Adına Gurban Olam Di Gel !
Dünya kamuoyu, Ebu Gureyb ismini kaide militanları ile birlikte duydu. Halbuki, Ebu Gureyb Cezaevi ismini Türkmen zulmüyle daha önce dünyaya duyurmuştu. Ancak Türkmenin ahını ve feryadını duyan yoktu.
‘Di gah gel ..!
Di gel ölem, di gel ..!’
Ebu Gureyb’de şehit düşen Enver Neftçi, Sadun Köprülü’ye, ‘ Dünyada en güzel nesne, Türk olmaktır. Bugün, bu Saddam gider. Yarın, başka Saddamlar gelir. Siz, onlara da inanmayın. Birbirinizi sevin. Birlik olun. Başaracaksınız…’ demişti.
Adına gurban olam di gel …
Yine, Kerkük’ün yiğit evladı Doç. Dr. Necdet Koçak’ın eşi Ayten hanım, Ebu Gureyb’de ziyaret ettiği eşini ve eşinin içinde blunduğu hapishane şartlarını şöyle dile getiriyordu. ‘ Saddam’ın adamları 1980 yılında, gece geç vakitte eve gelerek, bana eşim Necdet Beyi hapishanede ziyaret edebileceğimi haber verdiler. Ertesi gün, Ebu Garib denilen Bağdat yakınlarındaki hapishaneye gittim. İçeriye girdiğimde bir insanın çok zor sığabileceği yan yana, üç demir hücre içerisinde bulunan eşim Necdet Koçak’ı, Albay Abdullah Abdurrahman’ı ve Adil Şerif’i ziyaret ettim. Onları, kendilerine aylardır uygulanan insanlık dışı işkence sonucu, son derece bitkin ve yorgun buldum. Albay Abdullah Abdurrahman, şeker hastasıydı. İlaçları verilmediği için gözlerini kaybetmiş, acılar içerisinde kıvranmaktaydı. Her üçününde vücutları yara bere içindeydi.’
Alnına kanım çalam di gel …
Necdet Koçak idam edilmeden önce ailesi ve kendisini görmeye gelen arkadaşlarına ve dolayısıyla gelecek nesillere şunları vasiyet etmişti: ‘Arkadaşlar..! Ağaç budandıkça yeşerir. Sizden ricam, davayı (Türklüğü) bırakmayın. Türklükten vazgeçmeyin. Türk olduğunuzu unutmayın. Ben, şuan da her zamankinden daha huzurluyum. Allah’ımın huzuruna, gönül rahatlığıyla çıkıyorum. Bayrağı, size teslim ediyorum. Bu bayrağı şerefle taşıyacağınızdan eminim. Doğruluktan ve Allah’ın yolundan asla şaşmayın. Allah’a emanet olun.’
Bu Türkmen yiğitler idam edildikleri gün, Kerkük ve çevresindeki Türkmen yerleşim yerleri Irak ordusu tarafından kuşatılmıştı. Halk: ‘onları değil, bizi öldürün..!’ diye bağırıyordu.
Bayrağım göğün mavi gülü, ay yıldızım sen …
Soyum sopum Türkoğlu, yüzüm sürdüğüm izim sen …
1958 ihtilalinden sonra, Kerkük’te ikinci Tümen Komutan Yardımcılığı görevine getirilen Abdullah Abdulrahman, Bağdat’a getirildikten sonra, General Abdulkerim Kasım ile görüşerek Kerkükte olan biteni anlattı.
Kerkük’te yapılan ilk iş, Atatürk ve Enver Paşa’nın fotoğraflarının indirilmesi olmuştu. Binbaşı Ata Hayrullah, ters yönde giden iki cipe bağlanmıştı. Ayaklarından sürüdüler yetmedi. Öldürdüler… Yetmedi. Sonunda bir ağaca astılar. İhtiyar demediler… Suçsuz demediler… Oydular gözlerini…
Oy men ölmüşem gavim gardaş, nerdesen? ..’
Celal Talabani, kardeşi Nuri Talabani ile birlikte elinde silah, Kerkük cadde ve sokaklarında Türkmen avına çıkmıştı. Molla Mustafa Barzani’nin Bağdat’a varmasıyla, orası da karıştı.
Ata Hayrullah’ın cesedini, baltayla kesip köpeklerin önüne atmaya başladılar. Köpekler yemeyince ‘ Türk’ün cesedini, köpekler bile yemiyor.’ dediler.
Yurdum Türkmen eli, can özüm sen …
Bütün bu yaşanan acılardan yıllar sonra, Sayın Süleyman Demirel Kerkük’ü ziyaret etmişti. Bunun üzerine Sadun Köprülü ve arkadaşları;
Asılmıştı bayrağı, ömrüm Süleyman
Hanı be yıldızı ayı, paşam Süleyman
Ağam Süleyman, Paşam Süleyman
Men sana hayran
Diyerek heyecanlarını dile getiriyorlardı.
Sadun’un annesi Şeker hanım ise, kucağında ki küçük yavrusunu Demirel’in önüne getirerek; ‘Türk milletine bu yavru kurban olsun.’ diye haykırmıştı. Sadun’un yiğit annesi Şeker Hanımın bu feryadı Sadun için bundan sonra bir kader olmuştu. Çünkü Sadun, ‘Türklüğe kurban’ olmuştu.
Sadun, Bağdat Hukuk Fakültesini bitirdikten çok kısa bir süre sonra, hapse atıldı. Hapiste çok ağır işkenceler gördü. Tırnakları çekildi. Saddam’ın amcasının oğlu Barzan Tıkriti, işkence öncesi, Sadun Köprülü’ye ‘Ben kimim’ diye sordu. Sadun Köprülü; ‘efendim, ben sizi tanımıyorum.’dedi. Bunun üzerine Barzan Tıkriti çok sinirlendi; ‘Atatürk olsa tanırsınız, Enver Paşa olsa tanırsınız’ diye söylendi. Sadun Köprülü’nün tırnaklarının çekilmesinin emrini verdi. Babasının gözü önünde, Sadun Köprülü’nün tırnakları çekildi. Sadun’dan istenen tek bişey vardı. O da; ‘kürdüm’ demesi…
Ancak, o ısrarla; ‘Türk’üm’ diyordu. Türk olmanın ve Türk kalmanın bedelini tırnakları çekilerek ödedi.
Hayatının 20 senesini cezaevinde geçiren Sadun Köprülü, dört defa çıkan affa rağmen, ‘Kürdüm demeyi’ kabul etmediği için ceza evinden tahliye edilmemişti.
Eskiyaka’da kurşuna dizilmişem.
Heyhat ..!
‘Türklük öyle yüce bir değerdir ki; biz ondan vazgeçsek de, o bizden vazgeçmiyordu.’
Sadun Köprülü ve diğer Türkmen yiğitler, bu zulmü Türkiye’li oldukları için değil, Türk oldukları için çekiyorlardı. Dünyanın Türklük ile bitmemiş bir mücadelesinin olduğu aşikardı …
Adına kurban olam di gel ..!
Herkese selam ve saygılarımla …
Av. Zekai GüL