Dalkavukluk ve soytarılık , Tanrı dağlarının rüzgarı ile gelen Türk akıncılarının atlarının nalları altında kalmıştır..!
Cahililiye döneminde Araplar , bir erkek çocuğu dünyaya geldiğinde , bir kısrak yavruladığında vede bir aşiret şair çıkardığı zaman çok mutlu olurlardı.
Sanman bizi kim şire – i engur ile mestiz
Biz ehli harabaddanız mesti elestiz ( Ziya Paşa )
‘ Kitabul Vuzera vel Küttap ’ adlı kitabın yazarı , Endülüslü ilim adamı Cehşiyari sözkonusu eserinde , Abbasi Devletinde vezirlik yapmış şahıslar ile o dönem yazarların hayatını, bu eserinde kaleme almış , İran devletinden sirayet etmiş zevk ve sefa düşüncesinin o zamanki Abbasi Devletini nasıl etkilediğini dile getirmiştir.
Arap edebiyatında geniş tasvirlere dayalı olarak şiir çok gelişmiştir. Emevi ve Abbasi döneminde şairler , yazdıkları şiirleri kesb ve tekessüb (maddi geçim ) kaynağı olarak görmüşler, bu sebeblede mutlak olarak ya bir valinin , ya bir kumandanın , yada bir emirin sarayına sığınmayı tercih etmişlerdir.Bu sebeble Emevi devletinin başkenti Şam’da medih türü şiirler söylenmiş , şöhret bulmuş , Bağdat’ta ise hiciv türü şiirler önem kazanmıştır.
‘El Kamil Fil Luga vel Edep ‘ adlı kitabın yazarı Müberred, sözkonusu eserinde Abbasi Devletinde vezirlik yapmış şahıslara , İran devlet ananesinden sirayet etmiş zevk ve sefa düşüncesinin İslam toplumuna zararlarını dile getirmiştir. İran devlet ananesinin ve dalkavukluk anlayışının, Abbasi sarayına nasıl sızdığını ve yerleştiğini kaleme almıştır.
Endülüslü olan Ebu El Hayyan ise ‘ El İmta vel Muanese’ adlı eserinde bir saraya sığınmamış yazarların hayatının ne kadar güç olduğunu dile getirmiştir.1023 Yıllarında Anadoluya gelen Ebu hayyan , ‘Kitabul İdrak ve Lisanul Etrak’ adıyla da Turkçe dil bilgisi kitabı kaleme alan ilk yazardır. Muhammed Et Tanahi ‘ El ferec ba’deş şidde ‘ isimli eserinde, bir yöneticiye sığınmamış yazarların hayatlarının ne kadar sıkıntılı olduğunu dile getirmiştir.
Araplar her nedense , Abbasi Halifesinin talebi üzerine Türklerin Bağdat’a gelip , Halifenin siyasi yetkilerini kullanmasını , Arap Edebiyatı için bir duraklama dönemi olarak saymışlardır. Türkler , Bağdat’a gelmekle şiiri kesb ve tekessüb konusu olmaktan çıkarmışlardır.
Bülbülü şeydaya döndüm , dehri görmez gözlerim.
Aşkım Leyla mı , gurbet elde her dem özlerim.
Fecri yok, mehtabı yok sonsuz şeb-i yeldadayım
Lutf et artık afitabım ben cemalin gözlerim ( şerif İçli )
1057 Yılında vefat etmiş bir şair olan Ebul Ala El Muarri , ‘ Risaletil Gufran ‘adlı eserinde insanların iyi olarak ne varsa kutsadığı her şeyi ( iyileri ) cehannemde , tüm kötüleri de cennette gösterdiği eserini kaleme almıştır.Ebul Ala El Muarri’nin bu eseri Endülüs yoluyla , Dante ‘yi etkilemiş olacak ki , Dante Muarri’den birkaç asır sonra ‘ İlahi Komedya ‘ adlı eserini kaleme alacaktır.
1940 ‘lı yıllarda Irak’ta milletvekili olan Cemil Sıtkı Zehavi Muarri’den etkilenen diğer bir sanatçı kişilik olarak ‘Melhameti Cehennem ‘ adıyla bir eser vucuda getirmiştir.
Kalemini kesb ve tekessüp kaynağı olarak gören Arap şairlerin , bizim Bağdat’a gelişimizle girdiklerini zannettikleri Arap şiirinin duraklaması zannederim , bizim lüzümsuz işlere pirim vermeyişimiz olsa gerektir.
Aristonun poetikasında zikrettiği : ‘ Şiir içinden geldiği toplumu aksettirir. ’ Kısacası ‘ Nemesis ‘ düşüncesi , Platonda biraz değişikliğe uğrayarak , şairlerin toplumda öncü , rol model olma zarureti şeklinde tezahür etmiştir.
Bu sebeble olsa gerektir ki , şiiri ve edebiyatı kesb ve tekessüp ( maişet ) kaynağı olarak gören dalkavukluk ve soytarılık anlayışı Tanrı dağlarının rüzgarı ile karışmış Türk Akıncılarının atlarının nalları altında kalmıştır.
Ötüken’den gelenTürk atlarının nalları altında kalan Arap edebiyatı ve şiiri değil , bilakis o zaman ki İran sarayından İslam toplumlarına bulaşmış hastalık olan : ‘ soytarılık ‘ anlayışıdır.
Herkese selam ve sevgilerimle.