Anadolu ve Balkanlar’da, milletimizin karakter ve mizacının en iyi şekilde resmedildiği ve mimari şekle verildiği şehirlerden belki de en önemlisi, Edirne ve Trakya Bölgesi’dir. Bu yüzden olsa gerektir ki; İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Kürsüsü eski başkanlarından Prof. Dr. Süheyl Ünver Hoca’mız; ‘Her şey biter, Edirne bitmez’ demektedir.
Şehrin en yüce ve görkemli tepesine, Mimar Sinan tarafından oturtulan Selimiye Camii ve hemen yanı başındaki Üç Şerefeli Cami ve de Hz. Fatih’in İstanbul’u fethe giderken Cuma namazını kıldığı ve bir inanışa göre; ‘CENNET DERESİ’ adıyla malum mekanın bulunduğu eski camii ve yine bir dönemin üniversitesi olan Saatli ve Peykler medreseleri, Muradiye Camii (Mevlevihanesi) şehre Türk ve İslam mührünü vuran, renk ve şeklini veren eserlerdir. Şehirde 346 camii ve 3 külliye bulunmaktadır. Bu eserler, insana Yüce Türk Milletine mensup olma gururu yaşatan önemli değerlerdir.
Edirne’ye girer girmez, üç şey insanın dikkatini çekmektedir. Bunlar; nezafet (temizlik), nezaket ve letafettir. Edirne; son derece planlı bir şekilde şehirleşmiş, sükunet ve huzur içinde bir şehirdir.
Acılarını Balkan savaşları sırasında toprağa gömen Edirne, Türk-İslam inanç ve medeniyetinin ve modernliğin merkezi ve yükselen bir değeri olduğunu, tüm Avrupa’ya göstermiştir. Atatürk sevgisi, şehrin en mümeyyiz vasfıdır. Lozan görüşmeleri sırasında, Edirne’yi isteyen işgal güçlerine karşı; ‘Selimiye’yi nasıl yok sayacak ve ne yapacaksınız’ diye soran rahmetli İnönü’yü ve onun diplomatik zekasını yad etmeden geçemeyeceğim.
Bugün Balkanları anlamanın yolu Edirne’yi ve tarihinde verilen mücadeleyi doğru anlamaktan geçmektedir. Evladı Fatiha’nın Türk ve İslam nüvesi ile birlikte yoğrulmasını doğru anlamadan, Balkanları ve burada bulunan toplulukları anlayamayız. Belgrat’ta yıkılan 286 camii ve külliyenin ardında kalan tek Türk ve İslam eseri olan Bayraklı Camii’nde namaz kılmadan, Belgrat’ta yaşanan acıların, Edirne’de yaşanacak olan acılar olduğunu ve hatta bir dönem yaşanmış acılar olduğunu anlayamayız.
Şükrü Paşa, Sultan Abdülhamit’e, Balkanlar ile ilgili görüşünü söylemiş ve bu açık sözlülüğü sebebiyle, Sultan’dan tokat yemiştir. Kendisine kırk gün dayanması söylendiği halde; 5 ay 5 gün at eti ve süpürge tohumu ile beslenip, Edirne’yi kahramanca müdafaa eden, Bulgarların Selimiye’ye zarar vermesinden çekindiği için 5 temmuz 1913’te kaleyi ve şehri teslim etmek zorunda kalan Kahraman Türk evladı ve komutanı Şükrü Paşa, Edirne’nin burcunda Türk Bayrağı şeklinde duran Selimiye’yi sulh ile korumuştur.
Onun şu sözü ve vasiyeti hala kulaklarımızda canlıdır ve rikkatimize dokunmaktadır:
‘Düşman hatları geçtikten sonra , beni mezara koymayın. Etimi itler ve kuşlar çeke çeke yesinler. Fakat; müdafaa hattımız bozulmadan şehit olursam, kefenim, lifim ve sabunum çantamdadır. Beni bu mahalle gömeceksiniz. Ve gelen nesiller, üzerime bir abide dikecekler’ der.
Ve yine; Mehmet Şükrü Paşa’nın Mehmetçiklerinden bir nefer geçe aç ve susuz, sabah şehit olacağından emin bir şekilde tarihe şu satırlarla not düşer:Bizden sonra gelecek nesiller, fırsat düştüğünde, öcümüzü almayı unutmasınlar.
Ve sabah olur. Kayserili Mehmet, Kevser’in başına yürür.
9 Haziran 1908 tarihinde, Reval’de İngiliz Kralı ve Rus Çarı buluşur. Osmanlı Devleti’ni aralarında paylaştırma kararı alırlar.Reval Mülakatı sonrası İtalyanlar, bir Osmanlı toprağı olan Trablusgarp’a çıkarma yaparlar. Harp Okulu’ndan derece ile mezun olan İsmail Enver, herkes kendisine, Abdülhamit’in sarayında özel kalemde görev almasını tavsiye ederken o, tarihe ve cihana meydan okur. Vatan toprağını savunmasız bırakmayı kabul etmez. Trablusgarp’a gitmeye karar verir. Acele ile İstanbul’a gelir. Şuan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi olarak kullanılan Harp Bakanlığı’na (Daire-i Umuru Askeriyye) gider. Nişanlısı Naciye Sultan’ı dahi görmeden Trablusgarp’a gitmek için yola çıkar. Trablusgarp’ta, İtalyanları sahile mıhlayıp, vatan müdafaası planlarını, birlikte Trablusgarp’a gittiği bu genç subaylar ile yapmaya başlar. Bu genç subaylar arasında Fethi Okyar, Mustafa Kemal (Atatürk) de vardır.
1.Balkan Muharebesi başladığında Enver Paşa, Trablusgarp’tadır. İstanbul’da Kamil Paşa hükümetine, Bulgarlarla anlaşma yapılmaması konusunda çeşitli baskılar yapılmaktadır. Enver Paşa, Trablusgarp’tan geri dönmüş ve Bab-ı Ali baskınını gerçekleştirmiştir.Mahmut Şevket Paşa, Sadaret’e (Başbakanlığa) getirilmiştir.
23 Temmuz 1913’te İsmail Enver’in komutasındaki Osmanlı Ordusu (Türk Ordusu) Edirne’ye girmiş ve Edirne’yi kurtarmıştır. İsmail Enver, bundan sonra ‘Edirne Fatihi’ olarak anılmaya başlanmıştır.
Heyhat! Bulgar problemi, PKK meselesi!
Kuzeybatı serhaddimiz Edirne. G.Doğu Serhaddimiz Kerkük ve Tüm Türkmeneli, şu günlerde, Fatihini muntazır (bekleyen) bir dua içindedir.
Zira ; Şehid-i Ala İsmail Enver, Kevser’in başında Rasulullah ( S.A.V.) ile bizi seyretmektedir.
Herkese sevgi ve saygılarımla…