibran ' ;
' - bir edebiyatçı ... '
- ' Başka.. ? '
ses yok... Halil Cibran konusunda bilgide yok... birileri bu resmi duvara as demiş ... oda asmış... Çantamı açtım . Arapça , Abdurrahman Münif'in ' zakiretul Müstakbel ' adlı eserini gösterdim .
- ' Ben Arapça bilmem ' dedi. Anladım ki ; bu resimler duvara bilinmeyen bir lisanın edebi zevkinden asılmamıştı. O zamanlar, birşeylerin kardeşliği modaydı.
Halil Cibran , Suriye Lübnan'dan çekilince ,Amerika'dan Lübnan'a geldi. ve orada öldürüldü.
Tarihimizde benim bildiğim Halid El Cibran isminde , bir hain vardı.Dersim olayları esnasında , İngiliz istihbaratı tarafından Cumhuriyetimize karşı silahlandırılmıştı. Daha sonra , yaşanan olaylar karşısında Lübnan'a kaçmak zorunda kalmıştı.
Birgün , babasını çok sevdiğim bir arkadaşımın dükkanına girdim . Dekilanlı , akranı olan akrabaları ile Rumca konuşuyordu. ve birbirlerine Agop ve Josef diye hitap ediyor , Bizans ve Rum kültürünün Türk kültüründen daha üstün olduğunu iddia ediyor, babaannesinin Rum olduğundan söz ediyordu.( Bence , bir mahsuru yoktu.zira , oda Allah'ın bir kuluydu.) Ben önce şaka yapıyorlar zannettim. Biraz dinledikten sonra anladım ki , bu insanların hiçte şaka yapan tarafları yoktu. Kendileri tarafından içlerinde bastırdıkları kimlikleri ortaya çıkıyordu.
O esnada , bizi orada dinleyen yaşlı bir zat ayağa kalktı. ve bana ; 'Delikanlı , sen ne konuşuyorsun ..! Ben senin dayını tanırım. O da aslen Rum'dur. 'dedi.'
Ben ise kendisine ; '- Yok amca , Rum olan benim dayım değil , Annem ve babamdır. Ancak , sen biliyormusun ? Ben , buna rağmen TÜRK'ÜM' deyip , dışarı çıktım. Orada bulunanların yüzlerinde ki tebessüm , adeta dört mevsimi aynı anda yaşamıştı. yani ; Tebessümleri yüzlerinde donmuştu...
Ne Mutlu Türk'üm Diyene..!
Türkmen dağında verilen bu mücadele , (vatan ve Türklük Mücadelesi) idi. Şimdi anladın mı kardaşım , bu mücadele ne mücadelesiydi...
Bu mücadele , rüzgara göre ses , nefes , renk ve şekil değiştiren bir mücalede değil , kültür , sanat , iktisat ve askeri güç mücaledesiydi.
Bu bir vatan mücadelesiydi.
Allah , bu mücadelede , Develetimize , Milletimize ve Ordumuza güç versin ... Amin
Herkese selam ve sevgilerimle...
.