Hayale aldandım . Boşuna yandım .
Seni ilel ebed benimsin sandım.
Ölürüm sevdiğim. Zahirim sensin.
Neşet Ertaş gibi , Orta Asya ozan geleneğimizin adeta son temsilcisi gibi konuşuyordu. Erbaa’nın saf bir çocuğu , tertemiz insanıydı. Onunla konuşurken Anadolu dile geliyordu.
Sesi ve nefesi canlıydı. Kırk yıl önce olmuş şeyleri , sanki dün olmuşçasına , vecd içinde anlatıyordu.
Öğrenme aşkı ile merakla bakan gözleri , tecessüs içinde olan bir şahsiyeti vardı.
Avukat olduğumu öğrenince , daha başka bir heyacanla konuşmaya başladı.
Aşıktı… ve pür edeb içinde idi…
Belki çok şeyler yaşamıştı. Yaşanmışlıkları vardı. Hasret içindeydi…
Özlem ve bazende kahır içinde bakıyor . Ancak ; nefret hissi vermiyordu.
Yanakları tombul ve çok canlı idi. Gelen her müşteriye hayata dair söylecek bir şeyleri vardı.
Belli ki , paylaşmayı seviyor. Usul biliyordu. Çünkü , çok asildi.
Aşktan bahsediyordu...Heyacan içindeydi.
Kalbinin atışlarını hissediyor. Kanının çekildiğini farkediyordum.
‘ Kırk yıl önce , gözden uzak bir tepede bir araya geldik. O bir memur çocuydu. Ben ise basit bir çobandım . ‘ dedi.
Babam , zamanında çobanlık yaptığı için daha fazla dikkat kesildim.
‘ O, haklıydı. Ben , ona bir şey veremezdim. Sadece , üzerdim . ‘ diye söz etti.
Babası , bana : ‘hayır ..! ‘ deyince , ‘ mektuplarımızı bir birimize iade ettik , tokalaştık . Bir daha görüşmedik.’ Dedi.
Görüşmemişlerdi, ama ; sevgi kalbinde bir çerağ ateşi idi . Hala yanıyordu. Sanki beş dakika öncesini anlatıyordu. Onun adına şiirler yazmıştı. Sevdiği insanın bulunduğu mahalle ve sokaktan geçmeyeli elli sene olmuştu.
Sordum : Neden dedim.
‘ Üzülür ‘ dedi.
‘ Hiç mi görmedin’ dedim. ‘Bir sefer , Pazar yerinde , arkamda sesini duydum. Ancak , bakamadım. İncinir . ‘ Dedi.
‘ Şimdi , torunları olmuştur. Üzülür, diye… ‘ söyledi.
Ayrıldıktan sonra , bir arkadaşının Hanımefendiyi istemeye gittiğini , ‘ ancak beğenmediğini ‘ bu olayı kendisine anlattığını , bunun üzerine arkadaşına kendi içinde ( ve derununda ) sevdiği kızın dünyada bir benzerinin olmadığını anlatan bir şiir yazdığını söyledi.
Anladım ki , çok sevmişti. Oda bir ’ zahidem ‘ yazmıştı.
Ancak , yazdığı şiir henüz bir sazın teline düşmemişti. Bir Neşet Ertaş hasreti içindeydi.
Zahidem kurbanım oh. Ne olacak halim .
Yine bir laf duydum . Kırıldı belim.
Gelenden gidene , seni sorarım.
Zahidem , bu hafta olacak gelin.
Arab Mustafa’nın askere gitmesi ardından , zorla evlenmeye mecbur edilen Zahide’nin hikayesini anlatan bu türkü , Anadolu insanının yüreğinde hissettiği , ancak yaşayamadığı güzellikleri anlatmaktaydı.
Bulamadım Zahidemden güzeli …
Erbaa’da rastladığım , sevgisini yaklaşık elli yıl içinde yaşamış bu ihtiyar delikanlı , dile düşme- miş ve düşürülmemiş bir ozandı .Yaşını almış , ancak yüreği yaşlanmamış bu tecrübe abidesi, mensub olduğu neslin ve milletinin özelliklerini şahsında güzel ve saygın bir şekilde yaşatma- sını bilmişti.
Bu nesil , asla yenilgiyi kabul etmeyen , yıkılmak ve teslim olmak nedir bilmeyen , gök yüzünü yer yüzüne indirmeyi başarmış Türk nesli idi.
Sözüm yok şu benden kırıldığına ,
Gidip başka dala sarıldığına ,
Gönül inanmıyor ayrıldığıma ,
Göz yaşım sel oldu. Kahirim sensin.
Evvelim , ahirim sensin.
Bu yaşanmışlığın ardından söyleyeceğimiz tek şey : ‘ Bizim nesil sevdaları değil , hataları olan bir nesil olmuştur.’
Herkese selam ve saygılarımla …
Not : İsmini zikretmeden anlattığım bu değerli şahsın ,bizim için anlamlı olan tavrı idi. Onun elli yıl içinde taşıdığı isme ve ayrıca ona saygı göstermek gerekirdi. Bizim için asl olan onun gösterdiği tavırdı.
Önceki baro başkanlarımızdan Av. Arif Uney ağabeyimizin eşi ve kıymetli büyüğümüz , meslek- taşımız Av. Semra Uney Hanımefendi geçen hafta Allah’ın rahmetine kavuşmuştur. Tüm aile- sine , Avukatlık ve Adliye camiamıza sabırlar dilerim.