Kim bilir? Belki yarın, belki yarından da çok yakın…!
1914 Senesiydi… Enver Paşa , M. Kemal Paşa ( Atatürk ) ve Şerif Hüseyin’in amcasının oğlu Şerif Ali Haydar, Beyrut’ta askeri ve stratejik bir konuda konuşuyorlardı. Mustafa Kemal Paşa, Türk Milletinin Birinci Dünya Savaşı sonrası, zor durumda kalabileceğini, ordunun Arap çöllerinde kırılmaması gerektiğini ve bu sebeple, belirli bir savunma hattına kadar çekilmesi gerektiğini söylüyordu. Müzakere uzun sürdü. Ordunun Hicazdan çekilmesine karar verilecekti ki, tam o esnada, dışarıda yağan yağmurla birlikte, bir gök gürültüsü duyuldu. Şimşek çaktı. Yıldırım düştü. O esnada, müzakerenin yapıldığı odada yanan kandil sönüverdi. Kandilin bu ani sönüşü, odada bulunanlar tarafından manevi bir işaret olarak kabul edildi. Bu sebeple, Türk ordusunun Hicazdan çekilmesi kararından vaz geçildi. Ve böylece, Medine Müdafaası ve Kut-ul Amara zaferi, Türk tarihine altın bir sayfa olarak geçti.
Bu olay, Türk Devlet düşüncesi tarihinde, bir yerlerde ve derinlerde hep tartışıldı. Türk Milletini, önce sınırlarının içerisinde hapsetmek, sonra; Türk vatanını bölmek isteyenler, terör saldırılarına karşı, cevap vermek gerektiği ifade edildiğinde, ‘Arap çöllerine girilir, ancak çıkılamaz’ diyerek, Türk milletine ve ordusuna korku ve endişe sınırı çizdiler. Türk Milleti, önce siyasi sınırların içerisine hapsedildi. Sonra, kendi reel politiğinden kopartıldı. Sonunda, siyasi sınırlarımızda gerçekleşen terör olayları ile, vatanımızda, toprak erozyonu meydana getirilmek istendi.
Türk Milleti ve Devleti, Misakı Milli hudutları dahilindeki bölgelerde, varlık göstermesi ve elini masaya vurması gerekmekteyken, hep geri adım atmaya zorlandı.
Hakkari’de beli kündeye getirilen Türk Devleti’nin, Suruç’ta tuşa getirilmeye çalışılması, Türk milletinin devlet olma iddiasından vazgeçtiği düşüncesini asla akla getirmemelidir.
Atatürk; “Toroslara çıkın bakın! Toroslar’da, Yörükler rahatsa; ülke rahattır. Yok eğer; Toroslar’da, Yörükler huzursuzsa, ülke tehlikededir’ diyor. Ulu önder Atatürk’ün Toroslar, diye kastettiği yer, sadece; turistik bölgemiz olan Antalya ve Akdeniz değildir. Toraslar, Irak’ta; Kerkük, Tuz-Hurmatu, Mendeli ve Hımrın dağından başlayıp, Suriye’de Lazikiye’ye kadar uzanan Türkmen elidir.
Bu bölgelere sahip çıkmayı, Hicaz’a asker göndermek zannedenlere, Lazikiye’li bir Türkmene; “Sen Türkçe’yi nerede öğrendin?” demek kadar anlamsız bir tavır sayar; Torosları, sadece Antalya’da bir dağ adı zannedenlere, Türklük meselesinden bihaber gözüyle bakar, “Misak-ı Milli” neresidir?” diye sorarız.
Çözüm belli ve tekdir. Osman Pamukoğlu Paşa’nın söylediği gibi; “Kaçarak, özgür olunmaz! Ya Hakkari’yi vereceksin; ya da Misak-ı Milli ‘ye (tabii hudutlarına ) ineceksin…”
Bir kaç gün önce, Suruç’ta meydana gelen terörist saldırı, “Vur bana, vurayım sana” şeklinde ülkemize ve huzuruna yönelmiş, dahilde, kardeş kavgasını tetikleyen ve körükleyen ajite bir eylemdir. Bu eylem, Türk Milletini acılara boğmuştur.
Bu terörist saldırıyla bir kez daha anlaşılmıştır ki; 2000’li yılların başında, Kerkük’te var olan ve daha sonra Barzani’nin ricasıyla, önce Suriye’ye gönderilen ve sonrasında, yine Barzani’nin ricasıyla ilga edilen Türkmen Komando Tugayı’nın ilgası kararı, çok büyük bir hatadır.
Türk Milleti ve Devletinin, kendi reel politiği içinde ve kendi tabii hudutları olan Misak-ı Milli dahilin- de, ülkemizin siyasal bütünlüğünü ve ülke çocuklarının can güvenliğini koruması için hiç kimseden yardım ve izin almaya ihtiyacı yoktur. Bu konuda, Barzani ve Talebani şefkati asla söz konusu olamaz.
Çünkü, Esed ve avanelerinin (Şangay beşlisinin ve diğer emparyel güçlerin) silah çektiği ve meydan okuduğu millet (Türk Milleti) yıllar önce; Kral Abdullah’ın Meysolon Harbi’nde silah çektiği İngilizlere benzemez. Daha sonra onları, Ebu Gautları (kabadayıları) bile kurtaramaz.
Suruç’ta milletimize ve devletimize karşı yapılan çift yönlü terörist saldırı, İngiltere’nin BBC radyosu tarafından heyecanlı ve anlamlı karşılansa da, teröristlere Allah’tan fazla şefkat gösterenlerin (terörizme destek veren emperyal güçlerin), maksatlarının aksiyle tokat yiyecekleri vakit çok yakındır
Kim bilir? Belki yarın, belki yarından da çok yakın!
Herkese selam ve saygılarımla.