Geçtiğimiz hafta bir büyüğümüzün cenazesi sebebiyle, başka bir şehre doğru yola çıktık.Yolda , adres sormak için müracaat ettiğimiz insanlar , bir gariptiler. En az on kişiye sorduğumuz bir sokak ötesi adresi tarif etme şekli ve biçimi, insanımızın moral olarak bitmiş olduğunu gösteriyordu.
Tarifler harikaydı : ‘Aburdan gidcin , ordan şey yapcin , orda.’ Diyorlardı.
Ulur aya karşı kirli çakallar ,
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa ,
Mona Rosa bugün bende bir hal var.
Yağmur iğri iğri düşer toprağa ,
Ulur aya karşı , kirli çakallar. ( S.Karakoç )
İçinden geçtiğimiz cadde ve sokaklar yıkılıyor muydu. Yapılıyor muydu. Belli değil..!
Plansız şehirleşmenin en nadide bir örneğiydi, gördüğümüz bu şehir. Caddeleri köstebek yuvaları gibi kazılmış , insanları şaşkın ve çaresiz içinden geçtiğimiz şehir ve sakinleri , görünüş geçerliliğini yitirmişti.
İnsanlar yorgundu. Ümitsizdi , çaresizdi.
Amaçlar , idealler tükenmişti. Ağzın söylediğini kulaklar duymuyordu.İnsanlar , köy odalarında ve kahvelerinde yön arıyordu. Önceden hayat ile ölüm arasında ince bir çizgi vardı.O da şimdilerde yok gibiydi.
İnsanlar sadece anlamsız ve bol laf üretiyordu. Anlayacağımız , şu fani dünyanın sakinleri ile ukbanın sakinleri arasında bir fark kalmamıştı.
Dıştan viran bağlıyım.
İçten yanar dağlıyım.
Ortalık rüzgar gülleri ile doluydu. Gördüklerimiz hakikat mi , yalan mıydı ?
Şair Tarafe Bin Abdin :
Günler gösterecek şu bilmediğin nice şeyi ,
Azık verip görevlendirmediğin kimse getirecek sana nice haberi demişti. Peygamberimiz ise bu şiiri duyunca ‘ Bu sözler nübüvvet sözlerindendir ‘ buyurmuştu.
Herkese selam ve sevgilerimle