Bizim için edebiyat , doğduğumuzda ahenk ile kulağımıza verilen ezan ile başlardı.
Edebin ve edebiyatın sınırını bu ezan çizerdi .
İnsan ruhunda edeb ile başlayıp , yazım hayatına uzanan düşünce serüveni, insanın ilk önce kötülükleri unutmasını gerektirirdi. Bu anlamda , insanın yapması gereken ilk iş , gördüğü kötü şeyleri unutmak olmalıydı.
Rivayet odur ki : Hoca Ahmet Yesevi , erenleri ile bir gün derste iken , kapısına bir çuval bırakıldı. Çuvalı açınca oğlunun cansız kanlı bedeni ile karşılaştı. Ve öylece yere çöktü. Öğrencileri Hoca Ahmed Yesevi’ye , ‘ Hocam izin verin , bu cinayeti kim irtikap etti ise , bizde misli ile cevap verelim. ‘ dediler.
Hoca Ahmet Yesevi : ‘ Oğlu İbrahim’i öldüren şahşın mensub olduğu ailede , muhakkak iyi bir insan vardır. Ben kızımı , bu ailenin iyi olan o ferdi ile evlendirmek ve akrabalık ilişkisi kurmak istiyorum. Kin ile din birlikte olmaz .‘ Dedi.
‘ Allah ne yarattı ise güzel yarattı .’ Ayeti kerimesi , insanın hayat serüveninde edebiyatın sürekli olacağı mesajını taşımakta idi. Edebiyat bir kül halinde bakıldığında , insanın yaratılışı ile kainata gelen güzellikti.
Bu sebeble , edebiyat bitmeyecekti. Zira , edeb yaratanın eşyaya attığı imza idi.
İnsanın eşyaya bakışının doğru yerden ve doğru açıdan olması elzemdi. Aksi takdirde görülecek şey, sadece yanlış ve hata olurdu.
Kainatın ve insanın akışı daima ebediyete ve edebiyata idi. Bu sebeble , rabbin ilk emri : ‘ OKU..! ‘ oldu.
‘ Peygamberimiz H.z. Muhammed ( S.A.V. ) zaman zaman yüzünü Türkistan tarafına çevirir , ve uzun uzun bakardı. ‘
Yine rivayet o dur ki : Bir gün Arslan baba , rüyada ( alemi manada ) ismi Ahmet olan gence iletilmek üzere ,Peygamberimizden bir hurma tanesi aldı. Çarşıda dolaşırken , küçük bir çocuk gelip Arslan Babanın eteğini tuttu.
Baba ..! Baba .. ! aldığın emaneti bana ver .’dedi. Arslan Baba :’ Sen Ahmet misin ‘ diye sordu. Ahmed- i Sani olan , Ahmed Yesevi : ‘ Evet , Ben Ahmed’im ‘ dedi.
Hoca Ahmet Yesevi’ye ruyada hurma şeklinde verilen şey: ‘ edeb , ilim ve bilinçti.’
O bütün güzellikleri, okumak gerekti. Yazmak elzemdi. Zira , bende okuma ve yazmanın gerekli olduğuna inananlardanım.
Kainatın tamamının sakladığı bir sır vardı. Ebediyet ile birlikte edebiyat sırrı idi. Eşyanın bütün kaçışı , fanilikten bakiliğe doğru idi. Fenadan ebede ve edebiyata idi.
Edebiyat , fenadan bekaya bir fotoğraf , bir ince nefesti.Bir ilham , yaratılış seyri , bir ince yürüyüştü.
Bu sebeble , güzel sözde sihir vardı.Güzel görmek , güzel bakmak ile ilgili idi. Rabbin ince bir tılsımı ve dokunuşu idi.Kur’an ile gelen müjde , insan sevgisi idi. Güzelin tarifi edeb ile olurdu.
Hoca Ahmed Yesevi Universitesi Mütevelli heyeti başkanı Değerli Hocam Prof. Dr. Musa yıldız Beyefendi, geçen hafta şehrimize Yesevi müjdesi ve hikmeti ile birlikte teşrif etti. 19 Mayıs üniversitesinde , bizlere çok güzel ve hikmet dolu sözlerle ,Türk ve İslam kimliğimizi hatırlattı.
Yesevi hikmeti ile gelen bu müjde , edebiyat sevenler için çok hoş bir sada oldu.
Kin ile dinin birlikte bulunamayacağı mesajı , gönlümüze doldu.
‘ Bidayette edebiyat bitti mi ? diye ‘ sormuştum. El Cevab : Hayır..!
Sanki birer insandı dolu ile boş
Yüzleri seninki
Solukları seninki
Sevinçleri seninki
Yaşamları seninki
Boş kazanmıştı yarışı
Doluyu alkışladılar ( Fazıl Hüsnü Dağlarca )
Herkese selam ve sevgilerimle