Nakşibendilik ;
Zamanın Özünde Teostratejik İnce Bir Ayar
Şerif Mardin : ' Nakşibendiliği bilmeyen , Türkiye'den bir şey anlayamaz. ' diyor.
Aslında , bu söz ' Nakşibendiliği bilmeyen Teostratejiden birşey anlayamaz ' şeklinde olmalıydı.
Teostrateji , coğrafi , kültürel , ideolojik bir havzanın güç haline gelmesi / getirilmesi demekti.
Ulusal üstü güçler , İslam Dünyası ve bu dünyanın inançları üzerinde bir dizi oyun planlıyorlardı. Bu oyunlar , maalesef teostratejik oyunlar olup , toplumlar , coğrafyalar , kültürler ve inançlar dönüştürülüyordu.
Bir şeyler , birilerine hizmet eder hale getiriliyordu.
İslam dünyası bu teostratejik oyunlarla önce mezheb , sonra meşreb kavgası içine çekiliyordu.
Bu teostratejik tiyatro ve kaosta , Nakşibendilik ve kürtçülük akımı figüran olarak kullanılıyordu.
Toplumların inançları üzerine kurulu olan bu teostrateji oyunu oynanırken , önümüze İngiltere , siyonizm ve vatikan çıkıyordu.
Bu konuda Mehmet Emin Koç ve Emre Polat'ın birlikte kaleme aldıkları ' Dini ve Tarihi Arka Planıyla Ehli Beyte Karşı Bir Akım : Nakşibendilik ' ve Mehmet Emin Koç'un ' Serhendli Rabbani'nin Delalaletini Red ' isimli eserleri ve yine Erdal Sarızeybek'in ' Cemaaat ve Barzani ' adlı eseri konunun uzmanları, tarafınca bizim için yazılmış harika eserlerdi.
Bu eserlerde :
Buhara'da Abdulhalik Gocdavani adında bir zat , kendisinin Hızır ( A.S. ) tarafından anlamadığı bir ayeti kerime sebebiyle havuza atıldığını ve kendisinin bu şekilde görevlendirildiğini iddia etmekteydi.
Bu zat kendi kurduğu tarikatın silsilesini zorlama ile H.Z. Ebu Bekir ( R.A. ) dayıyordu.
Hacegan silsilesi , bu tür görevlendirmeleri hep üveysilik yoluyla ( kabire yapılan rabıta )yoluyla almıştı.
Bu tarikat , Orta Asya'da meş'ruiyet kazanmak için Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerine ulaşmaya çalışıyordu.
Prof. Dr. Fuat köprülü , Türk Edebişyatında İlk Mutasavvıflar adlı eserinde , daha önce Ahmed Yesevi ile , Nakşilik arasında bir irtibatın olduğunu belirtsede , daha sonra böyle bir irtibatı babai , haydari ve bektaşi tarikatı ile kuruyordu.
1564 Yılında , doğu Pencapta (Serhind 'de ) dünyaya gelen Ahmed Faruk Sirhindi, 18 yaşına gelince , Agra'ya gidip Babürlü hükümdarı Ekber Şah'ın sarayına girdi.Burada , Feyzi Hindi ve Ebul Fazl Al Allami isimli iki kardeşle arkadaşlık kurmuştu. Sirhindi'nin arkadaşlık kurduğu bu iki şahıs , Mubarek B. Hıdır En Nogari'nin çocuklarıydı.
Nogari , Ekber Şaha tesir etmiş Hindistan'da ' Dini İlahi ' adı altında bütün dinleri birleştirme projesi diye bir şey ortaya atmıştı. Bu proje ile Ekber Şah , Peygamberliğini açıklamıştı. Ekber Şah'ın sarayında olan İmam Rabbi isimli şahıs ,Savatiul İlham adlı eserin yazılmasında Ebul Fazl ve Fevzi Hindiye yardım etmişti.
Bakibillah'ın en önemli müridlerinin Ekber Şah ile ' Dini İlahi ve Sulhu Küll ' adlı proje üzerinde çalışması, Nakşilerin bu proje içindeki yerini ortaya koymaktaydı.
Ekber Şah , 1579 Yılında Hint Denizinde Portekiz sömürgelerinin genel merkezi olan goa'ya bir mektup yazmış ve iki rahibin hıristiyanlığı anlatan bazı kitaplarla sarayına gönderilmesini istemişti. Ekber Şah , Cizvit papazlarını çok iyi karşılamış ,onları sarayında misafir etmişti.
Dinleri birleştirme projesinin akıl Hocası Ebul Fazl'ın kızını , Bakibillah'ın müridlerinden Hüsameddin Efendi ile evlendirmesi ilginç bir stratejik evlilik olarak tarihe geçmişti.
Cihangir Şah , Sirhindi'yi seyr-u sülük noktasında bazı sahabeleri geçtiğini açıklaması üzerine hapse atmıştır.
Nakşiler , Sirhindi'nin hapse atılmamasını , Sirhindinin ' Cihangiri selamlamaması ' şeklinde izah etmeye çalışmışlardır.
Şeybanilerin Özbek Hükümdarı olan Abdullah Han'ın Ordusu , Ehlibeyt Nesli ve Şii Müslümanların yaşadığı Meşhed'i kuşatıp yağmalamaya başlamıştı. Hükümdar Abdullah Han , İmam Rabbani ve sünni bazı ulemedan fetva sormuştu . Onlarda : ' şii müslümanların mallarının ve canlarının helal olduğuna ' dair fetva vermişlerdi.
Fahreddin Rüstemdari buna karşı çıkmış ve Abdullah Han neredeyse bu işten vazgeçmek üzereyken , İmam Rabbani ismindeki bu zat , şii müslümanların öldürülmeleri konusunda ısrarcı olmuştu.
1808 / 1821 Yılları arasında İngiliz Doğu Hindistan şirketinin temsilcisi olarak C.J.Rich adında bir İngiliz Bağdat'a gelmişti. İngilizler , bu bölgede o zamanlar şia - sünni çatışmalarının olamasını istemekteydiler. Bu şirket İngiltere kraliçesi Elizabeth tarafından Hindisan yöresine yönelik olarak kurulmuş , sömürgeci bir anonim şirketti.
Şirketin faliyetleri , Türklüğün hakim olduğu bu bölgeleri tam manası ile bir kuşatma hareketi şekline dönüştürmekti.
O sebeble , Hindistanda 3/ 5 ay eğitildikten sonra Irak'a , deniz yoluyla dönen Halid-i Bağdadi'yi Abdulkadir Geylani gibi büyük bir şeyh olarak empoze etmeye başlamışlardı. Bu şahıs bölge insanını inançları ile oynayıp , bölgenin teostratejisini değiştirecek ve İngilizlere hizmet edecek şahıstı.Ancak , Halid-i Bağdadi , berzenciler ve haydariler tarafından dışlandı.
Halidi Bağdadi , 1806 Yılında Emir Şerif Galip vasıtası ile Mekke'de bulunan Vahabilerle görüştü. Abdulvahab'ın Mekkedeki hocalarından Muhammed Hayat Es Sindi'nin bir nakşibendi olduğu ve 18. Y.Yıl bazı nakşibendilerinin türbelere duyulan saygıya karşı bazı ters çabalar sarfettikleri görülmekteydi.
Halidi Bağdadi'nin müridi olan Necip Paşa, Kerbelayı kuşatmış Osmanlı kayıtlarına göre 3 bin , ingiliz kayıtlarına göre 15 bin insanı öldürmüştü.
Halidi Bağdadi'nin müridlerinden Biyeralı Şeyh Alaaddin 1935 Yılında Kuzey Irak'ın bütün mollalarına İngiliz hakimi Irak yönetimi ile iyi ilişkiler kurmasını tavsiye ediyordu.
1935 Yılında İngiliz hakimiyetindeki Irak topraklarında, İngilizlere karşı başlatılan mücadelede , özelliklede kürtler arasında İngilizlere karşı direniş duyguları oluşmaması için Halidi Nakşiler önemli bir vazife icra etmişlerdi.
Halidi Bağdadi'nin ortaya koyduğu felsefe devletleri ve milletleri ele geçirme hedefi üzerine kuruluydu.Bu hedef bizzat Halidi Bağdadi tarafından tesbit edilmişti.Halidi Bağdadi , kendi adamlarına yazdığı bir mektupta , ' tarikata uleme dışında kimseyi bağlamamalarını ' istemişti.
Bu teo stratejik dönüşüm sebebiyle Osmanlı devleti zamanında ,yeniçeriliğin kaldırılması ve kuleli vakası gibi bir çok olay nakşibendilik tesiri sebebiyle vucuda gelmişti.
Nakşibendilik Türk milletinin , narkoz altına alınıp , yoğun bakımda bekletilmesi gibi , derin bir uykuda uyutulmasıdır.
Nakşilik , zamanın ve tarihin özünde, teostratejik dönüşüm ve ince bir ayardır.
Saldırı , nakşilik ve kürtçülük formunda büyük ve teostratejik olunca , Türkiye Cumhuriyetinin ona verdiği cevapta tekke ve zaviyeler yasası şeklinde olmuştur.
Aynen , günümüzde ilan edilen olağan üstü hal ile birilerine verilen cevap gibi.
Herkese sevgi ve saygılarımla ...
*Saygıdeğer okuyucularıma yukarıda adı geçen 3 kitabı bir nefeste okumalarını istirham ederim.